Tolga Şardan

12 Şubat 2021

Ankesörcü general ve etkin pişmanlık

İtirafçılık uygulamasında küçük gibi görünen ama önemli bir detay var. Uygulamada, çoğunlukla suç işledikten sonra yakalanan ve suçla ilgili itiraflarda bulunan şüphelilerin etkin pişmanlıktan yararlandığını görüyoruz

Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) FETÖ yapılanmasını ortaya çıkarmak amacıyla başlatılan ankesör – mahrem imam soruşturmalarında gözaltına alınan pek çok asker "itirafçı" oldu.

Hatta Ankara'da gözaltına alınarak daha dün savcılığa çıkartılan jandarmada görevli 57 şüpheliden 32'si itirafçı oldu.

Savcılık kaynakları, itirafçıların henüz tespit edilememiş 123 kişinin kimliklerinin belirlendiği ifade ediyor.

15 Temmuz sonrasında başlatılan ankesör soruşturmalarında gözaltına alınan TSK mensupları hakkındaki yazısında Gazeteci Nedim Şener, itirafçı oranının yüzde 37 olduğunu açıkladı.

Şener'in açıkladığı rakamlara göre, 22 bine yakın TSK mensubu ankesör soruşturmaları çerçevesinde gözaltına alındı. Şüphelilerden 7 bin 777'si tutuklandı. İtirafçı olanların sayısı ise, 7 bin 500 dolayında.

Dikkatinizi çekmiştir; TSK'daki itirafçıların sayısı hemen hemen tutuklananlar kadar!

İtirafçı general Atasoy

TSK'da ankesör - mahrem imam soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan ilk general olan emekli Tuğgeneral Serdar Atasoy da "itirafçı" olan şüphelilerden.

Atasoy, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 2017'de gözaltına alınmasıyla başlatılan ve 2019'da tamamlanarak takipsizlik kararı verilen adli soruşturma sonrasında yeniden gözaltına alındı.

Bu kez 2016'da Sakarya'da FETÖ'den tutuklanan öğretmen İhsan Baykut'un kullandığı ankesörlü telefon kartından ulaşılan deliller sonrasında bir kez daha hakkında adli soruşturma başlatılan Atasoy, emniyete verdiği ifade metine göre "etkin pişmanlık"tan yararlandı.

Hukuktaki adı etkin pişmanlık olan uygulamanın halk arasındaki tanımı ise itirafçılık.

Atasoy'un kendi iradesiyle tercih ettiği ve adli yargılamada kendisine bazı kolaylıklar getiren etkin pişmanlığın, diğer deyimiyle itirafçılığın tanımı nedir?

Türkiye'de mevcut hukuk düzeni içinde özellikle terör örgütleri ve organize suç örgütlerine üye şüpheli veya sanıkların tercih ettiği etkin pişmanlığın tanımı en basit biçimiyle şöyle:

"Bir kişinin işlediği suçtan dolayı özgür iradesiyle sonradan pişman olmasıdır. Hukuki açıdan, suç teşkil eden fiilin meydana getirdiği olumsuzlukları gideren ve ceza adaletine olumlu davranışlarıyla katkı sağlayan kişiye uygulanan bir ceza hukuku şeklidir."

Daha önce FETÖ'den soruşturma geçirmesine karşın 2020'deki Yüksek Askeri Şûra'da generalliğe terfi ettirilerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) İstihbarat Başkanı olan Atasoy, "itirafçı" olarak adli kayıtlara girdi.

Kendi küçük, sonucu büyük detay

İtirafçılık uygulamasında küçük gibi görünen ama önemli bir detay var.

Uygulamada, çoğunlukla suç işledikten sonra yakalanan ve suçla ilgili itiraflarda bulunan şüphelilerin etkin pişmanlıktan yararlandığını görüyoruz.

Bu şüpheliler, gözaltına alındıktan sonra adli takibi yapılan veya yapılacak olan suç ya da suçlarla ilgili gerek içinde bulundukları suç örgütü, gerekse kendileri hakkında bilgi verip devlete yardımcı oluyorlar.

Oysa uygulamanın aslında "henüz gözaltına alınmadan kendi iradeleri ile gelen" şüphelilerin verdikleri bilgilerin kovuşturmayı yürüten makamlarca değerlendirilmesiyle itirafçı olup olmayacağı belirleniyor.

Ancak mevcut sistemde gözaltına alındıktan sonra emniyet veya adli yargılama sırasında adliyedeki süreçte şüpheliler ya da sanıklar itirafçı oluyorlar.

TSK'ya yönelik yürütülen soruşturmalarda da benzer süreç yürütülüyor.

Ankesör – mahrem imam soruşturmalarında gözaltına alınan TSK mensuplarının çoğu emniyete götürülüp sorguya başlanmasıyla kendi durumlarının sıkıntılı olduğunu gördükten sonra etkin pişmanlıktan faydalanmak istediklerini belirtiyor.

