Tuğçe Tatari

16 Ekim 2020

#YazıkOlduBize: Duyar yalaması olup, bizi klavyelere hapsetmelerine izin verdik!

"Bu ülkede, hatta bu dünyada nasıl yaşayacağız" diye kara kara düşünürken bir anda bir çıkış yolu buluyor ve hemen bir hashtag yaratıyor ya da yaratılana katılıyoruz; oh, nasıl da rahatlıyoruz değil mi?

Bir sabah uyanıyoruz, Çorum'da 3 yaşında çocuğun kalp yetmezliğinden hastaneye kaldırıldığını, orada da öldüğünü ama işin aslının çok daha farklı olduğunu, annesinin rızasıyla sevgilisi tarafından taciz edildiğini ve görüntülerin "müşterilere" satıldığını öğreniyoruz.

Cehennem diye bir olasılık varsa, bugünün dünyasından daha kötü olamaz diye düşünüyoruz çoğumuz.

Çocukların, hayvanların, insanların, doğanın ve her türlü güzelliğin eziyet gördüğü bir dünyaya hapsolmuş gibiyiz.

Hepimizin nefesi kesiliyor, biliyorum.

Taş değiliz, üzüntüden perişan oluyoruz, elbette biliyorum.

Yoktur birbirimizden bir farkımız, onu da biliyorum! 

"Bu ülkede, hatta bu dünyada nasıl yaşayacağız" diye kara kara düşünürken bir anda bir çıkış yolu buluyor ve hemen bir hashtag yaratıyor ya da yaratılana katılıyoruz. Oh, nasıl da rahatlıyoruz değil mi?

Üzerimizden, en önemlisi de vicdanlarımızdan dev bir yük kalkıyor!

Daha geçenlerde AKP Diyarbakır Milletvekili Şirin Ünal'ın evinde çalışan Nadira Kadirova isimli kadın, vekilin evindeki silahından çıkan kurşunla ölmüş, daha sonra vekili şüpheli konuma getiren bulgular ortaya çıkmış ama kesinlikle soruşturma açılamamıştı. İşte o gün #ŞirinÜnalYargılansın yazdık sosyal medyalarımızda. Resmen elimizi taşın altına koyduk! Bravo bize!

Aynı şeyi HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan hedef gösterildiğinde de yaptık. Beş sene önce bir eylemden yan yana çekilmiş fotoğraflarımızı #GaroPaylanYalnızDeğildir hashtagiyle paylaştık. 

Dikkatinizi çekerim; hem "tanıyorum" diyor, hem kafayı kaldırıp yapılana itiraz ediyoruz! Büyük eylem bu devirde, kabul edin!

Üstelik Azarbeycan - Ermenistan savaşı vesilesiyle körüklenmeye başlanan "Ermeni düşmanlığı" konusunda da hiçbir hashtagi kaçırmadık, ırkçılık ve azınlıkların hakları önemsediğimiz konular sonuçta. Mutlaka o hashtag zincirinde olmalıydık ve olduk!

Biliyorsunuz geçenlerde Suruç katliamının yıl dönümüydü... Kayıplarımızı, ülkeye getirdiği korku atmosferinin yarattığı sonuçları, politik tarihimizin akışında yarattığı değişimi etraflıca konuşup, tartışamadan beş yılı geride bıraktık. Koskoca beş yıl. Peki ne yaptık; oturduk klavyenin başına #SuruçKatliamınıUnutmadık yazdık. Büyük hareket!

Sezgin Tanrıkulu açıkladı; 2014 - 2017 yılları arasında 59 bin 284 çocuk cinsel istismara maruz kalmış. Peki bizler ne yapmışız; sosyal medyaya kadar sesini duyurabilenler hakkında açılan hashtaglere destek olmuşuz! Çok büyük insanlarız vallahi!

Öldürülen her kadının da -ki sayılar dudak uçuklatacak kadar yüksek- şiddete, saldırıya uğrayan her kadının da adını hemen hashtag yapıyoruz ve adalet istiyoruz, "Yeter bitsin artık" diyoruz. Kadın mücadelesine katkımız büyük!

HDP'ye çekilen operasyonlar malumunuz, son dalgada sosyal medyada #HDPyeÜyeOl hashtagine katılıp HDP'ye üye olmayanları ifşa etsek, hashtag eylemi kökten çökebilir korkarım. Neyse neyse bu konuyu hızlı geçelim..

Hakeza Kürtlerle alakalı çok sık haksızlıklar gündeme geliyor; daha yeni inşaat işçilerini dövdüler, sonra -resmiyette yalanlanan- helikopterden atmalar duyuldu, şimdi de Kürtçe olduğu gerekçesiyle tiyatro oyununu yasakladılar ve soruşturma açtılar. İnan olsun hepsi hakkında tüm hashtaglere katıldık. Kürt meselesini de önemsiyoruz!

