Tuğçe Tatari

18 Kasım 2021

Kılıçdaroğlu Roboski'ye gitse fena mı olur?

İster 'helalleşmek' densin, ister kapılar çalınıp sadece "Bir selam vermeye, nasılsınız, hâliniz nicedir demeye geldim" densin; devlet tarafından mağdur edilmiş insanların ana muhalefet partisi liderince ziyaret edilecek olmasını önemli buluyorum…

Uzundur -Suriye tezkeresine hayır demeleri dışında- kendimi CHP'den uzak bir noktaya konumlanmış hissediyorum.

Özellikle Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun kürsüye çıkıp yaptığı konuşmalar genellikle beni yakalamıyor.

Yakalamayı bırakın, bazıları öfkelendiriyor.

Öfkenin de sebebi belli, ülkede mevcut karanlık atmosfer çok uzundur devam ediyor.

Artık siyasi top çevirmelere gülüp geçecek takatimiz kalmadı.

CHP de, bazı hayati konularda top çevirmekten öte bir şey yapmıyor. En azından kamuoyuna yansıyan görüntü bu. Belki de bu nedenle, KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır sık sık, "iktidarın oy kaybından daha önemli olan, bu oyları çekebilecek bir muhalefet anlayışı" mesajı veriyor analizlerinde.

Etkili, sonuç alan siyaset yapmayan bir ana muhalefet partisi…

Birkaç kere bu görüşlerimi yazıya da dökmüşlüğüm var.

Yazılardan sonra genellikle "Muhalefet ne yapsın, neden yükleniyorsunuz" eleştirilerine de maruz kaldım.

Fakat çok ilginç bir şey oldu ve Kemal Kılıçdaroğlu bu hafta çıktı kürsüye ve konuşmaya başladı.

Gerçek bir konuşmadan söz ediyorum.

On yıl olmuştur, ortamda açık televizyon ve geri planda konuşan Kılıçdaroğlu'nun ağzından çıkanlar nedeniyle dönüp de ekrana bakmayalı.

Özetle; "Memlekette devlet kimin eline geçerse halkta mağduriyetler yarattı, insanlık suçları işledi. Biz bu kötü geleneği kırmak istiyoruz ve buna da 'helalleşme turlarıyla' başlamak istiyoruz" dedi.

Ardından saymaya Roboski'yle başladı.

Uludere bile değil Roboski diyerek, dikkatinizi çekerim…

Televizyonun sesini açtım ister istemez.

Diyarbakır Cezaevi işkenceleri…

Ali İsmail Korkmaz…

Soma…

Ahmet Kaya…

Oğuz Arda Sel…

Vaktiyle mağdur edilen başörtülü vatandaşları saydı.

"Hepsiyle helalleşmek istiyoruz" dedi.

Sonra devam etti konuşmaya…

"Hukuk başka helalleşme başka. Kim ne suç işlediyse karşılığını hukuk verecektir. Devlet tazminatlar ödeyecek ama bizler de helalleşeceğiz.

Gelecek nesiller beni ülkeyi barıştıran kişi olarak ansınlar istiyorum" dedi.

Bana göre 'devletin işlediği suçlar' veya Kılıçdaroğlu'nun diliyle 'helalleşme bekleyenler' listesi çok kısıtlı kalmış.

Şurada bir avazda 20 tane daha sayabiliriz maalesef.

Ama dürüst olmak gerekirse CHP özelinde kendini aşan, cesur ve etkileyici bir hamle.

Her şeyden önce devlet eliyle işlenen suçları ete kemiğe büründürmek, aksi bir felsefeyi devlet zihniyetine yaymaya gönüllü olmak…

Sırf sözel olarak bile CHP için büyük hamle.

Son yılları milliyetçi oyları da kaybetme korkusundan savrularak geçiren CHP için önemli bir atak.

Belki Adalet Yürüyüşü'yle olamadı ama, dile getirdiklerini hayata geçirirse, kendisini devlet mağdurlarının kapısında görürsek, ancak o zaman medya tarafından Kılıçdaroğlu için yapılan 'Gandi' benzetmesini hak ederek taşır görüşündeyim.

Özellikle de mesela HDP'den başkasının kapısını çalmadığı Roboski'yi düşünün…

Ben düşündüm…

Ana muhalefet partisi gitse, ailelerin kapılarını tek tek çalsa fena mı olur?

Ya da şöyle sorayım, mağdurlar açısından kapılarının belki de ilk defa çalınması ne gibi bir negatif sonuç doğurabilir?

Eleştirilerin de farkındayım elbette.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında 'helalleşme' kavramını kullanmasının oluşturduğu rahatsızlığı da takip ediyorum.

'Helalleşme' içi boş bir kavramdır, adeta 'hadi unutalım bitsin' de demektir.

"Yapılması gereken tek şey yüzleşmedir" eleştirisi getirenlerin sayısı da az değil.

Haklılar da.

Özür dilemek, yüzleşmek, hakikatleri kabullenmek gibi yaklaşımlar toplumsal acılar mevzu olduğunda beklediğimiz tavırlardır.

Ama bu kısır siyasi ortamda…

Bu saldırgan iktidar karşısında…

Her tür agresif geri dönüşü de doğurabilecek…

Provoke edilebilecek…

Her hamlenin üzerine 'suç üretilebilecek' bir ortamda ister 'helalleşmek' densin, ister kapılar çalınıp sadece "Bir selam vermeye, nasılsınız, hâliniz nicedir demeye geldim" densin; devlet tarafından mağdur edilmiş insanların, ailelerinin ana muhalefet partisi liderince ziyaret edilecek olmasını önemli buluyorum.

Tek dileğim CHP'nin bu hamlesinin arkası gelsin.

Sözler eyleme dökülsün…

Kılıçdaroğlu konuşmasında 'parti içi uzlaşma' konusuna da değindi. 'Partide bu tarz duruşlara karşı gelen yapıların temizlenmesi' için de bir süre sessiz kalındığını, artık tüm koşulların hazır olduğunu vurguladı.

Yani bu yıllar boşuna böyle sessiz geçmedi, der gibiydi.

Açıkçası bize bu süreçte yansıyan 'CHP'de yaşanan bir zihin temizliği dönemi' olmadı.

Ama dileriz ki öyle olmuş olsun.

Ve CHP de çağın beklentilerine uygun, koşulsuz barışı destekleyen, 'ama'sız bir dille siyaset sahnesinde yerini alsın.

Unutmayın ki savaş değil barışta ısrarcı olmak, barış için hamle yapmak cesaret ister!