Henüz FETÖ içinde yer aldıkları ve kimlikleri bilinmeyen, bu sebeple haklarında adli kovuşturma başlatılmadan kendi iradeleriyle devlete başvurup etkin pişmanlıktan yararlanan TSK mensubu var mı? Bilemiyorum.

Atasoy, önemli sorularda sustu!

Emekli Tuğgeneral Serdar Atasoy'un konumu da benzer biçimde süregeldi.

1988'de İzmir'de lise yıllarında ilk kez FETÖ ile tanışan, Kara Harp Okulu'na girişi, mezuniyeti ve TSK'daki kariyeri boyunca sürekli FETÖ'nün mahrem imam sistemi içinde yer alan Atasoy, kendi anlatımına göre 2015'e kadar içinde faaliyet yürüttüğü FETÖ hakkında kendiliğinden gelmek yerine gözaltına alındıktan sonra itirafçı olmayı tercih etti.

Atasoy itirafçı konumuyla, emniyetteki ifadesinde 1988 – 2015 yılları arasında yaşadıklarını mahrem abiler, kurmaylık sınav sorularının örgüt evinde kendilerine verilmesi, yurt dışında mahrem imamlarla temasları konusunda detaylı biçimde bilgi verdi.

Ancak, adli makamlarca itirafçılık talebinin kabul edilmesini sağlayan emniyetteki aynı ifadesinde Atasoy'un "FETÖ / PDY silahlı terör örgütü içeresinde haberleşmek amacıyla kullanılan özel bir mesajlaşma sistemi / programı var mıdır? Varsa program / programlar nasıl ve nereden temin edilmektedir? Bu program kim ya da kimler tarafından kullanmaktadır? Sizin kullandığınız özel bir mesajlaşma programı var mıdır?", "FETÖ / PDY silahlı terör örgütü Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapılanması hakkında bildiklerinizi anlatın?" ve "FETÖ / PDY silahlı terör örgütünün mahrem hizmetlerde kullandığı kavramlar olan "Birim Sorumlusu, Temsilci, Müdür, Müdür Yardımcısı, Öğretmen, Öğrenci" kavramları hakkında bildiklerinizi anlatınız." sorularına "Konu hakkında bilgim yoktur" şeklinde yanıt vermesi de dikkat çekici.

KKK İstihbarat Başkanlığı gibi önemli bir göreve atanan ve aynı zamanda FETÖ içinde yıllarca aktif halde faaliyette bulunan bir FETÖ üyesinin bu sorulara yanıt vermemesi ve buna karşın sadece kendisiyle ilgili bilgi aktarmasına karşın "itirafçı" olabilmesi dikkat çeken başka bir konu.

Sonuç olarak itirafçı olarak devletin kayıtlarına giren şüpheliler ve sanıklar için hafifletici sebepler uygulanıyor.

Eğer, Atasoy gibi henüz şüpheli konumdaysa tutuklanmak yerine adli kontrol şartı ile salıveriliyorlar. Ve yargılama sürecinde ceza indirimlerinden faydalanıyorlar.

Takipsizlikte "delil yetersizliği" gerekçesi

Bu arada, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, hafta başında Gazeteci Sedat Ergin'in de aralarında bulunduğu üç meslektaşımıza Atasoy'la ilgili değerlendirme yaptı.

Bakan Akar, soru üzerine Atasoy'un 2017'de gözaltına alındığını doğrularken, "Sonradan savcılıktan kovuşturmaya yer olmadığına dair 2019 yılında kesin karar verilmiş. YAŞ'ta terfi öncesi istenen bilgi ve belgelerde herhangi olumsuzluk görülmediği için terfisine engel bir durum bulunmamıştır. Ancak, daha sonra ilgili kurumlardan (İstihbarat, Emniyet) gelen bilgiler üzerine gerekli işlem yapılarak TSK ile ilişiği hemen kesilmiştir. TSK olarak içimizde hiçbir haini taşımamak konusunda kararlıyız" dedi.

Akar'ın bu yanıta karşın, Atasoy'un hakkındaki 2019'daki kovuşturmaya yer olmadığı kararının "şüphelinin suçsuz olduğundan değil delil yetersizliğinden" verildiğini hatırlatmak gerekir.

Zaten savcılık müzekkeresinde, "yeni delillerin bulunması halinde soruşturma imkânı bulunduğu" görüşü yer alıyor.

* * *

Türkiye'de akılları karıştıran olaylar birbiri ardına yaşanıyor.

Olayların nerelere çıkacağını kestirmek her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Ne diyelim; kimilerine göre görevinden istifa eden, kimilerine göre de azledilen Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın dediği gibi…

"Sonumuz hayrolsun!"