Sadece işi yazı-çiziyle, haberle, bilgiyle, düşünceyle ilgili olanların değil elbet, her mesleğin en önemli şartı güvenilir olmaktır.
Güven sarsıldığı an itibar da kaybolur.
Özellikle bizim meslekte itibar pek mühimdir.
Yalan habere düşerseniz, sözünüz muhataplarınca çürütülürse, iddialarınız havada kalırsa, bazı konuların üzerinde art niyetle tepindiğiniz tespit edilirse, bilgileri haberleştirirkenki düzeyiniz bel altı bir tarzda ise meslek sizi kendi içinde sınıflandırır ve itibarsızların arasına alır.
İtibarsız sınıfına da çoğu kapı kapanır, önemli kişiler röportaj vermez, mühim toplantılara çağrılmaz, kritik ortamlarda bulunamaz, pek kimse ‘haber uçurmaz’, güvenilir kaynaklara ulaşmak zor olur.
En azından eskiden böyleydi bu iş.
Biz de eski kaldık herhâlde…
İtibar meselesini önemseyen kimsecikler kalmadı gibi şimdilerde.
Çünkü sanırım itibarsızlaşmanın imkânsızlaştığı bir yer hâline geldi Türkiye.
Kimse kimsenin yaptığı ihlale, ayıba, hataya, hatta göz göre göre söylenen yalanlara dahi ses çıkarmıyor, çünkü kendininkilere de ses çıkarılmasın istiyor.
Hâliyle düşük, yoz bir ortamda alabildiğine at koşturuluyor.
Murathan Mungan’ın vecize olmuş “Bu ülkede her şey olabilirsin sadece rezil olamazsın” sözü ete kemiğe bürünmüş, koca koca adamlar, kadınlar ortalık yerde kendilerini feci şekilde rezil ediyorlar, itibar namına bir zerrecik bırakmıyorlar. Okurken yüzün kızarıyor, “ya bunu nasıl yapar” diyorsun, izlerken hayretlere düşüyorsun, tanık olmaktan dahi utanç duyuyorsun, bu ‘haber’in yalan olduğunu bile bile nasıl üzerinde tepinmeye çekinmiyor diye hayrete düşüyorsun ama aslında bakıyorsun ki kimsenin rezil olduğu filan yok.
Yine bir şekilde her yerdeler, izleniyorlar, kazanıyorlar ve popülerler.
Aksine, sen onlardan uzak durmaya çalıştığın için garipseniyor, bu bataklığa heveslenmediğin için tuhaf bulunuyorsun.
Çürüme öyle bir boyutta ki, eskiden fikrine güvendiğim, ahlaklı entelektüellerden saydığım biri, yine bu konuları konuşurken “Çok da önemsememek lazım, sonuçta herkes biraz kirli” demişti. Mideme yumruk yemiş gibi hissetmiştim.
İşler nerelere gelmiş diye düşünmüş, utanç duymuştum bu yorum karşısında.
Evet bir havuz var ve o havuzda herkes biraz kirli, herkes biraz yalancı, herkes biraz ahlaksız, herkes biraz çıkarcı, herkes biraz çapsız ama inanır mısınız hiçbiri itibarsız değil!
İşte adına “yeni Türkiye” dedikleri bu garabetin numaralarından biri de bu, ne yaparsan yap, rezil olup itibarını kaybetmeden yola devam edebiliyorsun!
Tuğçe Tatari kimdir?Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu. Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı. Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor. |