Kavurma sponsorum 21'den Deniz Karaağaç - 1961 Kurucu Meclis'ten 2021 Cumhuriyet'e Alev Coşkun - Gazeteciler hem hak savundu, hem de biraz eğlendiler - Üç Kuruş dizisinin "Roman Ablaları" muhteşem
***
Salgından bu yana ilk kez yarı kapalı bir yere gittim. MidCihangir'deki 21. Dersimli Karaağaç Biraderler'in işlettiği 21, son favori mekânlarımdan. Çok iyi Irish coffee yapıyorlar. Benim gittiğim gece ağırlıklı olarak orta ünlü tiyatrocular vardı. Zaten topu topu bir saat kaldım.
Ama esas anlatmak istediğim bu değil, Deniz ve Tuncay Karaağaç kardeşlerin eve götürmem için bana kavurma vermeleri. Kavurmayı babaları Ovacık'ta kendisi yapmış. Ertesi gün yapıp yediğim kavurmalı pilav muhteşemdi.
Solumda kardeş Tuncay Karaağaç, sağımda abi Deniz Karaağaç.
Feministler de beni çağırmadı
Aralarında Cihangirli kadınların da bulunduğu Çatlak Zemin'den bir grup feministin Ada'da toplanacaklarını duyunca hemen tebelleş oldum. Fakat ne mümkün. İstediğim kadar, "ben sizin bildiğiniz erkeklere benzemem" dediysem de, "asla olmaz" dediler.
Tabii bunu derken aralarında bir iki muhbirimin olduğunu hesaba katmamışlardı. Fanlarım çok iyi bilirler, ister feminist, ister sosyalist, ister liberal olsun, magazin deyince her zaman baştan çıkarılacak bir iki kişi olur. Çatlak Zemin'in son sayısı için bu linki tıklayın.
Feminist hemşirelerim başarıyla elde ettiğim bu fotoğrafı görünce herhalde çok şaşıracaklar.
Darbuka hocası
Şu ara çok keyifli bir kadın hikâyesi olan "Ülker Abla"sı iyi satan Seray Şahiner, torunum Asya'nın da gözdesi. Yok canım, tabii ki kitaplarından dolayı değil, ona darbuka dersleri verdiği için.
Geçtiğimiz hafta sonu Mephisto'da kitaplarını imzalayan Şahiner'in yanında imza gününün sonuna kadar kalmış. Bu fotoğrafı da babasına çektirip dedesine yollatmış, kullanmamak olmazdı.
Unutmadan ekleyeyim, darbuka derslerine bir son verip torunuma keman, piyano ve bale dersleri aldıracağımı da ana babasına bildirdim.
Yazar Seray Şahiner ve torunum Asya Özdemir.
Tarihimden yapraklar
Okuyup yazmayı burada öğrendim
İlkokula başladığım Süleyman Nazif, 1934'e kadar Diyarbakır Latin Kilisesi'ymiş.
Fotoğraflarda gördüğünüz bina, Diyarbakır Suriçi'ndeki Süleyman Nazif İlkokulu. Gonzo Tuğrul abiniz eğitim hayatına 1952-53 yılında bu okulda adım attı. İlk öğretmenim Fehmi Bey'i hâlâ saygı ve minnetle anarım.
Geçen hafta önemli bir şeyi daha yeni öğrendim. Sevgili okulum, 1934 yılına kadar Diyarbakır Latin Kilisesi'ymiş. Bizim gibi okumuş yazmış olanların bile geçmişle ilgili bilgilerinin sınırlı olması size de acıklı geliyor mu? E madem ilkokul dedim, devam edeyim. Süleyman Nazif'ten sonra şimdi galiba lise olan Ziya Gökalp'te de okudum ama ilkokul diplomam İzmir Karşıyaka Fevzipaşa İlkokulu'ndan.
Bu linkler ihmal edilmesin
* Opus Noesis, "Topluluklarla Felsefe Kolaylaştırıcı Eğitimi" ile uygulamalı felsefe etkinliği düzenliyor. Detaylı bilgi için tıklayın.
* Haberin Bedeli Kasım Ayı Raporu: 111 gazeteci bin 817 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı.
* Susma Platformu'nun Kamusal Alanda Kürtçe video serisi yayında.
***
Cumhuriyet'in talihsizliği
En azından benim kuşağımın olmazsa olmazı, Cumhuriyet gazetesindeki hırs kavgaları bir türlü tükenmek bilmiyor. Birbirlerini mahkemeye verip hapse attırmak yetmiyormuş gibi, şimdi de insanları işlerinden ediyorlar.
En son, sendikalı oldukları için sekiz gazeteciyi attı. Aykut Küçükkaya'nın herşeyi göze alarak yaptığı açıklamaya bakılırsa, bu kişi işlerin daha da kötüleşmesine neden olacak. Kim mi bu şahıs? Cumhuriyet Vakfı Başkanı, Mustafa Balbay'ın "yoldaşı" Alev Coşkun. Bir magazinci olarak haddimi aşmak istemiyorum ama Sayın Coşkun'a bir tavsiyem var: Ben daha lisedeyken siz Meclis'teydiniz, ben 75 oldum, siz de herhalde 85'i geçtiniz. Bizim yaşlardakilere bu kadar hırs iyi gelmiyor, kendi deneyimlerimden biliyorum. Tabii ki sosyal hayattan elimizi ayağımızı çekmeyelim ama bizden sonraki kuşakları biraz rahat bırakalım.
