Tuğçe Tatari

15 Eylül 2017

Bir anne cenazesini linç etmek, bir tweet atmaktan daha mı hafif bir suç efendiler!

Bizi bunları da normal karşılamaya mı sürükleyeceksiniz?

Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk'un vefatını öğrenmemle cenazede yaşananları öğrenmem arasında çok kısa bir süre var. Daha önce haberdar olsaydım şayet, yaşananlara cenazeye katılmış biri olarak tanıklık etmek isterdim. Tıpkı geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden ve o dönem hiç tanımadığım, Odatv davasından tutuklu olan Doğan Yurdakul’un eşi Güngör Yurdakul'un cenazesine katıldığım gibi. (Doğan Yurdakul’la şahsen tanışmamız 17 Eylül 2011'deki o cenazede gerçekleşmiştir)

Kimseyle eş/dost olmaya gerek görülmez böyle günlerde, kimsenin siyasi görüşüne, duruşuna, ideolojisine de bakılmaz böyle günlerde. En azından benim için durum bu.

Aysel Tuğluk’la şahsi bir tanışıklığım yok. Kürt meselesine dair hazırladığım kitap için sorduğum birkaç soruyu cevaplamış olması dışında kendisini yüz yüze görmüşlüğüm dahi yoktur.

Hem bir kadın olarak hem de cezaevindeyken annesini kaybeden biriyle kurulabilecek kadar bir empatiyi yeterli gördüğümden katılmak isterdim cenazeye.

Maalesef geç haberdar oldum.

Anne kutsaldır…

Cenazeler dokunulmazdır -Dı mı demek daha doğru yoksa?

Belki de biz öyle günlerde kaldık; cenaze geçerken müziklerin kapatıldığı, oturanların ayağa kalktığı…

Şimdi mezara inip ölülere saldırıyorlar!

Öyle nefret dolu bir davranış modeli yaratıldı ki; dönemin kendini güçlü göreni ne cenaze tanıyor ne anne!

Gazetelerde olmasa da internet medyasında birçok meslektaşımın, birçok vicdanlı insanın bir annenin cenazesine yapılanlarla ilgili isyanını okudum.

Hepsine sonuna kadar katılıyorum.

Ancak beni yaşanan olayın duygusal ağırlığı yanında korkutan ve üzen bir başka boyutu daha var; o da bu nefret ortamının körüklenmesine kapı açan, göz yuman ve hatta bu olayın yaşanmasını sağlayan mekanizmadır.

Bakınız; biz derin devlet olgusu ve devlet eliyle yaşatılan acılar iliklerine kadar işlemiş bir toplumuz. Bizim ülkemizde siyasi görüşler nedeniyle yapılan hiçbir ‘ayıp’ kendiliğinden oluşmaz, biz bunu çok iyi biliriz! Bu konuda deneyimimiz çoktur…

Bizim ülkemizde kendini bilmez birkaç hastalıklı ruh veya faşist bir araya gelip, talimat almadan, öfkesine yenik düşerek bu tip suçlara karışmaz.

Bu senaryo bizim ülkemizin gerçeğine terstir. Doğrusu; geçmişte de pek bir örneği yoktur!

Ve her hatırladığımızda utançtan ölmek isteyeceğimiz benzer olayda da son cenazede yaşananlarla benzer durum özellikleri vardır. Misal; resmi güvenlik görevlileri o anda, olay yaşanmaktayken ya ortada yoktur ya da durdurmak adına bir hamle yapmaz. Dozu ve kapsamı artıracak ekipman hep olay yerinde hazırdır. Mesela Madımak’ta o otelin önüne yığılmış kaldırım taşları varsa bu olayda da neden orada hazır beklediği anlaşılamayan bir traktör vardır… Ve olayın üzerinden bir koca gün, cenazenin bir başka şehirde defnedilmesine yetecek kadar süre geçmesine rağmen sorumlulardan hesap sorulacağına dair pek bir inancınız kalmaz. Bu durum da adeta bir gelenektir bu tip olaylarda…

Bakınız, günümüzde attığı tweet gerekçesiyle gözaltına alınan vatandaşlar, facebook sayfasında yaptığı en ufak bir iktidar eleştirisiyle başına gelmeyen kalmamış sıradan insanlar var.

Düşüncelerinden ötürü hayatı kararan insanlara, örnekleri öyle ciddiye alınacak bir mecrada yayınlanmış bir makalelerinden vermiyorum, lütfen komik olmayınız! Facebook diyorum, Twitter diyorum!

Hadi seçilmiş vekillerin cezaevinde olması gerçeği  bu yazının konusu değil diyelim, peki ama bir Kürt siyasetçinin sırf Kürt olduğu için annesinin cenazesini linç eden ve ettirenlerin yakasına alelade bir tweet atanlara yaptıkları gibi yapışmayanlar da mı bu yazının konusu değil?

‘Buraya Ermenileri gömdürmeyiz’ diyen o insan müsveddelerinin işlediği suç bir tweet atmaktan daha mı hafif efendiler?

Bir annenin cenazesinin vasiyet ettiği mezarlığa defnetmek için tüm aile bireylerinin uygun bulunan siyasi yapıdan ve uygun bulunan düşünceden mi gelmesi gerekecek? Bizi bunları da normal karşılamaya mı sürükleyeceksiniz?

Bir planlı ve siyasi saldırı olduğu her hâlinden belli olan ‘cenaze linççileri’ ve azmettiricilerini de karanlık gölgeler arkasına mı saklayacaksınız?

Peki ya bizden beklentiniz ne olacak?

İtildiğimiz köşelerimizde sessizce acı çekerek yaşamaya devam etmemiz mi?

Her zulüm bir yerde son bulur efendiler...

Zulüm arttıkça kenetlenir tüm halklar, tüm insan kalanlar!

Bu yazıyı okuyanlar Kürttür, Türktür, Ermenidir, Sünnidir, Alevidir, dinsizdir, benim için fark etmez. Tek diyeceğim şudur;

Bu topraklarda yaşayan her insan bu cenazeyi kendi annesinin cenazesi kabul etmelidir ve olayı bir de öyle yorumlamalıdır yüreğinde… Acıya da ortak olmalıdır, yasa da… Ve en önemlisi bu olayın azmettiricilerinin peşinde olmalıdır!