Tolga Şardan

18 Kasım 2022

İstiklâl Caddesi eylemcisi takipte miydi?

Görüştüğüm bir kaynak, eylemin gerçekleştirilme şeklini "acemice" olarak değerlendirdi. Aynı kaynak, "eğer Güvenpark, Merasim Sokak veya Mersin eylemindeki gibi canlı bomba eylemi olsaydı, eylem talimatının adresi yerine oturabilirdi. Doğrudan PKK demek mümkün olabilirdi

İstanbul'un kalbi Beyoğlu'nda yaşanan terör eyleminin zanlıları dün adliyeye çıkartıldı.

İçinde patlayıcı madde bulunan çantayı İstiklâl Caddesi'ne getirip bankın altına yerleştiren kadın eylemci Ahlam Albashir'in yanı sıra gözaltına alınan 48 şüphelinin ifadelerinin alınmasıyla yargılama başlatıldı.

Gerek baş şüphelinin etnik kimliği, gerekse diğer şüphelilerin içinde yer aldığı eylem hücresinin yapılanmasına bakıldığında son yılların en ilginç terör eylemi ile karşılaşıldı.

Eldeki ilk verilerin PKK'yı işaret etmesine karşın, masum altı yurttaşımızın yaşamını yitirdiği, 81 yurttaşın yaralandığı eylemin örgüt tarafından da üstlenilmemesi, eylemin sonuçlarının "siyaset" ekseninde tartışılmasının başlıca nedeni.

Eylemin akabinde yapılan resmi açıklamalardaki bazı çelişkili değerlendirmeleri de hesaba kattığımızda kafaların karışması elbette kaçınılmaz oldu.

Uzun yıllardır benzer süreçleri takip eden gazeteci olarak bu kez geçmişe göre daha temkinli ve mesafeli yaklaşma gereği duydum.

Özellikle Mersin Polisevi'ne yönelik canlı bomba eyleminde yaşananların yarattığı sis perdesinin henüz tam olarak ortadan kalkmaması ve son eylemde yakalanan zanlıların konumları, mesafeli yaklaşımda etkili oldu kuşkusuz.

* * *

Saldırının ardından Suriyeli göçmenlerin durumundan tutun da, eylemin yarattığı / yaratacağı olası iç siyasi ve diplomatik gelişmelere kadar yapılan analizler, eylemin artçı etkilerini yaratıyor.

Öncelikle, bombalı çantanın olay yerine getirilmesinde görevlendirilen kadının seçimi ile eylemin yöntemi sürecin bilinenlerden farklı duruma işaret ediyor kanımca.

Şöyle ki, görüştüğüm bir kaynak, eylemin gerçekleştirilme şeklini "acemice" olarak değerlendirdi. Aynı kaynak, "eğer Güvenpark, Merasim Sokak veya Mersin eylemindeki gibi canlı bomba eylemi olsaydı, eylem talimatının adresi yerine oturabilirdi. Doğrudan PKK demek mümkün olabilirdi. Ancak, kadın eylemcinin olay öncesi ve sonrasındaki hareketleri ile etnik kökenine bakıldığında eylemi doğrudan PKK olarak tanımlamak perde arkasının net görülmesine engel olabilir" değerlendirmesini yaptı.

Bir başka kaynak ise, Türkiye'nin son dönemde Suriye'deki cihatçı gruplar üzerindeki etkinliğini biraz olsun geri çekmesine dikkati çekti.

Bu kaynak; "cihatçı gruplar bu geri çekilmeyi kabullenmeyip Türkiye'yi yeniden sürecin içine çekmek isteyebilir. Burada etnik kimliği farklı olan bir hücrenin görevlendirilmesi olası. Kamuoyuna yansıdığı üzere gerçekten PKK'nın eğitiminden geçmiş olabilir. Ancak bir nokta daha var. Terör örgütleri böylesi eylemlerin ardından kamuoyu havasını yoklar. Bu havaya göre eylemin sahiplenilmesinde tavır belirlenir. Örgüt yönetimi içinden saldırının üstlenilmesine 'hayır' denilmesi halinde örgüt sessiz kalır. Fakat son eylemde PKK'ya dayanan açıklamalarda eylem kesin dille kabullenilmedi. Bu ayrıntıya dikkat etmek gerekir" dedi.

Aynı kaynak, "Eylemi PKK yaptı mı? Yapmadı mı? sorusunu tartışmak yerine "Saldırıyı kim yaptı?" sorusunun yanıtını net ve doğru olarak ortaya çıkarmak bu aşamada çok daha önemli. Bu yaklaşım PKK'yı aklamak değil, tam tersi tablonun net olarak ortaya konulmasıdır. Zira Türkiye'nin önümüzdeki dönemde sürece yönelik yaklaşımının kaynağı bu sorunun yanıtı olacaktır" değerlendirmesini yaptı.

