Olayların tam olarak neresindeyiz, çember ne kadar dar, bundan sonra olabilecekleri kestirebiliyor muyuz?
Bu üç soruya aranan cevaplar son dönem Türkiye’sinin de özeti niteliğinde aslında.
Barış diyorlar, geldi diyorlar, dağlarımızda baharlar açacak diyorlar…
Neşe içinde, birtakım gülüşmelerle ‘hayırlı olsun’lara da tanıklık ediyoruz…
İnsan gerçekten hayret ediyor.
‘Onların’ resmettikleriyle bizlerin gördükleri nasıl bu kadar farklı olabilir ki?
Kürt seçmenlerin belediyelerine kayyım atamaları malumunuz, gerçi son kertede CHP’ye atanan kayyımlar onları da sollayabilir neredeyse!
Kayyımlara herkes ziyadesiyle alıştı, pek bir itiraz duymuyorum ben, sizi bilmem.
Cumhuriyet Halk Partisi ile Halkların Demokratik Partisi arasında hiçbir fark yokmuş, bu da idrak edildi sonunda.
Oysa biz yıllardır “bu kayyım işine ortak bir ses yükseltmezseniz, hakkı gasbedilenlere sahip çıkmazsanız sırada sizin belediyeler var” demiştik, maalesef insanımız kendi kapısını çalana kadar derde dert gözüyle bakmıyor!
Ve herkes kendini ‘ötekinden’ üstün sayıyor.
Oysa hesap basit, ona olan kesinlikle sana da olacaktır. Ona olurken ses çıkartmazsan sana olduğunda da ses çıkartacak tek bir insan bulamazsın!
Artık bunu çocuklar bile biliyor ama bir ülkenin muhalefeti, siyasetçisiyle, aktivistiyle, yazarı çizeriyle bunu uygulayamıyor.
Diyeceksiniz ki korku var, herkes korkuyor.
Saygım sonsuz, nasıl korkulmasın ki…
Ama bu dönemeç de son dönemeç gibi duruyor!
Gazeteciler, yazarlar hiç hız kesmeden ve olmayacak sebeplerle alınıyor.
Daha dün Kürtçe eğitim kitabı suç unsuru sayıldı bu memlekette!
Hatta amiyane tabirle, Kürtlere değeni alıyorlar mı desek, bilemedim. Malumunuz HDK (Halkların Demokratik Kongresi) soruşturması kapsamında meslektaşlarımız tutuklandı.
Yıldız Tar, Ercüment Akdeniz ve Elif Akgül bunlardan sadece üçüydü.
Barış süreci diyorlar sonra bize, kimse de itiraz edemiyor. Aman yeter ki barış gelsin de!
Sadece Kürtler özelinde değil bu abluka, tüm gazetecilere göz açtırılmıyor. Sahada haber yapan muhabir arkadaşlar davalarla uğraşmaktan iş yapamayacak vaziyette!
Sadece tutuklamalar, gözaltılarla mücadele edilmiyor ki…
Elle tutulur somut verilere, bilgilere dayalı haberlere ‘dezenformasyon’ deyiveriyorlar, henüz yasalaşmadan kullanımına başlanan etki ajanlığı, Meclis’ten geçmesi an meselesi olan siber güvenlik düzenlemesi de ensemizde, özetle seç beğen al, biri olmadı diğeri ama mutlaka birini yakalarsın, birine yakalanırsın!
Yurt dışı yasağı, adli kontrolle salıverilme filan neredeyse lütuf gibi kalıyor. Oysa onların da ileriye dönük belasıyla yine gazeteciler uğraşıyor.
Gazetecilerin nefesi bile abluka altında desek asla abartmış olmayız.
Peki olayların tam olarak neresindeyiz?
Ben size söyleyeyim, AK Parti’nin belki de kendi açısından en başarılı olduğu alan muhalifleri bölüp, parçalayıp dağıtması oldu. Bakıyorsunuz kimse beraber mücadele edemiyor artık.
Kimse yan yana bir mücadeleyi sahiplenemiyor.
Aslında ‘mücadeleyi sahiplenmek’ bile iddialı bir tanım oldu, kimse yan yana dahi gelemiyor diyelim.
Bunun nedenleri bir başka yazının konusu, hepimizin de özeleştirisini vermesi gereken yanlar var muhakkak ama şu an tam da tükenmeye yakın bir noktadayız. Bundan sonrası nasıl olur, işte onu kestirmek zor.
Şimdi tüm bagajlarımızı sineye çekip beraber yürümezsek, çok kısa bir süre içinde yürüyecek bir yol kalmayacak gibi bizler için.
Mesleğe sahip çıkmak için son dönemeçteyiz, sonrası haybeye laf salatası!