Tuğçe Tatari

26 Mart 2021

Toplumu uyuşturup gerçeklik algılarıyla oynuyorlar

Çürümede insanlık yarışı var, yarışta asla geride değiliz!

İnsanlığın geldiği durumu özetlemek gerekirse…
Savaş mağduru çocukları ailelerinden kaçırıp internet üzerinden satıyorlar.
Mülteci kadınları seks kölesi yapıyorlar.
İnsan pazarları kuruluyor.
Çaresizlerin, parasızların organlarını çalıp veya satın alıp zengin insanlara satıyorlar.
Mültecileri en ağır işlerde döverek, kötü muamele ederek karın tokluğuna çalıştırıyorlar.
Çocuk istismarı tüm dünyada hızla artıyor.
Çocuk istismarına aracılık etmek tüm dünyada para kazandırıyor.
Birileri para için çocuk satıyor.
Birileri o çocukları satın alıyor.
Birileri para için çocukların yaşadıklarına göz yumuyor.
Birileri para için bebekleri, çocukları kaçırıyor, satıyor, kiralıyor, istismar aracı olarak kullanıma açıyor.

Birileri…
Bir yerlerde…
Çocuklara tecavüz ediyor…
Dünyada yaygın bir şekilde çocuklara tecavüz ediliyor…
İnsanlık her açıdan çocukları istismar ediyor!
Tüm dünyada tablo bu, biz de ucundan köşesinden dahiliz her şeye.

Çürümede insanlık yarışı var, yarışta asla geride değiliz!
Birileri zenginken çok daha zenginleşiyor.
Birileri fakirken çok daha fakirleşiyor.
Güç sahipleri o güçsüzleri aç kalsalar yiyecekler neredeyse, belki de sırada o var…
Bilemiyorum artık.

Eskiden bilim kurgu sandığımız filmlerin, izlerken nefesimizi daraltan karanlıkların şimdi tamamen gerçeğimiz oluşunu hazmetmeye çalışıyoruz bir şekilde.
Sapkınlıkla güç el ele vermiş koşar adım yürüyor.
Güçsüz olanın elinde ne varsa alıp, iliğini kemiğini emiyorlar.
Ama sanki tablo bu değilmiş, başka bir dünyada yaşıyormuşuz gibi iktidar sahibi politikacılar çıkıyor 'örf ve âdetlerimize uymaz' diyor. 'Aile yapımıza ters' diyor.
"İnançlarımızı zedeliyorlar" diyor.

Mesela kalkıp Türkiye'de 'derin internet' üzerinden satılan savaş mağduru, köleleştirilmiş çocukların ve kadınların peşine düşüp bir 'ahlak savaşı' ilan etmiyorlar.
Veya aile içi tacizleri kendi iktidarları döneminde kurutmaya and içmiyorlar.
Kara para, mafya, uyuşturucu işini kökünden yok etmeye örfleri gereği soyunmuyorlar.
Mültecinin oyuna talip oldukları gibi 'insan gibi yaşamasını sağlamak' konusuna, 'can güvenliği' alanında korunmaya alınmalarına talip olmuyorlar.
Organ mafyasının başına bela olmuyorlar.
Sadece şubat ayında 35 kadın öldürülmüş, gerekçesi hep benzer. Nedense aile yapısını bozmuyor anneyi, nişanlıyı, eşi, sevgiliyi, evladı öldürmek!
Ama gökkuşağının renklerini taşımayı dahi yasaklıyorlar.

İnsanların özel hayatlarını memleket meselesiymiş gibi önümüze sunuyorlar.
Bunca kadın öldürülürken 'İstanbul Sözleşmesi'ni nasıl kaldırırsınız' diye sorana LGBTI+'ları işaret ediyorlar:
"Sapkın bunlar!"
"Utanmazlar!"
"Ahlaksızlar!"
"Hepsini toplumdan sileceğiz!" diyorlar. Nefret diliyle insanları, grupları hedef gösteriyorlar ki,
sonuç gecikmeden düşüyor ekranlara. Sözüm ona 'delikanlı' icraatıyla dövülen, darp edilen,
öldürülen eşcinsellerin hayatları, o nefret lisanıyla karartılıyor.
"İşte insanlığın başına gelen tüm kötülüklerin müsebbibi bu insanlar" diyorlar.

Bir an torununa tecavüz ettikten sonra boğarak öldürüp cesedini koltuğun altına saklayan
dededen söz ettiklerini düşünüyorsunuz.
Veya sokak ortasında evladının gözü önünde defalarca eski eşini bıçaklayan o babadan…
Ama hayır, yanılıyorsunuz.
Onlara dokunulmuyor!

Hele hele, İnternet üzerinden satılan çocuklar konu dahi edilmiyor. Ki daha çok yeni biri Ankara'da satılmak üzereyken ihbar sonucu yakalandı. İşte o 'tartışmasız gerçek sapkın'ların eline düşen, satışa çıkarttıkları çocuk 7 yaşındaydı.
Ama tabii ki bizim konumuz kim lezbiyen, kim gay ve ne kadar 'sapkın' oldukları!
Bu bir uyuşturulma biçimi.
Bir nevi toplumsal afyon.

Kullanıcılar; kendilerine verilen maddenin etkisinde gerçeklik algısını yitirmiş bir toplum.
İktidarın dönemsel düşmanlarınıyla girdiği agresif düelloları bir realty şov gibi izlemekten, taraf tutmaktan memnun.
Bırakınız savaşmayı, aslında çürümeye, sapkınlığa, haksızlığa geçit verildiğini dahi göremiyor, gözden kaçırıyor.
İnançlar ve aile yapısı denen o değerler piramidini tehdit eden hiçbir unsurun yok edilmek üzere peşine düşülmediğini fark edemiyor bile.
Olan afyondan etkilenmeden, ayık kafayla bu yangını izlemek zorunda kalmış, bu acıları görmüş ve hâlâ görerek haksızlıktan boğulacak gibi yaşamaya çalışanlara oluyor.
Ne onları ayıltmaya gücün yetiyor
Ne de yaşanan gerçek acıları durdurmaya…