TBMM’de AKP Grubunun 12 Şubat’taki toplantısını takip edenler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kürsüden yaptığı konuşmasında önemli açıklamalarına tanıklık etti.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un "FETÖ’nün siyasi ayağı" konusundaki değerlendirmeleriyle başlayan tartışma çerçevesinde konuştuğu bölümde Erdoğan, Başbuğ’u eleştirirken şu cümleleri kurdu:
"… Yüksek Askeri Şûra'da önümüze imza için getiriyorlardı. Şahsım, Milli Savunma Bakanım ve generaller... Her şey hazırlanır, önümüze gelir. Önümüze geldikten sonra da imzalar atılır. Bunların içinde çoğu zaman FETÖ'cü değil, Nurcuların içerisinden Kurdoğlu takımı vardır. Bunların onlardan da ihraç ettikleri olmuştur. Biz onlara bile imza atmadık. Ben de atmadım, Milli Savunma Bakanları da atmadı. Peki, bunlar neye atıyordu imzayı? Onlara atıyordu.
Peki, FETÖ'cülere niye atmadınız? Onları niye ihraç etmediniz? Bana bunun cevabını verin, bunu söyleyin. Çıkıp sağda solda 'Ben Başbakan'a şunu söyledim, bunu söyledim.' Yalan söylüyorsun. Sadece yargıdakilerden endişe ettiğin, korktuğun için ve bunlardan dolayı da 'biz acaba bunu çözer miyiz' diye bize bunları anlattınız.
Açık ve net söylüyorum, elinizde rahatlıkla ihraç edebileceğiniz FETÖ mensubu subaylar vardı. Bunları en iyi sizin bilmeniz gerekirdi. Niye bunların tespitini yapmadınız? Askeri istihbarat da vardı. Askeri istihbaratla bunları niye çıkarmadınız? Nitekim şu anda televizyon televizyon dolaşan istihbaratçı bir korgeneral de var. Niye bunları halletmediniz, niye bunları çıkarmadınız? Kimi aldatıyorsunuz?"
Başbuğ’u Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki FETÖ’cüleri temizlememekle eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu değerlendirmesiyle TSK’daki FETÖ dışında farklı bir yapılanmanın adını ilk kez TBMM kürsüsünden vermişti: Kurdoğlu Grubu.
AKP Grubunu yakından takip eden ve Erdoğan’ın açıklamalarını yerinde dinleyen kimi meslektaşlarım bu değerlendirmeyi kamuoyuna duyuracak kadar önemli görmemiş olabilirler. Bilemiyorum. Ancak, aradan iki hafta geçmesine karşın bu konunun bir yansıması olmayınca Büyüteç’te yazmaya karar verdim.
* * *
Erdoğan’ın "takım" olarak tanımladığı Kurdoğlu Grubu, Ankara merkezli bir dini yapılanma olarak biliniyor. Türkiye’deki dini yapıların Nakşibendilikle birlikte iki önemli "çatı yapısı"ndan birisi olan Nurculuk akımı içinde faaliyet gösteren Okuyucular Grubu’ndan ayrılan Kurdoğlu Grubu’nun kurucusu ve lideri Mehmet Kurdoğlu.
Cemaat ya da tarikat tanımlamasına tam oturmayan, daha çok "grup" olarak değerlendirilen Kurdoğlu Grubu, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişimi sonrasında TSK içine sızıp yuvalanan FETÖ’cü askerlerin tasfiyesinde öne çıktı. Grup, bu süreçte TSK’da aktif hale geçti. Şu anda TSK’daki etkin yapının Kurdoğlu Grubu olduğu ifade ediliyor.
Diğer Nurcu gruplara nazaran daha katı tutum içinde oldukları belirtilen bu grupla ilgili açık kaynaklarda detaylı bilgiler bulunmuyor.
Hatta öyle ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Türkiye’deki tarikat ve cemaatlerin durumu ortaya koymak amacıyla hazırlatıldığı kaydedilen 226 sayfalık "Dinî Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dinî-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dinî Yönelişler" adlı raporda da Kurdoğlu Grubu hakkında tek bir cümle yok! Oysa, aynı raporda diğer Nurcu yapılarla ilgili bilgiler mevcut.
Ayrıca bir dönem, Meşveret Grubu adıyla bilinen Mehmet Kırkıncı’nın liderliğini yaptığı Kırkıncılar Grubu’yla ters düştüğü ifade edilen Kurdoğlu Grubu’nun "gizliliğin ve ihtiyatın yani dikkatli davranmayı yapmadığı için bu fikir ayrılığını yaşadığı belirtiliyor.
Bu nedenle, Kurdoğlu Grubu'nu muhafazakâr camia içindeki "kapalı kutu" olarak tanımlamak yanlış olmaz, kanımca.
* * *
Erdoğan’ın sert eleştirileri sonrasında Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ’un 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişimi sürecini araştıran TBMM Komisyonu’ndaki ifadesinde bu konuda değerlendirmeler yaptığını hatırladım.
Bu hatırlamayla birlikte dönüp bir kez daha Başbuğ’un komisyona verdiği ifadeyi okudum.
AKP’li Reşat Petek’in başkanlığındaki komisyonda 3 Kasım 2016 günü bilgi veren ve milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Başbuğ ise konuya farklı bir açıdan yaklaşmıştı.
Komisyon tutanaklarına giren açıklamalarında Başbuğ, Erdoğan’ın FETÖ’cülerin kendilerinin dışındaki TSK mensupları hakkında hazırladıkları ihraç dosyalarının Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) imzaya geldiğini doğruluyordu.
Başbuğ, o dönemde TSK’daki şüpheli personelle ilgili MİT’ten bilgi talep edildiğini anlatırken şöyle bilgi vermişti:
"… 2002-2010 döneminde MİT’ten bize bir tek rapor gelmedi. 'Türk Silahlı Kuvvetlerinde Ahmet, Mehmet, Hüseyin -neyse işte- Fetullah Gülen Cemaati’ne mensuptur' diye tek bir rapor gelmedi. Çok açık ifade ediyorum.
Başka raporlar geldi mi? Geldi. En çok gelen raporları da ben size söyleyeyim: Mehmet Kurdoğlu Cemaati’yle ilgili, Mehmet Kurdoğlu’yla ilgili geldi.
Burada, bakın, şunu da size açıkça ifade ediyorum: 2002-2010 döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri'nden MİT raporu olmadan hiçbir kimse atılmadı; 2002-2010 dönemini kastediyorum, hiçbir kimse. Türk Silahlı Kuvvetleri'nden bu dönemde uzaklaştırılan herkesin arkasında MİT raporu vardır. Ve tabii ki MİT raporunu dikkate aldık ve Yüksek Askerî Şûra kararıyla bunları uzaklaştırdık…"
* * *
Gelinen noktada, Erdoğan ile Başbuğ bazı noktalarda fikir birliği, bazı noktalarda ise görüş ayrılığındalar. Ancak, "altın kuşak" olarak tanımlanan bir süreçle TSK’nın son döneminde ordu içinde yuvalanan Fethullah Gülen yanlısı askerlerle birlikte aynı dönemde başka bir Nurcu tarikatın kadrolaşması dikkat çekici.
Bir dönem Işıkçılar adlı tarikatının da TSK içinde etkin olduğunu göz önüne aldığımızda, ülkenin en önemli kurumlarından birisinin her dönem dini yapılanmaların içinde yer alması aynı zamanda ülke güvenliği açısından da dikkat edilmesi gereken bir durum.