Tuğçe Tatari

13 Kasım 2021

Kendilerini ülkeye bağlamışlar; bir ellerinde benzin bidonu, diğerinde çakmak “Bak valla yakarım” diyorlar!

Manavdan, pazardan ihtiyacı olan biberi, kabağı, patlıcanı taneyle dahi alamayacak pozisyona gelenler; açlıkla, evsizlikle, çoluk çocuk gerçek bir sefaletle burun buruna kalanlar için bu tehditler ne ifade eder?  

İktidar temellerinden çatırdıyor.

Partisinden, vekilinden, bakanından, danışmanından liderine kadar…

Çatlaklar gizlenemeyecek kadar büyük.

Mevcut konumlarını koruma şansları pek mümkün görünmüyor.

2023 seçimlerinde sandıktan çıkamayacaklarını bizlerden daha net görüyorlar.

O yüzden de bir bir dökülüveriyorlar.

Mesela…

Yaşamsal varlığını iktidara bağlayan ‘tanınmış kişiler’ açıktan “Gitmemek için gereken her yola başvururuz” deyiveriyor.

Öyle tek başına, dayanaksız, şuursuz bir deyiveriş de değil üstelik.

Özetle…

Mecbur kalırsak memleketi yakarız, demeye getiriyorlar. (Burada mecbur kalmak tahttan düşmek anlamında kullanılıyor).

Kendilerini ülkeye bağlamışlar; bir ellerinde benzin bidonu, diğerinde çakmak “Bak valla yakarım” diyorlar!

Sanki memleket yangın yeri değil…

Olsun, onlara fark etmez, daha da harlarlar ateşi gerekirse, biliyoruz…

En son seçimlerin arifesinde cereyan eden olayların bin mislini yaşarız, farkındayız.

O günler gizliden yürüyen karanlık 2023 arifesinde açıktan yürür, onu da görebiliyoruz.

Ama benim anlayamadığım bazı şeyler var, şimdi müsaadenizle kısacık sıralamak istiyorum.

Manavdan, pazardan ihtiyacı olan biberi, kabağı, patlıcanı taneyle dahi alamayacak pozisyona gelenler; açlıkla, evsizlikle, çoluk çocuk gerçek bir sefaletle burun buruna kalanlar için bu tehditler ne ifade eder?

Açlıktan daha büyük bir yangın çıkarabilir misiniz?

Ki aman gücenmeyin sakın, bu yangın da sizin!

Hukuk, eğitim, sağlık, temel hak ve özgürlükler, kadın hakları, ifade özgürlüğü, siyasete karışan usulsüzlükler, azınlık hakları, milliyetçilik adı altında devlet eliyle işlenen suçlar, memleketi ele geçiren illegalite, tarikat ve cemaatler sorunu, demokrasi konularına falan asla girmiyorum bakın.

Şu anda burun buruna olduğumuz gerçeklerden kafayı kaldırıp oralara bakmak fazla Danimarka kalıyor bize!

Dolar 10 lira olmuş.

10!

Liyakat sahibi eski ekonomi bakanımızı hatırlarsınız, kulakları çınlasın,  “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz, size ne dolardan” diye sormuştu.

Keşke, aksine dolar kazanmadığımız gibi harcadığımız her kuruşa dolar artışı yansıyor.

Daha da artacağı belli olan ‘dolar konusu’nu istediğimiz kadar kanıksayalım, yediğimiz yemekten giydiğimiz dona kadar yansıyor.

Kanıksasak da yutamayız!

Şimdi yangın diyorsunuz da, hani bu çıkarttığınızdan da mı öte bir yangın hayal ediyorsunuz, diye sorası geliyor insanın.

Gazeteleriniz ‘en lezzetli bayat ekmek tarifleri’ verip duruyor. Bayat ekmeğe talim ettirdiğiniz insanları ellerinden nelerini almakla tehdit edebilirsiniz ki?

Canlarıyla mı?

Can güvenliğimizle alakalı konular da zaten ‘Allah’a emanet’ dediğimiz stilde yürüyor…

Sonuçta yolda yürürken adamın biri gelip sizi samuray kılıcıyla ikiye bölüveriyor.

Üstelik öyle yüz yılda bir olan olay da değil bu.

Tıpkı Ceren Özdemir cinayetinde olduğu gibi, her an açık hedefiz.

Kılıcı da internetten alıyorlar. İki günün biri ifade özgürlüğü konusunda denetlenen, siyasi kriz konusu olan internetten söz ediyoruz evet.

Katilin alacağı ceza belli, özendirici cezalarla senede 300 kadının öldürüldüğü bir ülke olmuşuz.

Politikalar belli, söylemler ortada.

Yönlendirmeler aşikâr.

Anası, babası, sevenleri ne yapsın, acısını hangi adaletin cezalandırma mekanizmasına güvenerek dindirsin?

İçişleri Bakanımız mahkeme kararı bekleyen eski binaların yıkımına ilişkin “Gece yarısı dozer girsin yıksın. Biz nereden bilelim kim yıkmış” diyor.

Yani hukukun hâli de malum.

Kimsenin gizlediği yok.

Özetle biz sıkıntıdan, dertten, acıdan, üzüntüden kıvrım kıvrım kıvranan halktan söz ediyoruz.

E peki siz daha ne yangınından söz ediyorsunuz?

Millette kaybedecek ne kalmış ki?

Kaybedeceği kalmayanın korkacağı ne olurmuş ki?