Gökhan Zan
Bir grup insan ülkenin ‘tek gerçek solcuları’ olduğu iddiasıyla bir yola çıktı. O kadar ‘tek’ ve ‘eşsiz’ olduklarına inanmışlardı ki yanları yöreleri bomboş kalmıştı. “Solcu adam, dostu da çok olur” sanırsın ama bunlar ‘tek’ ve ‘en iyi’ olduklarından mıdır nedir, yapayalnızlardı… Sadece ama sadece kendilerinin ‘özel’ olduğuna, ‘kahramanlıklarına’ ikna olmuş yine az sayıda ‘seçilmiş’, ‘özel’, ‘ayrıcalıklı’ bir grup insanla yürüdüler…
Eleştiren, akıl-fikir vereni, uyaran, özeleştiri bekleyen tek bir nefesi dahi yanlarında barındırmadılar…
E kardeşim haksızlar mı? Sizler, bizler sıradan ölümlüleriz bir yerde, kim oluyoruz da destursuz ‘en iyileri’, bu ‘ulu solcuları’ eleştirmeye niyetlendiniz-dik! Nasıl bir hadsizlik, hudutsuzluktur bu yeltendiğimiz-niz…
Tonlarca hata yaptılar. Hata, solcu kişinin frenidir sanırsın… Arkasından muhakkak bir çeki düzen gelir dersin, iç mekanizmalarını çalıştırır buradan düzelerek daha iyiye, doğruya yönelerek çıkarlar diye beklersin. Bunlarda tam tersi oldu, inanamazsın!
Kendi iddialarının rüzgârına herkesten daha çok kendileri ikna olmuş, göz önünde üç kişi… Şimdi dönüp baktığınızda bir hesap sorulacaksa da -ki şart mı- onun tamamını, yolda karşılaşıp koşarak aday yaptıkları bir adamdan sorulmasını istemekteler…
Ülkenin en yaralı, en susuz, en gıdasız, en evsiz, en korunmasız, en mağdur, en el uzatılmaya muhtaç kentlerinden biri Hatay’da Gökhan Zan diye bir kişiyi görmüş, beğenmiş, talip olup konuşmuş, anlaşmış ve aday yapmışlar. Bizlik bir durum yok aslında ortada!
Ama şimdi bizlerden o Gökhan Zan denen kişiyi düşünce dünyamızda cezalandırmamız, onu lanetlememiz, ‘ahlaksızlık’la suçlanan tavrını tamamen şahsileştirip sadece şahsı üzerine yazıp çizmemiz bekleniyor.
Ne diyor Gökhan Zan’ı bizzat beğenip aday yapanların Baş’ı, “Bundan sonrası gerçekten bizim sorumluluğumuzda değil” diyor.
Burada yapılan ‘gerçekten’ vurgusu önemli, ikna olduk tabii hemen! Sizler gibi ‘ulu sol’ ağızlardan ‘gerçekten bizlik bir konu yok’ sözü çıkmışsa tamamdır, yeterlidir!
AK Parti Hatay’da yaşanan tüm haksızlıkların tek ve yetkin sorumlusu, CHP ise Hatay özelinde ‘suçluları’ aday yaparak Hatay halkını sömürmeye devam etmek isteyen sorumlu, ama TİP Gökhan Zan’ın Hatay adaylığı konusunda asla sorumlu değil!
Seçime kalmış azıcık günler…
Hatay’ın baş başa kaldığı kendi gerçeklikleri ve bu gerçeklikleri çözmesi beklenen adayları da ortada…
Herkes hırsız, herkes potansiyel suçlu, herkes ahlaksız, herkes kendi rantı peşinde, ama TİP değil! Neden çünkü kendileri öyle düşünüyor, yetmez mi arkadaşlar?
TİP neden sorumlu değil, çünkü onlar siyaseten ilkeli, çünkü onlar etik, çünkü onlar temiz ve daha nice üstün özellikleri var. Bu özellikleri belirleyen de yine ve sadece kendileri! O sebeple de ne bu konunun takibi ne bu konunun yaratacağı mağduriyetler onların konusu değil!
Konu yine bizlere kaldı anlayacağınız! (Buraya bir gülen surat ikonu iyi giderdi aslında) Neredeyse Gökhan Zan’ı bizler yüzünden tercih ettiklerine varacak iş.
