Ne zaman bu topraklarda infial yaratan bir terör eylemi olsa, ilk seslendirilen soru şu olur:
“İstihbarat zafiyeti mi var?”
Aslında devlet, en az bu soru kadar kıymetli ve önemli olan yanıtını “evet” ya da “hayır” şeklinde net biçimde bilir. Ancak bu yanıt, memleketin günceli içinde kaybolur gider.
Terör eylemlerinde zafiyet olup olmadığının tespiti yapılırken, bu defa gerek devlet yetkilileri, gerekse konunun uzmanları iki fikri tartışmaya açarlar hep.
İlk fikir, genellikle “İstihbarat MİT’te tek çatı altında toplansın” ikincisi ise, “MİT yurt dışına baksın, emniyet istihbaratı da iç istihbarata baksın” şeklindedir.
Bu iki fikir yıllardır tartışılıyor. Buna karşın, bir arpa boyu gidilmez ve süreç tıpkı zafiyet sorusunun yanıtında olduğu gibi küllenir, ta ki yeni terör eylemine kadar.
Yeni bir terör eylemi yaşandığında da küllenen süreç yeniden alevlenir ama yine bir sonuca ulaşmaz. Döngü böyle devam eder gider.
Hatırlayalım, memleketteki sırf devlet güvenliğindeki istihbarat konusunu düzene koymak amacıyla bürokraside yeni bir kurum oluşturulmuştu. Adına da Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı (KDGM) denilmişti.
Şimdilerde yeni parti kurma hazırlığındaki Ali Babacan’ın yanında yer alan dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın girişimiyle 2009’da kurulan müsteşarlık, devlet güvenliği konusunda istihbarat toplama görevi bulunan MİT, polis ve askeri bir masa etrafında toplayıp yeknesaklığı sağlamak amacıyla kurulmuştu.
Zaman içinde KDGM, paydaş kurumların çalışmalarını paylaşmamaları nedeniyle varoluş gerekliliğini kaybedince 2018’de bir gece yayımlanan KHK ile kapatılarak arşivdeki yerini aldı.
Sözün özü, devletteki istihbarat hizmetleri enteresan bir konudur. İstihbarat hizmetlerinde görev alan kurumlar bir arada gibi görünse de aslında bu durum sadece bir illüzyondan ibarettir. Bu alanda faaliyet yürüten hiçbir devlet kurumu, elindeki kıymetli bilgiyi paylaşmaz. Zira bu durum devletteki mevcut sistemin gereğidir.
***
İstihbarat konusundaki bu girişi yapmamın gerekçesi, İçişleri Bakanlığı’nca yürütülen ve artık son aşamasına gelen önemli bir çalışma.
Çalışmayla; Emniyet Genel Müdürlüğü’nün merkez teşkilatında “daire başkanlığı”, taşra teşkilatlanmasında ise il emniyet müdürlükleri bünyesinde “şube müdürlüğü” olarak faaliyet yürüten istihbarat hizmetlerinde görevli birimi yeni çehreye bürünüyor.
Bakanlıkta iki yıla yakın süredir devam eden çalışma çerçevesinde emniyet teşkilatının kuruluşunu, görevlerini ve teşkilatlanmasını düzenleyen 3201 sayılı yasada değişiklik yapılacak. Yeni düzenlemeyle, halen merkez teşkilatında “daire başkanlığı” olarak faaliyet yürüten İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın statüsü yükseltilerek “Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı” haline dönüştürülüyor.
Bir dönem Cumhurbaşkanlığı’nın sıcak bakmadığı bu düzenleme İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yeniden gündeme getirildi. Soylu’nun girişimleri sonrasında Cumhurbaşkanlığı’nın olumlu görüşü alınarak mevzuatta yeni düzenlemeye geçiş hazırlığı başlatıldı. Özel statülü başkanlık olmasıyla birlikte birimin organizasyon şeması da değiştirilecek.
Yeni birim, şimdi olduğu gibi yine doğrudan Emniyet Genel Müdürü’ne bağlı olacak. Ancak, MİT’te olduğu gibi bünyesinde 5 özel başkanlık yer alacak. Bunlar, haber alma, teknik takip, analiz, personel ve lojistik konularındaki faaliyetlerini yürütecek. Ayrıca, mevcut sistemde il emniyet müdürlüklerindeki istihbarat şube müdürlüklerine merkezden doğrudan müdahale yetkisi bulunan İstihbarat Dairesi Başkanlığı, özel statülü başkanlık haline dönüşmesiyle ülke genelinde MİT’te olduğu gibi belli bölgelerde “bölge başkanlığı” kurabilecek.
Örneğin halen Diyarbakır Emniyeti’ndeki İstihbarat Şubesi yerel birim olarak sadece Diyarbakır’dan sorumlu iken, düzenlemenin hayata geçmesiyle beraber sadece Diyarbakır değil, çevre illerdeki istihbarat birimlerinin bağlanmasıyla güçlendirilmiş olacak.
Yeni düzenlemede polise mevcut uygulamanın dışında yetki genişlemesi öngörülmüyor. MİT ve askeri istihbaratın içinde olduğu sistemde değişiklik olmayacak. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı, yine eskiden olduğu haliyle Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun (PVSK) Ek 7. maddesi hükümlerine göre istihbarat üretmekle sorumlu olacak. Eskiden olduğu gibi yine ülke sınırları içinde faaliyet yürütecek. Yurt dışına yönelik çalışmalarda MİT’le birlikte hareket edecek.
Dönüşümün ana gerekçesi, emniyet istihbarat hizmetlerinde yetişen amir ve müdürlerin zaman içinde rütbe terfileriyle birlikte sistem dışına çıkmalarını önlemek ve mesleki birikimlerinden faydalanmak olarak açıklanıyor.
Özellikle birinci sınıfa terfi ettikten sonra istihbarat hizmetlerinden ayrılmak zorunda kalan uzman ve yetkin personel “başkan yardımcısı” ya da “bölge başkanı” olarak istihbarat hizmetleri içinde kalabilecek. Yanı sıra, birim teknik donanım konusunda biraz daha güçlenecek.
Harcama ödeneği artabilecek. Buna karşın, çalışan sayısı ve makamlar artacak. Belki zaman içinde “zamanla yarışılan anlık istihbarat” çalışmalarında bürokratik hantallık yaşanabilecek.
İstihbarat, emniyet teşkilatındaki en önemli birimlerin başında geliyor. Gerek örtülü ödeneği, teknik ve fiziki imkânları, gerekse yasadan aldığı özel yetkiyle yürüttüğü görev bu birimi fazlasıyla “özel” konuma sokuyor.
Bu durum, emniyet istihbaratını FETÖ ve benzeri oluşumların iştahını kabartan ve yuvalanma gerçekleştirilmesi öncül ve elzem emniyet birimi haline getiriyor. FETÖ ve sonrasında ülke bunu yakından gördü ve yaşadı, halen de yaşıyor.
Buna rağmen, yeni düzenlemeye ihtiyaç var mı? Konu tartışmaya açık.