Tuğçe Tatari

26 Aralık 2017

Fırtına şiddetleniyor, daha sıkı sarılmazsak uçacağız!

Ahmet Şık'ı iktidar eleştirisi yaptığı için mahkeme salonundan attılar

Peşin peşin söyleyeyim; Ahmet Şık meslektaşım olmasının dışında  yakın arkadaşımdır ve kendisini çok severim.
Hâliyle kişiliği, görüşleri ve de haberleriyle alakalı yargılandığı ve yargılanacağı her dosyada konumumu çok net ortaya koyarım.
Ahmet yargılanırken ben sadece bir gazeteci olarak tarafsızca duruşma izlemeye gitmem.
Arkadaşımın özgürlük mücadelesinde elimden geldiğince beraber yürümeye çalışırım.
Çünkü onun özgürlüğü benim özgürlüğümdür bilirim!
Çünkü mücadeleyi bırakmak özgürlükten vazgeçmektir bilirim!
Peşin peşin şunu da söyleyeyim; Murat Sabuncu da iyi arkadaşımdır. Beraber acı tatlı birçok anıyı biriktirmiş, şimdi onun oturduğu sanık sandalyesinde tutuklu yargılanan birçok gazeteci arkadaş için beraber mücadele etmişizdir.
Hâliyle dün beşinci duruşması yapılan Cumhuriyet davasını kendi yargılandığım bir dava kadar benimsemişimdir.
Bunları neden söylüyorum biliyor musunuz;
Çünkü fırtınanın şiddeti artıyor. Birbirimize daha sıkı sarılmazsak uçmamız an meselesi!
Vermek istediğim mesajı açıkça verdiğime göre şimdi yazıya girebilirim.
Dün Çağlayan Adliyesi’nde Cumhuriyet duruşmasını izlemek için bulunduk.
Gazetecilik için, arkadaşlara destek olmak için, filan dedik ama şu gerçeği de göz ardı etmemek lazım; o duruşmaları izlemek aynı zamanda bir siyasi duruş da sergilemektir günümüzde!
Özetle; Cumhuriyet davasının siyasi bir dava olduğunu bilerek, siyasi bir tutum olarak da oradaydık birçoğumuz.
Fakat mahkeme heyeti siyasi bir dava olan bu dosyada siyasi savunma yapılmasını abes buldu!
Bedava seyahat etmek için kurumun adını kullanmakta beis görmeyen bir 'gazeteci'yi tanık olarak  dinlemeyi makul bulurken siyasi savunma yapılmasına tahammül gösteremediler.
Oysa gözden kaçırdıkları bir nokta vardı; gazeteciler haberleri ve fikirleri ile yargılandıklarında savunmalarını 'kendilerini aklamaya' ayırmaz. Savunmalarını 'kendilerini karalayanı deşifre etmeye' ayırır. Bu ülkemizin siyasi tarihi boyunca böyle olmuştur. Ne ilk ne de son olacaktır!
Dün Ahmet Şık'ı iktidar eleştirisi yaptığı için mahkeme salonundan attılar.
Ve bu eylemi hepimizin gözleri önünde gerçekleştirdiler.
Oysa Ahmet tüm davayı özetleyen, özenle hazırladığı, bir gazetecilik çalışması olan savunmasına daha yeni başlamıştı. Ama tahammül gösterip dinleyemediler.
Şimdi affınıza sığınıp yazıyı yine şahsileştireceğim:
Duruşma bittiğinde sırtımda kamburum, tüm yaşanan haksızlıkları ve ayıpları sırtlanıp tutuklu arkadaşlarımın ailelerinden kaçar gibi terk ettim adliyeyi.
İçeride yine haksızlık galip gelmişti ve bizim elimiz kolumuz bağlıydı.
Bu utançla yaşamak aslında bize düşmemeli ama işte elde değil... Yaşananlara bir ölçüden sonra sadece seyirci kalıyor olmak, mesela Yonca'nın veya Mina'nın gözünün içine bakarak herhangi bir şey söyleyebilmek, hele umut içeren bir şey söyleyebilmek çok zor.
Yine de elbette herşeye rağmen umut gelecekte!
Ben sık sık kendime 'Tarih tekerrürden ibarettir' diyorum. Ve bekliyorum...
Beklerken de duruşumu daha da belirgin kılmaya özen gösteriyorum.
Sizlere de tavsiye ederim.
Yoksa nefes almak çok zor..