Tuğrul Akşar

25 Ağustos 2019

62. sezona merhaba derken, "Hali Pür-Melalimiz"!

Geçmiş sezonlarda olduğu gibi kulüplerimiz yeni sezonda da aynı sorunlarla karşı karşıyalar…

Geçen hafta oynanan maçlarla Süper Lig'imiz altmış ikinci kez perdesini açtı.

1959 yılında Millî Lig adıyla İstanbul, Ankara ve İzmir bölgesel liglerinden 16 takımın katılımıyla başlayan Süper Lig, bu hafta oynanan maçlarla yeniden perdesini altmış ikinci kez açtı.

Sportif kuraklık ile ekonomik ve mali çöküş içinde yolunu arayan Süper Lig

Geçmiş sezonlarda olduğu gibi kulüplerimiz yeni sezonda da aynı sorunlarla karşı karşıyalar…

2000 Galatasaray'ın UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kazandığı yıldan, 2002'de Dünya Kupası'nda üçüncü olduğumuz seneden ve 2008'de Eurocup'ta yarı final oynadığımızdan beri, bu topraklarda şiddetli sportif kuraklık çekiyoruz.

Gerek kulüpler özelinde, gerekse milli takımlar genelinde yukarıda ifade ettiğim Kupa ve turnuvalar bazında başımızı göğe erdirecek bir performansa bir daha ulaşamadık.

Sadece sportif yetersizlik mi sorun olan? Sportif başarısızlığın hüküm sürdüğü coğrafyamızda bir türlü futbolumuza can suyu olabilecek iktisadi, mali ve yönetsel alanlarda da gerekli hamleleri yapamadık. Futbolumuzu ekonomik ve mali çöküntüden kurtaramadık.

Kendi içimizde kalan düşük yoğunluklu bir rekabetin şekillendirdiği Süper Ligimiz, ne futbol, ne ekonomi, ne tribün ve gösteri olarak beklenen coşkudan çok uzak…

Bir şekilde para bulabildiğimiz, ancak onu yönetmekte zorlandığımız bu mecrada futbolumuz hala çoğu kimseye gelecek için çok ümit vermiyor. Mevcut futbol yapılanmamız, oynanan futbolun kalitesini ve rekabet düzeyini artırabilecek yetkinlikte değil. Taraftar, müşteri adeta bu kalitesizliğe mahkum edilmiş vaziyette.

Kötü yönetilmekten kaynaklanan finansal sıkıntılar… Giderek bozulan mali yapılar… Bir türlü ulaşamadığımız finansal denge ve bütçe disiplini… Satılamayan kombine kartlar, boş kalan statlar, düşen seyirci sayılarıyla azalan maç günü gelirleri… Kulüp gelirlerini aşan takım maliyetleri…Bir türlü tesis edemediğimiz kurumsal yapılar… Kaybolup giden şeffaflık… Kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla aklanan yönetimler… Verilmeyen hesaplar… Önemsenmeyen taraftar ve paydaşlar… Rekabeti ve kaliteyi artırabilecek çözüm önerilerine ilgi göstermeyen bir futbol yapılanması… Bizden başka izleyeni olmadığı için göbeğinden yayıncı kuruluşa bağlı bir lig… Kaçan sponsorlar… Altyapıya ve üst yapıya odaklanmayan, günü kurtarmaya çalışan bir futbol anlayışı… Haksız ve dengesiz rekabetin hüküm sürdüğü bir futbol coğrafyası gibi daha nice sorunlar futbolumuzu bir kanser gibi sarmış durumda.  

Kısacası, nerden tutsak, elimizde kalan bir futbol sistemi ve yapısıyla yeni bir sezona daha 'merhaba' diyoruz. 

Atmış yılda devlete muhtaç hale getirilen bir lig

Son yirmi yılda kulüplerimiz gerek ekonomik konjonktürün olumsuz etkisi, gerekse iyi yönetilmedikleri için borç batağına sürüklenmiş durumdalar.

