Tolga Şardan

19 Mayıs 2021

Kayıt dışı paranın gölgesinde İstanbul manzarası

İstanbul'un tahminen yıllık 10 milyar dolarlık kayıt dışı para ekonomisi ister istemez herkesi cezbediyor kuşkusuz

Büyüteç'te dün İstanbul'un kayıt dışı finans, diğer bir değişle gayri meşru para trafiğinin fotoğrafını çekmeye çalıştım.

Bugün ise, bu fotoğrafın son dönemde yaşananlarla bağlantılarını ele alacağım. Kaldığım yerden devam ediyorum.

İstanbul'un tahminen yıllık 10 milyar dolarlık kayıt dışı para ekonomisi ister istemez herkesi cezbediyor kuşkusuz.

Bu cezbediş seviyesinin, 2019'daki yerel seçimlerde kentin yerel yönetiminin iktidardan muhalefete geçmesiyle daha da yoğunlaştığını söylemek yanlış olmaz.

İstanbul'un gayri meşru parasında; devlet ihaleleri bağlamında yaşananların, alınan komisyonların ve el değiştiren paranın önemli yer tuttuğunu göz önünde bulundurduğumuzda yerel yönetimlerin bu zincir içindeki konumu kritik noktada yer alıyor maalesef.

Zira muhalefetin yerel yönetimlerde büyük kentlerin yönetimini ele alması sonrasında ülke siyasetinin başka bir istikamete geçmesi, bugün geldiği nokta itibarıyla İstanbul'un kayıt dışı parasını daha da "kıymetli" hale getirdi kanımca.

CHP'nin yönetimi devralmasından sonra İBB'de geçmişteki ihaleler ve doğrudan alımlarla ilgili ortaya saçılan bilgileri ve iddiaları hatırlayalım.

Hele ki, Cumhur İttifakı'nın özellikle pandemi sürecinde topluma yönelik verdiği sınavda başarısız olması ve anketlerde AKP ve MHP oylarının eriyerek kritik eşiğe düşmesi, kıymetin değerini de artırdı. Bu nedenle şimdilerde kimi çevreler İstanbul'un yönetiminde söz sahibi olmaya çalışırken, kimilerinin de "kıymetli paradan" elle tutulabilir oranda pay kapma telaşında olduğu net biçimde görülüyor.

* * *

Organize suç örgütü liderinin bugüne kadar yayımlanmış görüntülerinde açık biçimde hedef aldığı isimlerden birisi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu oldu. Soylu, belki de kendi parti tabanından daha çok Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı MHP Genel Merkezi'nin desteğini arkasında hissediyor son zamanlarda. Özellikle de Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin.

Hatırlayalım, pandemiyle ilk sokağa çıkma kısıtlaması başladığı 10 Nisan 2020 gecesinde yaşananlar Soylu'yu istifa ettirmişti. Ancak gece geç saatlerde Erdoğan nezdinde devreye giren Bahçeli, Soylu'nun istifasının Erdoğan'ca kabul edilmesinin önüne geçmişti.

Soylu, her ne kadar Trabzonlu olsa da siyasetinin büyük bölümünü İstanbul merkezli yürütüyor. Memleketinde kendisini destekleyen kitlenin yanı sıra İstanbul'dan da önemli bir kitlenin desteğini sağlamak amacıyla siyasetini "paranın başkenti"ne yoğunlaştırmış durumda.

Soylu, İçişleri Bakanı koltuğunda oturduğu süre boyunca İstanbul'un yönetiminde "tek yetkili" olmak için büyük çaba sarf etti ve halen de sarf ediyor. Kendi sorumluluk alanındaki atama ve görevlendirmelerde çalışma arkadaşlarını Trabzonlular'dan daha çok İstanbul çevresinden seçiyor. Hele ki Trabzonlu olup da yolu İstanbul'dan geçen bürokratlar, Soylu için biçilmiş kaftan adeta.

* * *

Şöyle yakın zamana özellikle 2016'dan bu yana baktığımızda, AKP içinde İstanbul merkezli güç mücadelesinin birden fazla ayağını görüyoruz. Burada öne çıkan isimler var şüphesiz. Bu güç mücadelesindeki parametrelerden birisi seçmen sayısı ise, diğer önemli parametre kentin finans merkezi olmasıdır.

İstanbul'un; gerek ülkenin, gerekse Doğu Avrupa – Ön Asya – Orta Doğu hattının önemli bir finans merkezi olduğunun altını çizmekte fayda var. Bu durumda İstanbul'da hem yasal, hem de yasa dışı paranın dolaşım miktarını varın siz düşünün artık.

Bu çerçevede, istifa edinceye kadar Berat Albayrak, İstanbul'un yönetiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sonra söz sahibi olan ikinci isimdi. Kentte görev alacak bürokrat tercihleri çoğunlukla Albayrak'ın listesinden çıkıyordu.

Partiye dışarıdan gelen aynı zamanda Albayrak'ın Trabzon'dan hemşehrisi olan Soylu, İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturunca en azından kendi sorumluluğundaki makamlara kendi atama yapmak istese de, çoğunlukla Albayrak'ın müdahalesiyle karşılaştı ve kaybeden oldu.

Örneğin, kentin valisi ve emniyet müdürü atamalarında Soylu'nun tercihleri gerçekleşemedi. Soylu, son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın istifasından sonra İstanbul yönetiminde tek kaldığını düşündü. Ağırlığını artırmaya çalıştı. Fakat geçen yıl İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevinde yaşanan değişimde yine Soylu'nun tercihi gerçekleşmedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu göreve yaptığı atamada tercihini Soylu'nun sunduğu üç adaydan değil, Bakan Yardımcısı Muhterem İnce'nin önerdiği isimden yana kullandı. İnce'nin önerdiği isme, Mehmet Ağar'ın da dışarıdan destek verdiği iddia edildi. Hatta Ağar'ın, yeni göreve atandığı ilk günlerde İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'a yaptığı özel ziyaret kurumsal internet sitesinden de kamuoyuna duyuruldu.