Koca koca kentlerin geleceği, insanların mağduriyetleri ve hayatları daha da kararacak -ki zaten yaşamı idarede imkânsızlaşacak kadar kararmış- ama o arkadaşlar sorumluluk kabul etmeyecekler…
Etmiyorlar işte!
Acıdır ki bu arkadaşların bazıları sosyalist düşünce ve davranışlar alanında okumaları da 101 düzeyinde bırakmış!
En son üniversite yıllarının ‘satan’ sözleriyle, o yıllarda ‘üstün’ kalan bilgi ve teorik sözcüklerle bugünlere gelinmiş.
“Herkes, her parti bu yaşananları normal sayabilir ama biz sayamayız, çünkü biz TİP’iz ilkelerimiz, ahlakımız belli” diyorlar.
E yani onlar böyle diyorsa bize de ‘haklılar ya’ demek düşmeli, değil mi yani?
Ama işte bizde de var bir bozukluk herhalde.
Adı sol da olsa; vasata vasattır, yetersize yetersizdir, tembele tembeldir, cahile cahildir, ünlüyü-popülerleri güçlü görene, evet görmüştür demeyi bırakamıyoruz hiç!
Bakın ne acıdır ki bu bir grup ‘ulu’ insanın yanında, yöresinde, çevresinde, çeperinde tanıdığı, bildiği onlarca hatta yüzlerce fikir insanı, görev sevdalısı, okur-yazar, akademisyen, aktivist artık adına ne derseniz deyin, ülkenin düşünce alanında en ‘creme de la creme’ insanları olmalıdır değil mi?
Beklenti o dur-o da olmalıdır yani; kendini bu düzeyde ‘yüksekliğe konumlandırmış’ siyasetçilerden…
Aday gösterecekleri her kente bizi de etkileyecek birilerini bulabilecekleri düşünülür, düşünülmelidir de yeminle sağlıklı olan bunu beklememizdir…
Ama çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte bu kişi olmuş-olabilmiş…
E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!
Ulaştıkları o ‘iç zirve’den beğenebilecekleri, beraber yürüyebilecekleri, gururla aday yapabilecekleri tek bir insan göremediler diyelim…
Peki ama Hatay’ın isteyeceği, derdini yaşamış, kahrını çekmiş bir vatandaşı, bir emekçiyi, bir esnafı dahi mi bulamadınız? “Bu Gökhan Zan nasıl sizlerin düşünebildiği en iyi aday oldu” diye de soramıyoruz tabii… Yani biz sorunca sorduğumuz konulardan çok sorularımızla yarattığımız ‘mağduriyetleri’ söz konusu oluyor. Çok kızıyorlar, çok bağırıyorlar, soru soranı çok hırpalıyorlar. Ve bunu öyle ulu orta yapıyorlar ki adeta Tayyip Erdoğan stili ‘ibreti âlem’ ediliyor... Bir daha da cesaret edip soru soracak insan çıkamıyor ortaya, nasıl çıksın linç garanti!
Peki bari aday gösterdiğinizde oluşan itirazlar, hatta alaya varan yorumlar da mı sizi bir nebze uyandırmadı da ‘para istemiş’ noktasına kadar arkasında durdunuz adayınızın?
Yoksa sizin Kaf Dağı’na kadar ulaşmadı mı o eleştiri sesleri?
Ha tabii şunu da sormak gerekir aslında…
Partinizde ilk ve tek ‘para ile partiye haber vermeden kurulmuş bağ-iletişim-beklenti’ konusu Gökhan Zan’la mı yaşandı, yoksa ‘çelik çekirdek’ aynı tarz ithamlara muhatap olunca görmezden mi geldiniz ve bu ithamları soranların çevrenize yaklaşmasını yasakladınız mı?
Acı bir tablo olarak TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız!
Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız… Sonuç yine aynı yerde buluşmamıza vardı işte…
Evet başımızda 21 yıllık bir iktidar krizi, yanında da 21 yıllık muhalefet krizi ile yaşamaya çalışan insanlarız.
Bizlerle yol yürüyüp, bizlerin arasından çıkıp, ‘bu siyasi çöle çözüm olma’ iddiasıyla girdiğiniz siyaset sahnesinde de ilk bizim sözümüzü, sesimizi önemsizleştirdiniz.