Son açıklamalara göre toplamda 14 Milyar TL borca sahip futbol kulüplerimiz bugün devletten kendilerini kurtarmayı bekler vaziyette. Borçlarının yapılandırılmasını ve kendilerine soluklanma fırsatını verilmesini istiyorlar. Bu bağlamda gerçekleştirilen "borç yapılandırılmalarında" ise herhangi bir açıklık yok. Bazı kulüplerin borçlarının yapılandırıldığı gazetelerin spor sayfalarına manşet oluyor. Ancak, konuya ilişkin herhangi bir bilgi paylaşımı maalesef yok. "Ne miktarda borç, ne oranda bir faizle, ne vadede ve ne tür bir teminatla" yapılandırıldığına ilişkin ne kulüplerden, ne de Futbol Federasyonu'ndan bir açıklama yok. Şeffaflık sizlere ömür!

Lig başladı, yayın hakları konusunda hâlâ sıkıntılar var!

Daha önceden yıllık 500 milyon dolar ödemeyi kabul ve taahhüt edip ihaleyi kazanan yayıncı kuruluş, lig başlamadan zarar ettiğini belirterek, dolaylı yoldan "bu lige bu para fazla" diyor ve kulüplerden özveride bulunmalarını istiyor. Sıcak para sıkıntısı içindeki kulüpler de, ne yazık ki, "Ölümü görüp sıtmaya razı olarak" 90 milyon gelir kaybına evet diyerek, uzlaşmak zorunda kalıyorlar.

Bunun yanısıra, hâlâ maç özetlerinin hangi kanalda, nasıl ve ne fiyatla yayınlanacağı konusu çözüme kavuşmuş değil.

Bu futbol yapılanması Türk futbolunun sorunlarını çözemiyor!

Bugünkü futbol yapılanmamız (siz bunu futbol federasyonu olarak da okuyabilirsiniz) Türk futbolunun sorunlarına çare olabilecek çözümler üretme konusunda maalesef yetersiz kalıyor.

Yeni federasyon yönetim kurulu, futbolumuzun ekonomik ve mali yönden sağlığına kavuşmasına yönelik aldığı bazı yeni önlemler paketi ve yaptırımlarla, futbolumuza çeki düzen vermeyi hedefliyorsa da, hayatın olağan koşulları pek bu uygulamalara izin veremeyecekmiş gibi görünüyor.

Kaldı ki, bugüne kadar Türkiye Futbol Federasyonu, futbol otoritesi olarak futbolumuza ilişkin gerekli denetimi ve yönetimi gerçekleştiremedi, alınması gereken aksiyonları alıp hayata geçiremedi. Kulübüne göre işlem yapma uygulamasını kalıcılaştırdı. Hep tercihini İstanbul takımları lehine kullandı. Siyasi iktidar kulüplerimize doğrudan ve dolaylı sübvansiyonlarla onları kolaycılığa alıştırdı. Kulüplerimiz kendi dinamikleriyle gelir yaratma çabası yerine, devletten destek almaya, devlete el açmaya alıştırıldı. Sıkıştıklarında vergi borçlarını affetti. Onlara stat ve tesis yerleri verdi. Kısacası, haksız rekabetin ligimizde yerleşmesine, kalıcılaştırılmasına uygun ortam ve olanak hazırladı. Futbolumuzun gelişimine olanak sağlayacak, rekabetçi yeteneğini yükseltecek, öz kaynak yapısını güçlendirecek, genç yetenekleri bulup çıkartacak, futbolumuzu Avrupalı devlerle yarışır hale getirecek uzun vadeli stratejik planlamalar yerine, hep siyasi kaygılarla, günü kurtarmaya yönelik, içe kapalı bir lig yapılanması oluşturuldu.

Bugün Türk futbolunun ana sponsoru devlet

Spor Toto Süper Lig, Spor Toto 1.Lig, Ziraat Bankası Federasyon Kupası ve İddaa aracılığıyla, Türk futboluna fon aktarmaya devam eden devlet, "parayı veren, düdüğü çalar" örneğinden hareketle siyasal iktidarı aracılığıyla futbola nüfuz ediyor.

Kulüpler bugün devlete "el açar" duruma gelmiş vaziyetteler…

Nitekim, Federasyon genel kurulunda bir konuşma yapan Fenerbahçe başkanı Ali Koç, "...devletimiz inşallah bize yardımcı olacak. İnşallah yeniden yapılandırma en kısa zamanda olur. Yani haziran ayının sonundan sonra bizim için, Trabzonspor için pek kıymeti harbiyesi de kalmıyor. UEFA, 31 Mart dedik, olmadı, şimdi haziran sonuna kadar süre verdi. İnşallah o süreye kadar tamamlayabiliriz"[1] diyerek, kulüplerimizin ne durumda olduğunu çok net bir şekilde ifade etmiş oluyor.

