Ali Yerlikaya
Aktaracağım olayı okuduğunuzda nasıl bir tepki vermeniz gerektiğini size bırakıyorum.
Kanımca "skandal" tanımlaması bile yetersiz kalacak cinsten aktaracaklarım.
Bilindiği gibi; ülkenin gündeminin en önemli konu başlıkları arasında sığınmacılar var.
Kayıt dışı olanlar bir yana, kayıtlı olup geçici kimlik numarası alanlar ve geçici ikamet izni verilen milyonlarca insan yaşıyor.
Ve devletin, bu konuda ne şekilde kayıt tuttuğu tartışmaları da halen devam ediyor.
Şimdi okuyacaklarınız, işlerin nasıl yürütüldüğünü görebilmek için en uç örnek olarak Ankara'da yaşandı!
Biraz ön bilgi vereyim öncelikle.
Ülkedeki sığınmacılarla ilgili kayıt dışılığın ortadan kaldırılması amacıyla İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Göç İdaresi Başkanlığı, bir süreden beri ülke genelinde geçici kimlik numarası verilen sığınmacılar ile ikamet izni verilen başvuru sahiplerini adreslerinde kontrol etmeye başladı.
Kontroller, illerde polis ve jandarma üzerinden yapılmaya başlandı. Söz konusu haklara sahip kişilerin büyük çoğunluğunun polis sorumluluk bölgelerinde ikamet etmesi nedeniyle asıl denetleme işi polise düştü doğal olarak.
Göç İdaresi Başkanlığı'nın talimatı sonrasında, valilikler çatısı altında faaliyet gösteren il göç idaresi müdürlükleri üzerinden başlatılan adres denetim çalışmaları çerçevesinde Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü, başkentte yaşayan hak sahiplerinin adres doğrulaması amacıyla hazırladığı listeleri kaymakamlıklar aracılığıyla yerel polis birimlerine gönderdi.
Listeleri alan polis birimleri, tek tek söz konusu adresleri ve adreslerde kaldıklarını bildiren isimlerin doğrulama işlemlerini başlattı bir süre önce.
Listedeki adres neresi çıktı?
İşte asıl olay bundan sonra yaşandı Ankara'da.
Aldığım bilgiye göre, geçen Mayıs'ta Ankara'nın en önemli ilçesi Çankaya'da yürütülen adres doğrulama işlemleri sırasında film koptu.
Çankaya bölgesinde görevlendirilen bir bekçi, elindeki listeye göre denetleme yaparken Atakule civarında bir adrese geldi.
Polislerin çevre güvenliğini sağladığı özel mülke gelen bekçi, korumalara elindeki listede adı geçen iki kişinin söz konusu adreste yaşayıp yaşamadığını sordu.
Koruma polisleri, elinde listeyle gelen bekçinin durumundan şüphelenip önce alıkoydular, sonra da adresin sorumlusu olan polis merkezine bilgi verdiler.
Tabii bu yaşananlar üzerine ortalık bir anda karıştı. Olayın boyutu bir anda değişiverdi.
Zira, bekçinin elindeki listede bulunan ve geçici ikamet kaydına sahip iki yabancının yaşadığı belirtilen adres İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın konutuydu!
Fıkra misali başlayan olaylar bir anda krize dönüştü.
Nasıl dönüşmesin ki?
Yasa dışı göçle mücadele eden bakanlığın en tepesindeki isim olan İçişleri Bakanı'nın konutunda iki yabancının ikamet izni çıkarılmıştı.
Meğer, askeri okul öğrencisiymişler!
Krizin baş göstermesiyle beraber olaydan haberdar olan Yerlikaya'nın talimatıyla müfettiş görevlendirmesi yapılarak süreçle ilgili inceleme başlatıldı.
Mülkiye Teftiş Kurulu'nca yürütülen incelemede, Ankara Valiliği bünyesinde faaliyet gösteren İl Göç İdaresi Müdürlüğü'nün kayıtları deyim yerindeyse hallaç pamuğu gibi atıldı.
Yapılan incelemeler sırasında Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü'nce İçişleri Bakanı'nın konutuna ikamet izni verilen iki yabancının Kırgız kökenli askeri okul öğrencisi olduğu ortaya çıktı.
İki Kırgız askeri okul öğrencisinin, askeri okulda eğitim görmelerine rağmen hafta sonu "evci" çıkabilmek amacıyla uzun süreli ikamet başvurusu yaptıkları anlaşıldı.
Devamında müfettişlerin tespitleri ışığında Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü bünyesinde görevden almaların yaşandığı belirtiliyor. Kurumda görevli 10'dan fazla personelin hakkında idari işlem yapıldığı bilgisi var.
Yaşananların bir bölümü böyle.
Bundan sonrasında kimi eksik bilgilere ulaşamadığımı itiraf edeyim. Çünkü bu konuda ne İçişleri Bakanlığı ne de Ankara Valiliği'ndeki kaynakların ağzını bıçak açıyor.
