Türkiye, geçmişte kaldığını düşündüğümüz Ergenekon sürecine benzer gelişmeyle haftaya başladı.
Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısından hemen sonraki dakikalarda gündeme düşen "amiraller bildirisi"nin yankıları devam ederken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bildiri çerçevesinde "darbe soruşturması" başlattı.
Pazar gününü adli yönden çalışmakla geçiren başsavcılık, "bildiriyi organize ettikleri" gerekçesiyle isimlerini tespit ettiği on emekli amiralin isminden oluşan listeyi akşam saatlerinde emniyete gönderdi. Ayrıca dört emekli amiral de ifade vermek üzere Emniyet'e davet edildi.
Listede adı bulunan on emekli amiralle ilgili yapılan ön çalışma sonrasında ise yer tespitleri yapılan şüpheliler, yeni haftanın ilk ışıklarıyla birlikte bulundukları kentlerde birer birer gözaltına alındılar.
Darbe şüphelisi olan emekli amiraller, soruşturma kapsamında Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi'nde nezaretlere konuldu.
Bu noktada, adli soruşturmada bildiriye imza koyan 103 emekli amiralden "bildiri organizasyonu" yaptıkları belirlenen 10 emekli amiralin 24 saatten daha az sürede "çabucak" tespit edilmesi, "acaba amiraller önceden takipte miydi?" sorusunu akıllara getiriyor kuşkusuz.
Zira imzacı 103 amiralden hangilerinin bildiriyi organize ettiğinin saatler içinde tespit edilerek gözaltı kararı verilmesi, geçmişte de benzer örneklerin görülmesi bu sorunun sorulmasına sebep oldu haliyle.
Ya da savcılık içeriden bilgi sahibi oldu bir şekilde!
Soruşturmanın tamamlanmasıyla bu durum netlik kazanacak.
Cihat Yaycı niye yok?
İktidarın "darbe tehdidi" olarak yorumladığı bildirinin imzacılarına bakınca son dönemin öne çıkan komutanlarından Emekli Tümamiral Cihat Yaycı'nın imzacılar arasında olmadığı dikkat çekti.
Yaycı, bu işlerle ilgilenen hemen herkesin bildiği gibi, özellikle 17 – 25 Aralık sürecinin ardından Deniz Kuvvetleri Komuta kademesinde görev alan ve uygulamaya koyduğu Fetömetre ile pek çok FETÖ'cü TSK mensubunu belirledi.
Ayrıca Mavi Vatan konusunda hükümetin izlediği politikanın mimarları arasında yer aldı.
Deniz Kuvvetleri camiasında yeri olan Yaycı'nın söz konusu bildiride imzasının olmaması bu nedenle dikkat çekiciydi.
Biraz araştırdığımda, bildiriyi hazırlayanların telefonla Yaycı'ya ulaştıkları ancak emekli koramiralin imza koymayacağını bildirdiği bilgisine ulaştım.
Bu noktada, Yaycı'nın özellikle Kanal İstanbul projesi bağlamında Montrö Sözleşmesi'nin uygulanabilirliği konusunda imzacı amirallerden farklı düşündüğünü de hatırlatayım. Mavi Vatan konusunda bildirideki imza sahipleriyle aynı görüşte olan Yaycı, Kanal İstanbul'un açılmasıyla deniz hukuku bakımından Türkiye'nin Montrö Sözleşmesi'ndeki haklarını kaybetmeyeceği görüşünü savunuyor.
Darbeyi soruşturan başsavcı
Emekli amirallerin imza koyduğu bildiri hakkında "darbe soruşturması"nı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda başsavcı koltuğunda oturan isim Ahmet Akça, 15 Temmuz sürecinde de görev yapmıştı.
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Ankara Adliyesi'nde Anayasal Suçları Soruşturma Bürosu savcılarından olan Akça, bürodan sorumlu dönemin Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen'in görevlendirmesiyle dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın bizzat ifadesini alan isimdi.
Akça, gittiği Genelkurmay Karargâhı'nda 18 Temmuz 2016 günü saat 16.00 sıralarında Akar'ın ifadesini almaya başlamıştı. Akar'ın darbe girişiminden önceki saatlerde yaşananları anlattığı altı sayfalık ifadesi, darbe soruşturması dosyasına girmişti.
2021 YAŞ'ı şimdi daha önem kazandı!
İktidarın darbe tehdidi olarak anlamlandırdığı bildirinin kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura da önem kazandı.
Her ne kadar daha zaman olsa da, geçen yılki YAŞ'ta 680 dolayında albayın emekli edilmesi kararlarını göz önüne alırsak 2021 YAŞ'ta bine yakın hatta belki daha fazla sayıda albayın emekli edileceği bilgisi başkent kulislerine yayıldı bile.
2020'deki YAŞ'ta alınan kararlar çerçevesinde yapılan terfiler ve görevlendirmelerde yaşanan sorunlar yakın zamandaki adli soruşturmalarla dikkat çekici hale gelmişti.
Jandarma ve Sahil Güvenlik'ten "edepsizlik" tepkisi
Bildirinin ortaya çıkıp siyasetten arka arkaya ağır tepkiler gelmesiyle birlikte kısa süre öncesine kadar TSK bünyesinde görev yapan Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın resmi sosyal medya hesaplarından emekli amiraller hakkında "edepsizlik" açıklamasına yer vermeleri dikkat çeken diğer konulardandı.
15 Temmuz'a kadar idari olarak İçişleri Bakanlığı'nda "adli kolluk" askeri olarak da TSK bünyesinde görev yapan her iki birim, 15 Temmuz'dan sonraki düzenlemelerle tamamen İçişleri Bakanlığı'na bağlandı.
Gerek Jandarma, gerekse Sahil Güvenlik Komutanlıkları'nın bildiriye karşı sosyal medya üzerinden verdikleri tepki cümlelerinde daha önce TSK bünyesindeyken birlikte görev yaptıkları emekli komutanları hakkında "edepsizlik" tanımında bulunmaları sosyal medyada özellikle emekli TSK mensuplarınca eleştirildi.
Her iki komutanlığın sosyal medya paylaşımlarında, bağlı oldukları İçişleri Bakanı Soylu'nun bildiriye karşı Batman'daki açıklamalarında kullandığı siyasi söylemden alıntı yapmaları dikkat çekti.
Bu arada sadece Jandarma ve Sahil Güvenlik değil, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki diğer üniformalı kurum olan Emniyet Genel Müdürlüğü ile sivil otorite Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün Bakan Soylu ile aynı siyasi mesajları verdikleri görüldü.