3 Haziran 2024
Memlekette hayat, şoke eden olaylarla ani bir temas ve hemen ardından devreye giren kısa süreli hafıza kayıpları arasında yaşanıp gidiyor.
"En büyük rezalet" dediğimiz, "artık bu kadarı da cezasız kalmaz" dediğimiz, yer yerinden oynayacak sandığımız her şey iki gün sonra buharlaşıp gidiyor hafızalarımızdan.
Devlet eliyle işlenen cinayetin katili, semirmiş, palazlanmış, adeta hepimize "devletim arkamda" dercesine tespih sallıyor… Devlet eliyle işlenmiş bir başka cinayetin tüm 'tutuksuz' yargılanan sanıklarına beraat veriliyor…
O an o görüntü karşısında dona kalıyoruz, öfkeleniyoruz, tepki veriyoruz, bu kadarını kabul edemeyiz diyoruz ve kısa bir süre sonra hafızamız kendini sıfırlıyor, hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bakınız bu verdiğim örnekler son birkaç günden.
Daha da geriye dönük örneklemeye yazılar yetmez!
Misal, kayyım meselesi.
Hani ne oldu o konu?
Bir gün ansızın geldiler ve halkın oylarıyla seçilmiş bir belediyeye daha yeniden el koydular.
Bizler ilk an büyük bir tepki verdik, "bu sefer buna izin vermeyeceğiz" dedik, "doğusuyla batısıyla el ele mücadele edeceğiz, bu gasp uygulamasından geri adım atmak zorunda kalacaklar" dedik ve hızla hafızamız kendini sıfırladı.
Unuttuk gitti bile!
Oysa olay daha çok taze.
Çok klişe bir söz ama İnanın başka topraklarda yıllarca konuşulur bu konu.
Sadece bu kayyım meselesi normalde hükümet devirir, onlarca, yüzlerce hukuk davası gerektirir, tutuklanan 'siyasi'ler olur.
Şimdi, üzerinden azıcık zaman geçmiş ve Hakkari Belediyesi için Kürtlerden başka ses çıkartan bulmak güç.
Zaten nasıl oluyorsa bizlerin yaşadığı bu hafıza kaybı asla Kürtlerde meydana gelmiyor, hafızaları hep yerli yerinde!
Öykünmemek imkânsız.
Yine yapayalnız, yine kendi başlarına gelen bir haksızlığın düzeltilmesi için kendi kendilerine mücadele etme çabasındalar.
Oysa yine daha çok yeni, yerel seçimler sonrası ifşa olan 'kayyım yağmaları' konusu gündemimizdeydi.
Havaya saçılan, keyfi harcanan, milletin cebinden hibe edilen milyarlarca lira seçilmemiş ve hukuksuz şekilde atanmışların hesap vermesi, yargılanması gerektiği sonucunu ortaya koyuyordu.
Resmen emanete ihanet gibiydi yapılanlar.
Ve milliyetçilikse, mesele esas burada devreye girmeli ve vatandaştan 'çalınanların' hesabının peşine düşmeliydi.
Ama bizde milliyetçilik de çok farklı, malumunuz!
TIKLAYIN | Tuğçe Tatari: Kayyımlardan borç kalan katrilyonlar
Bırakın o kayyımlardan hesap sormayı, bırakın emanete ihanetin utancını yaşamayı, hemen yeni kayyım atamaları başladı.
Bunu da Hakkari'den başlattılar, bizlerin tepkisizliği sayesinde de devam edecekler, göreceksiniz!
Biz kayyım meselesini unuttuk belki ama geçmiş dönem kayyım atamasına maruz kalan belediyeler harıl harıl 'para akışı'nın izini sürmeye devam ediyor.
En son Batman Belediyesi bir liste açıkladı. Hemen yer vermek lazım, hafıza kaybı yaşanmadan, tarihe notunu düşmek lazım!
2016 yılından bu yana Batman Belediyesi'nde yaşanan para trafiğini ortaya dökmüşler.
Bunu da bir basın toplantısıyla duyurdular, duyan olduysa tabii!
Tahmin de edebileceğiniz üzere Batman çok zengin, halkı refah içinde yaşayan bir ilimiz değil! Belediyeden çıkan bütçeler için; o paraların gitmesi gereken çok daha elzem, yaşamsal, karın tokluğunu içeren meseleler olduğunu hatırlatalım.
Sonuçta Batman'da kayyım yönetimi 3 milyar 53 milyon 977 bin TL'lik bir borç bırakmış. Sıfırları atılmamış eski parayla, 3 katrilyon 53 trilyon 977 milyar liradan söz ediyoruz!
Batman Belediyesi Eş Başkanı Gülistan Sönük "Yargı önünde hesaplaşacağız" dese de bizler maalesef ülkede işlerin nasıl yürüdüğünü iyi biliyoruz.
Yağmalanmış belediyelerin, vatandaşın kursağından geçecekken çürümeye, kayırmaya yatırılmış milyarların hesabı sorulmadan kayyım atamaya devam etmekteler.
Kriz büyük, açlık var ve kayyımlar hukuksuzca atandıkları koltuklardaki işlerine 'yasal görünüm' vererek, en iyi niyetli tanımlamayla israf yapmakta!
Bizler de izlemekteyiz.
Bravo bize!
Bravo hafızamıza!
Bravo vatan sevgimize!
Bravo bizi maddi-manevi tüm değerlerimizle paramparça edişlerini sineye çekişimize!
Tuğçe Tatari kimdir?Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu. Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı. Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor. |