Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, geçen hafta içinde hem Londra'da yatırımcı toplantılarına katıldı hem de hafta sonu üç unsurlu bir paket açıkladı.
Ana söylemi, 'psikolojiyi düzeltirsem ekonomiyi yoluna koyarım' temasına dayanıyor. Bunu yaparken de kimseyi ikna edemeyecek bir 'stand-up' sergiliyor. Enflasyonu patlatan bir politikayı sürdürürken, enflasyon Mars'tan ülkemize inmiş gibi sunuyor.
8 Şubat günü Londra'da toplantıya katılan bir yatırımcı, toplantı sonrasında "Biraz da merak ettiğim için geldim. Hoş sohbet biri. Ancak bu toplantı yatırım kararlarımızı etkilemedi. Zaten piyasalara bakarsanız etkisiz olduğunu görürsünüz" diyordu.
Asıl, Bakan Nebati'nin sözleri o güne damgasını vuruyordu. Bloomberg'in yayımladığı haberde, Bakan Nebati'yle toplantıya katılanlardan aktardığına göre, Bakan Nebati katılımcılara "Türkiye'de enflasyonun yabancıların kültürel olarak anlayamayacağı sebepten yükseldiğini söylediği" aktarılıyordu.
Hazine bunu hemen yalanladı. "Bakanımızın böyle bir açıklaması olmamıştır. Katılımcının yanlış anlamasından kaynaklanmaktadır" deniliyordu.
Bloomberg haberi değiştirmedi, sadece Hazine'den gelen açıklamayı da metne iliştirdi.
Peki Bakan Nebati tam olarak ne demişti?
Bakan Nebati, Türkiye'deki dolarizasyonun çok yüksek olduğunu, insanların dolar almalarının sebebinin kültürel olduğunu, yabancıların bunu anlamasının mümkün olmadığını, Londra'da sokakta kimsenin sterlin paritesinin ne olduğunu bilmediğini, oysa Türkiye'de dolarla işi olmayan kişilerin sabah akşam doları takip ettiğini vurguluyor. Bununla mücadele için döviz rezervine gerek olmadığını anlatıp, "bunun psikolojisi ile uğraşıyorum" diyor.
Nebati'ye göre, kur sabit gittikçe bir süre sonra vatandaşın dövizi bozduracağını, bununla da enflasyonun düşeceğini ekliyor.
"Dolar kuru 13.50 civarında stabil duruyor" diyor. Hatta bunun üzerine bir katılımcı, "Türkiye sabit kur rejimine mi geçti?" diye soruyor. "Hayır" diye yanıtlıyor Bakan Nebati. Bakan Nebati Habertürk'te geçen Cuma çıktığı yayında da "Dolar stabil gidiyor, sabit değil" diyerek gülüyordu.
Yabancısı da yerlisi de adı dalgalı döviz kuru rejimi olan rejimde örtülü döviz satışı yapılarak kurun 13.50'de sabit tutulduğunu, yükselen enflasyon ve negatif reel ortamında bunun sürdürülemez olduğunu biliyor. Bu yüzden de bugün kur sabit gitse de bir gün 'tutulamayacağını' görüyor. Bu da dolarizasyonu daim kılıyor. TL varlıklara yatırım yapılmıyor.
Londra'daki toplantıda, bir katılımcının dikkatini çeken ise Nebati'nin şu sözleri oluyor; "Aralık ayındaki kur şokunu bekliyorduk" demesi. Bile bile ülkenin döviz şokuna sürüklendiğinin itirafı bu.
Enflasyona karşı reel faiz konusunda da enflasyonun düşmesiyle birlikte reel faizin ortaya çıkacağını söylemesi gerçekten de bir 'stand-up' gösterisinde olabilecek bir durum.
Enflasyon niye artmış?
Gerek Londra'daki konuşmalarında gerekse son TV mülakatında Nebati'nin konuşma kurgusu; 'kültürel sebeplerle' tutulan dövizin fiyatındaki zıplamanın 'psikolojik' saiklerle yapılan satın almalarla olduğu, bunun da enflasyona yol açtığı şeklinde. Bu yüzden böyle bir anlatının, "psikoloji ile mücadele ediyoruz" söyleminin, katılımcıları 'enflasyonun arka planında kültürel unsurların olduğunu düşünüyor' sonucuna getirmesi şaşırtıcı değil.