Futbol yapılanmamız, (siz bunu futbol federasyonu olarak da okuyabilirsiniz) özellikle son yirmi yılda kulüplerimizin borç batağına sürüklenmesine seyirci kaldı. Gerekli denetimi ve yönetimi gerçekleştiremedi, alınması gereken aksiyonları alıp hayata geçiremedi. Kulübüne göre işlem yapma uygulamasını kalıcılaştırdı. Hep tercihini İstanbul takımları lehine kullandı. Kulüplerimize doğrudan ve dolayılı sübvansiyonlarla onları kolaycılığa alıştırdı. Kulüplerimiz kendi dinamikleriyle gelir yaratma çabası yerine, devletten destek almaya, devlete el açmaya alıştırıldı. Sıkıştıklarında vergi borçlarını affetti. Onlara stat ve tesis yerleri verdi. Kısacası, haksız rekabetin ligimizde yerleşmesine, kalıcılaştırılmasına uygun ortam ve olanak hazırladı. Futbolumuzun gelişimine imkan sağlayacak, rekabetçi yeteneğini yükseltecek, öz kaynak yapısını güçlendirecek, genç yetenekleri bulup çıkartacak, futbolumuzu Avrupalı devlerle yarışır hale getirecek uzun vadeli stratejik planlamalar yerine, hep siyasi kaygılarla, günü kurtarmaya yönelik, içe kapalı bir lig yapılanması oluşturuldu.

Sonuçta, yetersiz rekabet ve düşük futbol kalitesine mahkum bir Süper Lig yaratıldı.

Süper Lig sorunlarına çözüm bulabilecek mi?

Futbolumuzu tehdit eden ve rekabet yeteneğini sınırlandıran bu sorunların nasıl aşılacağı da bir muamma! 

Sahip olduğumuz ve kronikleşmiş yönetsel, finansal ve ekonomik sorunlar Türk futbolunun ayağındaki prangalar olarak, onu aşağıya çekmeye devam ediyor. Tüm bu olumsuzluklara karşın futbol yapılanmamız adeta komaya girmiş gibi. Bu sorunların çözümüne yönelik herhangi bir tepki veremiyor.

Yıllardır pençesinde boğuştuğu bu sorunlara çare bulmakta zorlanan Türk futbolu bu süreçte, futbol otoritesi destekli naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratmakta zorlanan, reytingi düşük, futbol kalitesi vasat, rekabeti zayıf bir lig haline dönüştü.

Kısacası iç karartıcı ve sportif keyfimizi kaçırtacak konular ve sorunlar kapı önünde bizi bekliyor. Spor Toto Süper Lig perdelerini açtı ama, perdenin arkasında bir başka fırtına sürüyor. Ama tüm bunlara rağmen bu showun da devam etmesi gerekiyor.

İyimser olmak yetmez ama…

Yukarıda sıraladığımız sorunlar, futbolumuza ilişkin elbette bir karamsarlığı da beraberinde getiriyor ama yine de iyimser olmakta ve sorunlara karşı mücadele etmekte yarar vardır diye düşünüyorum.

Bu amaçla biz, biraz karamsarlığı dağıtmak için futbolumuzun sportif ve tarihsel bir panoramasını yaparak yazımıza devam edelim.

Geçmişten bugüne Süper Lig!

1959'da iki grupta oynanan ve bu grupların birincileri arasında yapılan iki maç sonunda şampiyonunu bulmuştu. 1962-63 sezonunda Türkiye 1. Futbol Ligi, 2001-02 sezonu başında da Süper Lig adı kullanılmaya başlanırken, bu dönemden sonra farklı sponsorların desteği nedeniyle lig adının başına sponsor adı eklenerek kullanıldı. Zaman içinde katılımcı sayısı ve format bakımından çeşitli değişikliklere uğradı.


[1] Tuğrul Akşar, "Türk Futbolunun Altmış Yılda Geldiği Nokta: Devletimiz İnşallah Bize Yardımcı Olacak!", 6 Haziran 2019. http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4605-2019-06-06-06-56-55.html