AYM kararlarının tanınmaması, buna karşın "ışıklar yanık" polemiği... Bunları da tabii ki atlamadık ve #KorkmaAYMarkandayız / #AYMhadiBirazCesarethashtaglerine katıldık.

Bazılarımız AYM'nin ikili bir oyun için "ışıklar yanık" polemiğini başlattığı iddiasına inandı, onlar da #BuOyunİktidarınEkmeğineYağSürmekİçin dedi.

Sonuçta gayet duyarlı, politik bilinci olan, duruş sahibi, muhalif kişilikleriz, zaten bizlerden de aksi beklenemezdi...

Hasankeyf ve benzeri onlarca tarihi veya doğal değerin yok edilmesi karşısında da tüm hashtaglere katılmıştık ve açık seçik #BuBirKatliamdır dememiş miydik yani? Daha ne yapalım?

Aman Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konularını unutmayalım, epey önemsediğimiz mağduriyetler! Onlarla alakalı da ne görürsek hemen hashtagledik, atlamadık. Adamları resmen çürüttüler #BuBirZulüm dedik, #Yeter dedik,#HemenŞimdiÖzgürlük dedik!

Peki ya internet yasakları? O konuya hem Türkçe hem İngilizce katılmadık mı? Peki ya Spotify ve benzeri "eğlenceliklerimiz", onlar için ne yaptık? Bir hashtagi fazla görmedik elbette.

Daha dün yolda şiddete uğrayan bir kadını kurtarmaya çalışırken saldırganın ölümüne sebep olan genç adama verilen cezayı fazla bulup #KadirŞekerİçinBeraat hashtagine katılmadınız mı hepiniz?

Veya gazeteci Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'a ders vermek ister gibi devlet korumasını geri çeken kararı protesto etmek için hashtaglere katılmadık mı?

Çoklu baro meselesi...

Maddi yetersizlikler sebebiyle tedavi göremeyen ve devletten yeterli desteği alamayan çocuklar...

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan Covid - 19'la ilgili veri paylaşımlarının gerçeği yansıtmaması...

Gibi onlarca hayati önem taşıyan ve muhatabının derhal istifasına, hatta bazısının da yargılanmasına neden olacak nitelikte olaylara bir hashtagle dokunduk ve geçtik… Doğrusu bravo bize!

Peki…

Şimdi lütfen 60 saniye kadar sessizce duralım…

Ve sonra devam edelim okumaya.

Gerçek şu dur ki;

Duyarlı gibi görünen ama duyar yalaması olmuş, hisler arası geçişi saniyelere düşürmüş bizler birçok şeyi kaybettik bu süreçte.

En önemlisi de...

Bizleri klavyelere hapsetmelerine izin verdik.

Ki bu iktidarın da en büyük kazanımlarından biridir bence.

Kendine muhalif olan aktif bir kesimi hashtag zincirlerinden ibaret kılmak.

Yüzeysel birer klavye muhalifine dönüştürmek.

Tüm toplumsal meselelere aynı mesafeden bakan, birbiriyle yan yana gelemeyen, egolu, kavgacı ve hiçbir işe yaramayan muhalifler…

Aktivistlerin eylem alanlarını sosyal medya, eylemlerini de hashtaglerle sınırlamak.

Sadece politik değil insani duyarlılıklarımız, toplumsal mesellelere yaklaşımımız da aynı eksende kaydı…

Yatağımızda uzanarak gözaltına alınan Cumartesi Anneleri'nin bizim de annemiz olduğunu, kanepelerimizde gerinerek cezaevlerindekilerin kardeşimiz olduğunu düşünüyor, ülkedeki tüm haksızlık ve hukuksuzlukların karşısında olduğumuzu belirten hashtaglere katılıyoruz.

Kim mağdursa biz de oyuz, diyoruz.

Tabii yersen…

Aslında hiçbiri değiliz ve aslında herkesi ilk fırsatta dev bir yalnızlığa terk ediyoruz.

Ayağın devlete takılsa bir avuç insandan fazlasını da bulamıyorsun zaten yanında.

Ancak aşırı popüler olacaksın ki birileri seninle dayanışsın.

Gerçi Osman Kavala'dan da daha popüler olmak zor. Kaç kişi var adamın yanında Allah aşkınıza? #DünyanınEniyiinsanıdır hastagleri bedensel bir varlık gösteriyor mu veya kaçı gösteriyor söz konusu Kavala'yla dayanışma olduğunda?

Neyse işte sonuçta itiraf etmenin zamanı geldi arkadaşlar; #yazıkoldubize!

Hepimiz pırıl pırıl muhaliflerdik.

Birçok alanda çalışabilirdik.

Fayda sağlayabileceğimiz, dokunabileceğimiz tonla hayat olabilirdi.

Milletvekillerinden, hukukçulardan, gazetecilerden tut salt hayırseverliğe kadar indir listeyi, hepsi, hepimiz sadece hashtagler kadarız artık!