Zira profesyonel yatırımcılar da biliyor ki; yükselen enflasyon eğilimine karşın 5 puanlık faiz indirimi döviz kurunu zıplattı, bu da enflasyonu patlattı. Bakan Nebati'nin karşısındaki yılların profesyonellerine 'kültürel farklılık' temelinde dolarizasyon hikayesi anlatmasının 'neden-sonuç' ilişkisi de başka türlü yorumlanamazdı.
Bakanın danışmanlarının çıkıp hemen katılımcılar yanlış anlamış' demesi, bu açıdan manidar.
Kendi parasının koruma kalkanlarını indiren ülkenin parasının değer kaybetmesi, yüksek enflasyona maruz kalması ekonomi kültürünün eksikliği değil de nedir?
Ülke parasından kaçışın, yani varlık dolarizasyonunun nedenleri arasında kültürel saiklerin tali bir niteliği olsa da asıl nedenin, kronik yüksek enflasyon, güvensizlik ve TL faizinin TL'nin değerini koruyacak düzeyde olmaması geliyor.
Not düşer biz gülüşürüz
Tesadüf bu ya, Bakan Nebati Londra'da yatırımcıları toplayıp 'Stand-up' kıvamında sunum yapıp bitirdikten birkaç gün sonra, yatırımcıların portföylerinde kriter olarak dikkate aldığı kredi derecelemesini yapan Fitch, Türkiye'nin kredi notunu bir basamak daha düşürdü. Bu defa, notumuz 'junk' olarak nitelenen 'spekülatif' basamaktan 'aşırı spekülatif' seviyeye indi; Fitch, Türkiye'nin notunu B+ seviyesine indirirken, görünümü de potansiyel yeni bir indirime kapı açan negatife çeviriyordu.
Bakan Nebati, Londra'daki toplantıların çok iyi yansımaları olduğunu yayında anlattığı Cuma günü, çok muhtemel ki Londra'da kurulu Fitch Ratings yönetimi Hazine'ye not indirimini çoktan bildirmiş, Bakan Nebati de bundan haberdardı. Gülerek çok başarılı Londra seferini anlatıyordu.
Fitch açıklamasında, büyük negatif reel faiz başta olmak üzere genişletici politika setinin enflasyonun yüksek seviyelerde yerleşmesini sağlayabileceğini, kur artışı ve enflasyona bağlı olarak kamu maliyesinin yükünün büyüyebileceğini, nihayetinde yerleşiklerin güveni ve uluslararası rezervler üzerine baskı oluşturacağını not ediyor.
Merkez Bankası yüzde 23 tahmin ederken, Fitch, enflasyonu yıl sonunda yüzde 38, yıl ortalamasında yüzde 41, 2023'te de yüzde 28 olarak tahmin ediyor.
Daha ötesi; Kur Korumalı Mevduat modelinin, negatif reel politika faizi ve yükselen enflasyon kombinasyonunun finansal istikrara risk oluşturduğunu, eğer mudi güveninin sarsılması halinde bugüne kadar dayanıklılık gösteren bankaların ve şirketler kesiminin dış finansman yapısını altüst edebileceğini not düşüyor.
Paket şaşası
Cumartesi 'anons etkisi' olsun diye büyük şaşa ile açıklanan pakette üç ana başlık vardı; birincisi vatandaşın elinde-evinde bulunan altınların mali sisteme sokulması için yeni bir program başlatılması, sınırlı bir selektif kredi penceresi açılması, son olarak da gıda ürünlerinin KDV'sinde yüzde 7'lik indirim.
İlkinden kayda değer bir sonuç beklenmemeli; zira altını elde-evde tutmanın ana gerekçesi neyse sisteme girmeyeceğinin nedeni de o. Geçmişte çaresiz iktidarların sarıldığı 'altın rüyasının' sonu yine aynı 'boşluk' olacak.
İkincisi, ilan edilen selektif kredilerin bugünkü krizi çözecek bir niteliği yok. Paketten kredi çıksın diye konulduğu belli.