Peki şimdi kimin-kimlerin sözünü önemsiyorsunuz, ister istemez merak ediyor insan…
Acıdır ki ‘sadece kendiniz’ gibi görünüyor biz ölümlülerin gözünden. Ama hani sizin yükseklikte başka şeyler yaşanıyorsa onu da bilmek, anlamak çabası varoluşsal bir alışkanlık!
Bizler artık uzun yıllardır sokaklarda selamlaşmıyoruz evet ama göründüğü kadarıyla iş sadece bizlerle de kalmayıp tüm ülkenin size destek vermeye yakın görüşteki insanlarıyla da selamı sabahı kesme noktasına gelmiş sizler için, -bu yolda da şans dilerim, o ayrı.-
Ama bu işin bizi, bizzat bizi, birinci dereceden ilgilendiren bir yanı var; o da tıpkı diğer başka siyasi oluşumlarda sorguladığımız ‘hamlelerinizin kimin aşına su taşıdığı’ meselesidir.
Her hatanız, her ayıbınız, her yüz kızartıcı hareketiniz döndü dolaştı ve biz muhaliflerden aldı götürdü.
Sizlerin de sorumluluğu olan bu süreçte bizler iyice yalnızlaştık, fanuslarımıza gömüldük, kaybımız iyice derinleşti.
Sizlerin de yüzünden iyice bölündük ve parçalandık.
Dayanacak dayanak bulmak imkânsızlaştı, inanacak değerlerimiz iyice yozlaştı ve değer kaybı giderilemeyecek bir noktaya vardı.
Ve biz size soramadık “siz neden Meclis’tesiniz, varlığınızın katma değeri ne oldu? Bizlere bunu anlatın” diyemedik, dedirtmediniz…
Yeri gelmişken ben Erkan Baş’ın T24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği röportajı da baz alarak sormak istiyorum; Peki sayın Baş, diyelim ki siz Gökhan Zan diye birini hiç tanımadan, araştırmadan, hatta belki de kim olduğunu bile tam olarak bilmeden, sırf popüler bulduğunuz için Hatay’a aday yaptınız ve finalinde cereyan eden skandaldan da asla sorumlu değilsiniz…
Ama bana bu yazıyı yazdıran soruyu yanıtlamak hâlâ sizin sorumluluğunuzda olmalıdır diye düşünüyorum.
Soru şu; yaşamakta olduğumuz bu sol yozlaşma ve sol dünyanın siyaseten kaybettiği ciddiyet seviyesinde, sosyalizme dair düşüncelerin dahi parodiye dönüşmesinde bir payınız olduğunu ve bu konuda sorumluluk üstlenmeniz gerektiğini de mi hiç düşünmediniz?
Soru tabii şöyle de sorulabilir; ülkeyi ‘sağa mecbur’ bırakan tüm bileşenlerden ne farkınız olduğunu düşünüyorsunuz?
Parti kurmaylarınızın da adeti olan ‘hakaretle, küçümseyerek veya saldırarak’ değil gerçekten fikri düzlemde ve sebep sonuç ilişkisini de kurarak yanıtlarsanız, bizler yani yıllardır eleştirdiği siyasetçilerden sorularına cevap alamayanlar olarak berhudar oluruz!
Önemli bir not: TİP üzerine yazdığım eleştirilerden Can Atalay’ı tamamen muaf tutuğumu, onun özgürlük mücadelesinde amasız fakatsız yanında durduğumu belirtmek isterim. Zira kendisi partinin hiçbir hatasından sorumlu değildir. Aksine partinin, başta Hatay özelinde, geldiği durumdan -kendisini tanıdığım için de açıkça söyleyebilirim ki- şüphesiz sizden, bizden daha çok üzüldüğüne eminim…
Bu önemli nota bir ilavem daha var, o da şüphesiz Hatay konu olduğunda görmeden geçemeyeceğimiz Barış Atay’dır. Kendisiyle bu konuyu hiç konuşmadım. Ama ilk ‘ayrılış arzusu’nu duyduğumda, kendisinin de konuşsa -ki konuşacağını sanmam- yazımda geçen sorulara ve sorunlara itiraz etmeyeceğini, aksine oluşacak gidişatı gördüğünü bilecek kadar eski tanırım, sokaklardan tanırım ve asla hakkını yemek istemem ve yiyemem de zaten!
Tuğçe Tatari kimdir?Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu. Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı. Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor. |