Tabii şunu eklemek lazım; Ağar emniyet kökenli olması nedeniyle her ne kadar uzun süredir teşkilat dışında kalsa da, yine de emniyet teşkilatı üzerinde hatırı sayılır bir ağırlığı vardır. Kapalı kapıları açabilir, ricaları muhataplarını birçoğu tarafından emir olarak değerlendirilir. Aslında üniformalı teşkilat olan Emniyet'te görev yapmış tüm genel müdür ve İçişleri Bakanları'nın konumu benzerdir. Ama Ağar'ın ki daha başkadır.

* * *

Bu bağlamda organize suç örgütü liderinin videolarındaki iddialardan anlıyoruz ki, iddiaların sahibi ile İçişleri Bakanı Soylu arasında doğrudan olmasa da aracılar üzerinden temas kurulmuş. (Bu arada Soylu'nun iddiaların sahibi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu tekrar belirteyim.) Organize suç örgütü liderinin iddialarına göre, İstanbul'un yönetilmesinde söz sahibi olmak isteyen Soylu, bu aşamada Albayrak'ın gücünü yitirmesine rağmen etkisinden kurtulmak için organize suç örgütü liderinden destek aldığı iddiası dikkat çekici.

Ayrıca, Soylu'yu rahatsız eden diğer isim ise, organize suç örgütü liderinin hedefi olan Mehmet Ağar. Her ikisi de merkez sağdan gelseler de, halef – selef olsalar da, Soylu'nun Ağar'dan pek haz etmediği siyasi kulisleri takip edenlerce daha iyi bilinir.

Her ne kadar Ağar, Yalıkavak Marinası'na mafyanın çökmesini engellemek amacıyla görevlendirildiği açıklamasından sonra Soylu'dan ve emniyet teşkilatından özür dileyen sözlerinin asıl gerekçesi, Soylu değil halen temasta olduğu üst düzey emniyet görevlilerinden kendisine yönelen serzenişlerdi. Ağar, "çocukların" kalbini kırmamak adına bu açıklamayı yaptığını değerlendiriyorum.

Öte yandan Ağar'ın halen emniyet teşkilatında temasta bulunduğu üst düzey görevliler olması, Soylu'nun hoşuna gitmeyen başka bir etken. Ağar'ın İstanbul'daki ağırlığını yakından bilen Soylu, bu durumdan fazlasıyla rahatsız.

İşte bu açıdan bakıldığında Ağar'ın İstanbul Emniyeti'ne yaptığı ziyaretin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Ayrıca, hakkında koruma kararı olan kişinin kendisiyle korumasının "görevli" statüsünde ülke dışına çıkışı sadece İçişleri Bakanı onayı ile oluyor. Yani, organize suç örgütü liderinin yurt dışına çıkışında korumasına gerekli onayın Soylu tarafından verilmesi bile ayrı bir soruşturma konusu olarak değerlendirilebilir. Yıllar önce FETÖ lideri Gülen'in ABD'ye gidişi sırasında yanında götürdüğü korumanın onayı da zamanın İçişleri Bakanı'nın imzasını taşıyordu.

* * *

Bir de şu noktayı hatırlatayım; bitcoin firarının gerçekleştiği günlerde Soylu'nun yeğeni ile fotoğraflarının sosyal medyaya yansıdığı günlerde Twitter'da bir hesap açıldı. Bu özel hesabın ismi doğrudan Soylu'yu hedef aldı ve Soylu'nun daha önce kimi sorunlu ve bazı olaylara karışmış partililerle çektirdiği fotoğrafları yayımlamaya başladı. Bu hesaba karşı herhangi bir trol girişimi olmadı. Hesap halen yayında.

Hem bu hesabın, hem de organize suç örgütü liderinin şimdiye kadar yayımlanan beş görüntü hakkında mahkemelerden erişim engeli getirilmemesi dikkat çeken başka konu.

Kaldı ki, Soylu'nun video görüntülerin yayımlanmasından sonra yaptığı açıklamadaki "suskun ödlekler" tanımlamasıyla, yaşananlara sessiz kalan ve kendisine sahip çıkmayan AKP yönetimine mesaj verdiğini anlamak hiç de zor değil.

* * *

Organize suç örgütü liderinin açıklamalarına rağmen Emniyet Genel Müdürlüğü sessizliğini korumaya devam ediyor.

Savcılıkların sessiz kalmasının yanı sıra Emniyet'in de sessiz kalması, özellikle organize suçlarla mücadele eden birimlerin, video yayınlarındaki iddialara karşı suskunluğunu sürdürmesi ilginç.

MHP destekli başka bir organize suç örgütünün lideri yayımladığı mektupla konuşkan organize suç örgütü liderine ayar veriyor. Hem de devletin gözü önünde.

Suçla mücadele etmesi gereken isimlerin, suça karışan kişilerle isimlerinin anılması devletin yaptırım gücünü de azaltıyor.

Bu sürecin devamında, iki konunun gelişeceğini düşünüyorum. Birincisi, emniyette yeni bir ekipler savaşı yaşanır. İkincisi, ki daha sorunlu kanımca. İstanbul başta olmak üzere sokaklarda mafya gruplarının çatışmalarının yaşanması. İlki zaten yıllardır emniyette yaşanan durumdur. Ama ikincisi tüm ülkenin kamu güvenliğini tehdit eder. Kimseye faydası olmaz.

(ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLARDAN SONRA TÜRK GENÇLİĞİNE ARMAĞAN ETTİĞİ 19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.)