Üçüncüsü ise doğrudan etkisi görülecek 7 puanlık vergi indirimi, fiyatları bir miktar aşağı çekse de bir o kadar ya da daha fazlası akaryakıt ve elektrik maliyeti olarak gıda ürünlerinin fiyatına eklenerek yansıyacak. Bu yüzden gıdada kayda değer bir değişim beklenmemeli. Ancak, Ankara'nın 'kural dışı-masa altı' kol bükmeci bir büyük ablukaya girişeceği çok açık. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da 7 puanlık vergi indirimi kadar bir ilave indirimi de üretici ve satış kanalından beklediğini açıkladı.
Pazartesi'den itibaren telefonlar gıdacı şirketler için çalmaya başlayacak demektir.
Mart kapıdan baktırır
ABD'de açıklanan yüzde 7.5'e vuran enflasyon verisi sonrası, başta Fed olmak üzere gelişmiş merkez bankalarının faiz artırımlarına dair beklentiler öne çekildiği gibi, beklenen artırım dozu da yükseldi.
Mart sonunda bireysel Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının vadeleri doluyor. Ankara döviz kurunu 13.50'de tutmaya devam ederse bu tarihte vadesi dolan hesapların büyük bölümü kur farkı alamayacaklar. En iyi olasılık 3 aylık yüzde 4.25'lik bir net faiz alacaklar. Bu da vade dilimi içinde kalan sadece ocak ayı enflasyonu olan yüzde 11.1'in yarsından bile az. Yani reel olarak paralarının değeri eritilmiş olacak. Vadesi dolan hesapların dövize dönmeleri halinde 'çarşı karışacaktır'.
Tam saha pres
KKM hesapları için şirketlere yapılan 'tam saha pres' geçen hafta da devam etti. Kimi şirketler, çalışma sermayelerimi 6 ay bağlamak istemezken, kimi şirketler kurumlar vergisi istisnası 'havucunu' cazip buldu. Ancak başta KKM hesaplarının TL hesaplardan kayması karşısında, Ankara döviz bozdurarak geçebilecek potansiyel katılımcıları markaj altına aldı. Özellikle kamu bankaları tarafından. Vergi avantajı 17 şubatta biteceği için kamu bankalarının şube müdürleri sabah-akşam hafta sonu demeden, ellerinde liste müşterilerini ikna etmeye çalıştı.
Veriler, yılbaşını izleyen ilk 5 haftada tüzel kişilerin döviz hesaplarının 6.5 milyar dolar azaldığını, bunun yarısının kamu bankalarında olduğunu söylüyor.
Siyasette 24 saatin önemi
Hiçbir çerçevesi olmayan, makroekonomik belirsizliği arttıran, ekonomik birimlerdeki güveni uzak tutan, devasa hasarları halı altında biriktiren bu riskli ve günübirlik politikalar, iktidar tarafından 'politik kayıpları telafi edeceksem buna değer, kaybedeceksem feda olsun' bakışıyla yürürlüğe sokuluyor.
Bankalar, şirketler büyük bir abluka altında. Fiyatlar, işlemler, kurlar, faizler 'büyük birader' kontrolü altında. Serbest piyasa demek için bin şahit gerekiyor. TL kredi alan şirketlere döviz aldırılmıyor, daha önce kredi almışsa dövizini sat ya da KKM hesabı aç baskısı yapılıyor. Şimdi de muhtemelen gıda şirketlerine fiyat indir baskısı gelecek. Maliyetlerinin ne olduğu sorulmadan.
Ankara'da iktidara biraz zaman kazandıracak bir ara çözüm ya da mekanizma için sonunda bunların yaratacağı hasar, ülke ekonomisinin kurumsal yapısına verilecek zarar gözden çıkarılmış durumda. Büyük bir enkaz halı altına süpürülüyor; iktidara zaman kazandıracaksa ya da seçimde kazanma ihtimalini güçlendirecekse buna değer diye düşünülüyor olmalı. Yok kaybedilecekse o zaman sonra iktidara gelenin sırtına kalacak enkaz olacağı da biliniyor.