Ayrıca İstanbul Emniyeti'nce dün akşam saatlerinde yapılan bir açıklama da dikkat çekici.

Emniyet açıklamasında, yapılan soruşturmayla Albashır'in ifadesinde ileri sürdüğü şekliyle zanlının eylem sırasında fotoğrafını çeken herhangi bir kişinin bulunmadığı kaydedildi.  

Bu arada olayla ilgili; "eylemci kadına yönelik istihbarat takibi bulunduğu" bilgisine ulaştım. Olayın baş faillerinden Ahlam Albashır'in daha önce takipte olduğu ancak bir süre önce takipten kaybedildiği iddiası var.

Zanlının olaydan kısa süre sonra yakalanması bu iddiayı güçlendiren bir durum.

Her ne kadar istihbarat birimlerinin elinde yapay zekâ ürünü özel yazılımlar bulunsa da zanlının Taksim'den çok kısa süre içinde Küçükçekmece'ye kadar gitmesine rağmen yer tespiti yapılarak kısa sürede gözaltına alınmasını unutmamak gerek.

Bu bilgiler ile verilerin doğruluğu yargılama başladıktan sonra daha net anlaşılacak elbette.

* * *

Şimdi yakın geçmişte yaşanan bir canlı bomba eylemi soruşturmasında dosyaya giren bir bilgiyi aktaracağım.

Olay, 2015'te Ankara'da yaşanan Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör eylemi olan Gar Katliamı.

IŞİD'in "çifte canlı bomba" eylemiyle 103 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği katliamla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na hazırlanan iddianamede ilginç bir bilgi var.

Bir noktayı belirteyim, bilginin kaynağı olan dijital verinin adı ile kadın eylemci Albashır'in adını verdiği "Hacı" kod adlı kişi arasında bir bağlantı olmadığı kanaatindeyim. Ancak yine de bu işler pek belli olmaz. Tersi olasılığı da göz önünde bulundurmak lazım.

İddianamenin 341. sayfasında eylemci Yunus Durmaz'dan elde edilen "haci.docx" adlı dijital belgedeki değerlendirmenin (yazım ve anlatım bozuklukları düzeltilmiş şekliyle. Y.N.) bir bölümü şöyle:

"(...) Buraya önce işi olan çalışacak olan kardeşlerin gönderilmesi. Amel gününe kadar evinde oturacak olan Türklerin gönderilmemesi. Şu an Antep'te yalnızca Arapların çalıştığı işler var. Ayakkabıcılık gibi, terlikçilik gibi. İçeride takriben 50 tane adam çalışıyor. Türklerden dikkat çekmeyecek biri gelir, iki katlı bir yer tutar işyerini açar ve içerde yalnız Arapları çalıştırarak en az 50 kişiyi barındırır. Böylelikle işyeri adı altında kardeşleri saklarız. Hem bir arada olurlar, hem de ihtiyaçların giderilmesi kolay olur, hem de kardeşleri yönlendirme kolay olur. Bunun gibi 5 yer açarsak işimizi görür.

Ayrıca yalnızca Arapların kaldığı binalar var. Buralar yıllık kiralanarak kardeşler koyulabilir. Misal ben Arapların binasında oturuyorum. Tek ben Türküm. Binada 38 tane daire var, her birinde en az 4 kişi kalır. Bu da demek olur ki en az 110 kişi saklanabilir. Burada bu binaları yapıp tek şahsa yıllık kiraya veriyorlar. Bizden biri alırsa girip çıkanı kimse sorgulamaz. Buraya aileyle geleceklerin sona bırakılması. Ya da ailelerin amele yakın zamanda getirtilmesi. Gelen ailelerin kesinlikle burada ailesiyle görüşmemesi ve telefon kullanmaması. Gelecek olan kardeşlere halkın içinde nasıl kamufle olunur öğretilmesi ve dikkat çeken davranışlar hususunda bilgilendirilmesi. (...)"

Her ne kadar radikal dinci örgüt tarafından Türkiye'ye yönelik sınır hattının 2014 – 2015'lerdeki durumunu ortaya koyan bir örgütsel yazışma olsa da; söz konusu bilgi, bugünlerde yaşanan olayların sanki habercisi niteliğinde.

Hele ki, henüz tam olarak aydınlatılamayan bir terör eyleminin gerçekleştiren asıl zanlılardan Ahlam Albashır'in Türkiye'ye nasıl ve ne zaman girdiği ortadayken.

Demem o ki; 'dış güçler / iç güçler' gibi gerekçelere sığınmak yerine gündelik siyasetten uzaklaşıp sınırların kontrolünde tam hakimiyet sağlanması gerekliliği iktidarın öncelikli hedefi olmalı kanımca.

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.