Hayat 1960'ların CHP'sinden çok farklı bir yerde akıyor, sevgili Kemal Kılıçdaroğlu bile bunu fark etti.
Dün akşamın bir saatinde Küçükkaya'nın genel yayın yönetmenliğinden alındıktan sonra, eğer ettiyse, yayın baş danışmanlığını kabul etmesi benim gibi eski tüfek bir gazeteci için epey bir muamma oldu.
Adım gibi eminim ki, çok gecikmeden Halk TV'nin Ayşenur Arslan'ı Cumhuriyet köşecisi Orhan Bursalı'ya, TELE1'in Merdan Yanardağ'ı da program arkadaşı, köşeci Prof. Dr. Emre Kongar'a Cumhuriyet'te olan bitenler ve gazeteci kıyımı hakkında sorular soracaklardır.
Hürriyet ve Özkök İzmir'de
Umarım her gördüğü yeşil alanı inşaat için bir fırsat görmeyen Folkart, bir grup gazeteciyi İzmir'de açtığı, ünlü ressamımız İbrahim Çallı'nın sergisine davet etti. Aralık sonuna kadar da peyderpey gazetecilerin davet edileceği sergiye ilk götürülen grubun tamamı, Demirören çalışanları ve oradan yeni kovulan Ertuğrul Özkök oldu.
Gonzo Haber Ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, Özkök dışında, Doğan Hızlan, İhsan Yılmaz, Filiz Aygündüz ve Erkan Aktuğ oradaymışlar. Genç muhabirim doğru gördüyse, Büyük Efes Swiss Otel'de kalmışlar. Zaten bu yazıyı da çok kıskandığım için yazdım. Altmış beş yıllık bir İzmirli olarak bırakın Swiss Otel'de kalmayı, oturup orada bir kadeh viski içmeyi bile aklımdan geçiremedim. Folkart sakın beni davet etmeye kalkmasın, artık gitmem.
Doğan Hızlan abimiz ve işsiz gazeteci Ertuğrul Özkök, Çallı'nın, Atamızın favorisi gazeteci Yunus Nadi portresi önünde.
Hıncal Uluç'un "hınzırlığı"
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
Montenegro toplantısı
Türkiye halklarının Karadağ, biz Londralıların Montenegro dediği ülkede bir gazeteciler toplantısı vardı geçen hafta. Konusu pek iddialı: Popülist Otoriter Rejimlerde Bağımsız Gazetecilik: Sorunlar ve Gelecek.
Balkan ve Orta Avrupa ülkelerinden on yedi uzmanın konuştuğu toplantıda Türkiye'den de katılımcılar vardı. Tabii ki ben davetli değildim bu medeni haklar savunucularının toplantısına. Çünkü toplantıya katılan bizim ortodokslar, anarko-marksist olduğum için beni yine küçümsemişlerdi. Beni küçümseyenlerin adlarını resim altından görebilirsiniz.
Civil Rights Defenders katılanları (soldan sağa): Murat Çelikkan, Sırbistanlı avukat, Mehveş Evin, Ragıp Duran, Ceren Sözeri, Mustafa Sarıyılmaz, Bosna Hersek temsilcisi, Sinan Gökçen. Eski GYYO Mehveş ve Doç. Dr. Ceren'i özlemişim.
Ve tabii Üç Kuruş
Fanlarımın meraklarını gidereyim, Show TV'deki Ay Yapım dizisi Üç Kuruş'u daha da keyifle izlemeye devam ediyorum. Geçen hafta hala-kız yeğen ve baba-kız konuşmalarının yanı sıra müthiş bir "koreografi" ile çekilen kavga sahnesi çok doyurucuydu.
Romanların başrolde olduğu bir televizyon dizisini görebileceğime inanmazdım ama demek ki oluyormuş. Favorilerim de Uraz Kaygılaroğlu (bir oyuncu için ne talihsiz bir soyadı), Nursel Köse ve de Aslıhan Malbora (çingene rolü oynayan biri için ne şanslı bir soyadı). Var olsun Romanlarımız.
Sarı kafalı roman Uraz Kaygılaroğlu. Şimdiye kadar nerelerdeydi?
Advertorial (!)
Dışarıda ünlü
Augenblick jürisinde iki erkekten biri, oturan Baki Davrak
Bu hafta kitap ya da albüm değil, HomeRoom'dan arkadaşım oyuncu Baki Davrak'ı tanıtıyorum. Davrak, daha çok Almanya'da yaşıyor. Sadakatsiz'in senaristlerinden bizim Nuriye Bilici'nin ahbabı.
Kasım sonlarında Fransa'nın Alsace bölgesinin Augenblick Film Festivali'nin ana yarışmasında jüri üyesiydi. Cihangir'e döner dönmez ayağının tozuyla Konya'da çekilen "Mevlana" dizisinin setine gitti. Yakında burada da şöhret olur.
Müzik önerisi
Bu haftanın müzik önerisi Mülkiye'den arkadaşım (emekli bürokrat) Samiye Aydar'dan. Ömrünün zaten yarısı yurtdışında geçmişti, şu anda da Fransa'da torun seviyor. Nasıl kıskanmayayım. I love Paris.