Skandalın gizlenmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu satırların yazarı olayın ancak bu kadarını çözebildi!
Geride bazı sorular kaldı haliyle.
İkamet talepleri hangi bakan döneminde bakan konutuna yerleştirildi? İşlemleri nasıl yürütüldü? Başvuru sahiplerinin referansı var mı? Varsa kim / kimler? Askeri okul öğrencisi olmaları sebebiyle hem Milli Savunma Bakanlığı'nın hem de Kırgızistan'ın Ankara misyonunun bilgisi var mı?
Bu sorular sadece bu olayla ilgili sorular.
Bir de asıl soru şu: "Özellikle seçim döneminde muhalefetin sıkça dile getirdiği üzere, kimler nerelere yerleştirildi?"
Göç İdaresi Başkanlığı'nın yürüttüğü saha çalışmasıyla belki bu sorunun da yanıtı bulunur.
Soylu kulisleri
Süleyman Soylu
Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün sabah saatlerinde TBMM Başkanlığı'na gönderdiği dilekçe ile milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etti.
Bu durum, başlı başına bir yazı konusu olur. Fakat, Soylu'nun hamlesinin tam da Büyüteç'in kaleme alındığı sırada yaşanması bir parça değerlendirme yapılmasını zorunlu kıldı.
Soylu'nun bu siyasi hamlesini "sondan bir önceki kartın açılması" biçiminde yorumlamak yanlış olmaz.
Özellikle 17 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığı görüşmesi dikkat çeken Soylu'nun bu hamlesi, eski bakanın yakın çevresine göre beklenen bir sonuç oldu.
Siyaset analizcileri ve gazeteciler Soylu'nun yaklaşımını elbette değerlendirecektir. Ancak İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte Soylu ve ekibini yakından takip eden bir gazeteci olarak kulislere yansıyan ilginç bilgilerden bir kısmını aktarayım.
Soylu'nun 17 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmenin kendisi açısından kırılma noktası olduğu söyleniyor.
Bir süredir Soylu'nun Erdoğan'dan yeni görev beklediği, böylece iade-i itibarda bulunulmuş olacağını düşündüğü kulislerde konuşuluyor. Soylu'nun aklından Ticaret Bakanlığı veya Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın geçtiği de iddia ediliyor.
Soylu'nun, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'na Murat Kurum'un atanmasından sonra Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gibi üst bir görev beklediği de iddialar arasında.
Görüşmede, bu açıklıkta olmasa da beklentilerin gündeme geldiği yine Ankara kulislerinde konuşuluyor. Soylu'nun, "sözünüzü dinledim, sessiz kaldım, görev verilmesini bekliyorum" düşüncesini aktardığı iddiası gibi…
Beklentiler dışında Soylu'nun Erdoğan'la görüşmesinde, mevcut İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya kaynaklı bazı rahatsızlıklarını ilettiği, Ayhan Bora Kaplan dosyası üzerinden kendisinin hedef alındığını ifade ettiği ve "Neredeyse Sinan Ateş cinayetini üzerime yıkacaklar" mesajını verdiği kaydediliyor.
Diğer yandan, Soylu'nun bu hamlesi ister istemez AKP'yi siyaseten etkileyecek.
Soylu'nun AKP içinde çok fazla isim tarafından benimsenmediği biliniyor. Buna karşılık, AKP'nin dokunulmazlığın kaldırılmasına "evet" demesi halinde, "AKP'li başka siyasetçi veya bakanlara yönelik yargı yolunun açılması" ihtimalleri konuşulacak.
Aksine "hayır" denilmesi ise, bu kez Soylu tarafından "partim arkamda, görev bekliyorum" şeklinde yaklaşıma sebep olabilecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sessizliğini ne zaman bozacağı bilinmiyor henüz.
Önemli bir başka kulis de, beklentilerinin karşılık bulmaması durumunda Soylu'nun yeni bir siyasi hamle yapabileceği yönünde.
Bir dönem genel başkanlığını yaptığı Demokrat Parti içindeki hareketleri de iyi takip etmek lazım.
Komisyonu hiç toplamadı
Bu arada bir bilgi daha vereyim.
Bilindiği gibi Soylu, bakanlıktan alınıp milletvekili seçildikten sonra bizzat Erdoğan tarafından TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olarak görevlendirildi.
Soylu'nun başkanlığını yürüttüğü komisyon, geçen hafta sonu tatile giren TBMM'de, geride kalan yasama yılında sadece bir kez toplandı. O da komisyon başkanlığı seçimi.
Seçim toplantısının dışında bir kez bile yürütme amacıyla bir araya gelmeyen İçişleri Komisyonu, işlevini yerine getiremedi. Komisyonun internet sitesine bakıldığında herhangi bir faaliyet yürütülmediğini görmek mümkün.
Soylu, yine geçen hafta TBMM'de yasalaşan Hayvanları Koruma Kanunu'nun Genel Kurul'daki görüşmelerine katılmadı ve oy kullanmadı.
Tolga Şardan kimdir?Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor. |