Tuğçe Tatari

03 Aralık 2013

Sarısülük cinayeti davası mı; Sanık koruma programı mı?

Davanın ilk duruşmasına takma saç, bıyık, kaş ve güneş gözlükleri ile geldi. Görüntü bir parodiyi anımsatıyordu.

1986 Çorum doğumlu Ethem Sarısülük geçtiğimiz Haziran ayında Ankara’da Taksim Gezi Parkı Protestolarına destek vermek amacıyla Kızılay  Güvenpark’taki eyleme katılmıştı.

Eylemcileri dağıtmak için silahla ateş eden polis memuru Ahmet Şahbaz tarafından vuruldu.

14 gün yoğun bakımda kalan Ethem Sarısülük gezi parkı protestolarının simgelerinden biri haline geldi.

14 Haziran’da vefat etti.

 

Kimlik bilgileri korunuyor

 

Mobese kayıtlarından Sarısülük’ün vurulma anı görüntüleri bulundu ve otopside çıkartılan mermi ile olayda kullanılan silahın kime ait olduğu tespit edildi.

Zanlı pozisyonundaki polisin adı bir süre kamuoyundan gizlendi.

Özetle; Emin olana kadar açıklanmadı.

O esnada ‘zanlı Polis’in görev yeri ve tanımı değiştirildi.

Korunaklı bir ortam sağlandıktan hemen sonra ise ismi açıklandı; Ahmet Şahbaz.

(Şahbaz’ın kaç yaşında olduğu, nereden geldiği, evli olup olmadığı veya ailesi olup olmadığını yani kısaca kim olduğunu bilmiyoruz. Çünkü bu bilgiler sır gibi saklanıyor.)

Şahbaz sorguya alındı ve "Öleceğimi düşündüm. Kendimi korumak için ateş ettim" dedi.

Dava açıldı.

Şahbaz tutuksuz yargılanıyordu.

Kimlik bilgileri hala  saklanıyordu.

 

Makyajlı, peruklu bir sanık!

 

Davanın ilk duruşmasına takma saç, bıyık, kaş ve güneş gözlükleri ile geldi.

Görüntü bir parodiyi anımsatıyordu.

Dava dosyasında nüfus kimlik fotokopisi ve bir fotoğrafı bulunmayan Ahmet Şahbaz sonraki duruşmaya ise video konferans sistemi ile uzaktan yani yeni görev yeri olan Urfa’dan canlı bağlanarak katıldı.  Çünkü mahkeme buna kara vermişti.  Şahbaz mahkemeye gelmeyecek, savunmasını yapması için kendisi ile canlı video bağlantısı kurulacaktı. Yine aynı karara göre;  kendi avukatları ve karşı tarafın avuktları da yanında olmayacaktı.

Avukatlar bu canlı bağlantı sistemi ile net görüntü alınamadığını, daha önce de sadece ‘kostümlü’ gördükleri Şahbaz’ın gerçek sanık mı yoksa bir dublörü mü olduğunu dahi bilemediklerini söyleyip bu duruma itiraz ettiler.

Duruşmaya yemek arası verildi. Aradan sonra Sarısülük’ün avukatları söz almaya devam edecekti. Ancak ara bittiğinde Hakim’den ilginç bir hamle geldi.

Tarafların reddi hakim talebi olmamasına rağmen,  hakim  tarafsızlığının şüpheye düştüğü gerekçesi ile çekilme kararı aldı.

Bu karara gerekçe olarak önceki duruşmalarda yaşanan tartışmaları, eleştirileri öne sürüdü. Oysa bahsedilen duruşmaların üzerinden zaman geçmiş, üstelik sanığın savunması hukuka aykırı bir şekilde alınmıştı bile. Pek tabii  yemek arasında verilmiş çekilme kararı da kafalarda soru işareti yarttı.

 

Tarih bugünleri de yazacak

 

Sanık sandalyesinde ‘silah kullanma hakkı’ olan bir polis oturmakta evet, ama aynı polis silahsız bir eylemciyi  vurup öldürmüş bulunmakta.

Yani adam öldürme suçundan  sanık sandalyesinde oturuyor.

Adam öldürme suçundan yargılanan birinin de kimliği gizlenerek yargılandığı görülmüş şey değil.

Aynı zamanda hukuka aykırı olduğu gibi suç da teşkil ediyor.

Ama hadi kuralı kanunu bir yana bırakalım;

Toplumda tepkiye yol açan acı bir olay yaşanmış , ailenin, dostların canı yanmış ve herşeyden önemlisi genç bir insan hayatından olmuş.

Konu ve  siyasi konumlar her ne olursa olsun ülkeyi yönetenlerin kendinden olmayana bu netlikte sırt çevirebilmesi ve sadece –suça bulaşmış da olsa- kendinden olanı sahiplenmesi, koruması, kollaması kabul edilebilir  gibi değil.

Bugün devlet eli ile suça karışan bir polis memurunun olağan üstü ayrıcalıklarla yargılanması yarın yine utanmamızı, özür dilememizi, ‘nasıl yapmışlar bunları’ diye hayıflanarak tartışmamızı gerekli kılacak.

Nasıl bugun Ahmet Kaya linci, Şırnak Katliamının gizlenişi, jitemi, faili meçhulleri, kürt halkına yapılan zulümleri tartışıyor  ve sorumlularını lanetliyorsak  yarın da Ethem Sarısülük davası gibi bir çoklarını tartışıyor olacağız.

Dün o mahkeme salonunda yaşananlar Türkiye’nin ortak utancı olarak kalacak.

Ve pek tabi dönemin İç İşleri Bakanı Muammer Güler’in konuya dair yapılan eleştirilere:’ bu arkadaşımız polis memuru, bu arkadaşımız tutuklu değil. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir polisi. Yani şimdi korunuyormuş gibi ne demek?’ sorusu ile yanıt verdiği ve yine dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı olayları esnasında Polisin orantısız güç kullanımına dair eleştirilmesi üzerine;

'Polise talimatı kim verdi? diye soruyorlar. Polise talimatı ben verdim. İşgal kuvvetlerini mi izleyecektik. Dünya zil takıp oynasın diye. Bunu mu seyredecektik? demiş olması da siyasi tarihimize altın harflerle yazılmış olacak ve hiç unutulmayacak.