Tayfun Atay

03 Aralık 2018

Yine de ‘ucuz' kurtuldu Acun!

Acun, asırlardır bu toplumun kültürel dağarcığında yer etmiş “Bir yastıkta kocamak” deyişini yerle yeksan edip “Her evlilikte boşanma da var” cümlesini yapıştırıveriyor

Zenginin sadece malı değil, hayatı da züğürdün çenesini yorar. O yüzden ben sekiz yıldır Acun Ilıcalı üzerine çenemi yoruyor, bununla da kalmayarak ha bire kalem oynatıp duruyorum.

Ama şu son boşanma hadisesine bir türlü denk getirip giremedim.

Şimdi biraz geç de olsa telafi edelim bakalım bu “eksikliği”!..

***

Şu işe bakın, Acun’la ilgili ilk yazıyı da yine T24’te 2010 yılında yazmışım! Ve tesadüfün bu kadarı mı olur, o yazı da yine Acun’un “boşanma”sı üzerine!..

Üstelik yazı tarihi de 30 Kasım 2010…

Demek ki Zeynep “Ilıcalı”nın Acun’a boşanma davası açmasına ilişkin yazdığım yazıdan neredeyse tam tamına 8 yıl sonra bugün, 30 Kasım’ı 3 geçe, Acun’un Şeyma “Ilıcalı”dan boşanması üzerine bir yazı kaleme alıyorum!..

“Daha böyle nice nice yazılara…” demeyerek tabii, “Meşhuriyet Çağı”mızın altın çocuğu ve “altın yumurtlayan tavuğu” olan Acun Ilıcalı üzerinden şu ahir zamanda “insanın evlilikle imtihanı” bağlamına oturacak bir değerlendirme yapmaya çalışalım! Bir bakıma, daha önce yaptığımız değerlendirmeleri de tazeleyerek…

***

Acun-Şeyma çiftinin boşanma haberi gündeme gelir gelmez Ilıcalı’nın önceki (sayı olarak “ikinci”) eşi Zeynep Yılmaz’ın yakın çevresine “Yuva yıkanın yuvası olmaz” dediği söylentisi yayıldı ortalığa. Zeynep Yılmaz bunu derhal yalanladı ve böyle bir söz sarf etmediğini belirtti.

Etseydi de zaten bu, çok “gerçekçi” olmazdı!

Çünkü, “Yuva yıkanın yuvası olmaz” sözü, bugünün “Meşhuriyet Çağı” dünyasında kubbede bir hoş seda bile değil, gayet boş, çoktan bayatlamış, demode bir seda olmaktan öteye gitmiyor.

Hem, durum da ortada, asıl boşanırken yaptı Şeyma’nın “yuva”sını Acun!.. Baksanıza boşanma protokolüne: 10 milyon lira değerinde bir ev ve (10 bin lirası kızları Melisa için olmak üzere) 125 bin lira aylık nafaka…

29 yaşındaki Şeyma Subaşı artık bir ömür boyu 10 milyonluk “yuva”sında, ayda şahsına mahsus 115 bin lirayla ekmek elden su gölden, vur patlasın çal oynasın keyif çatarak hayatını yaşayabilir.

Tabii evlenmemek kaydıyla…

Evlilik ne ki bu saatten sonra zaten, koy ver gitsin!..

“Meşhuriyet Çağı”nda evlilik bir teferruattır.

***

Bu doğrultuda bakın Acun da nasıl duvara asılacak bir söz sarf etmiş Şeyma’dan boşanmasıyla ilgili yaptığı açıklamada!..

Diyor ki “Her evlilikte boşanma da var.”

Aman Allahım, evet, alın bu sözü duvara asın! Ama belki asırlardır evli çiftlere yönelik o duvarda dursa da artık çoktan miadını doldurmuş şu sözü indirerek asın:

“Bir yastıkta kocasınlar!”

***

Bugünün dünyasında evlilik, “Bir yastıkta kocamak” arzusu, hayali, isteğiyle yapılmıyor.

Bugünün dünyasında evlilik, “boşanma ile muteber” yapılıyor ve o yüzden Acun’un da gayet yerinde kaydettiği üzere, her evlilikte boşanma var!..

İnsanlığın erken zamanlarına hızlıca uzanıp, evlilik, insan denen canlıda biyolojik üremenin “kültürel” kabuğu veya doğuma verilen “toplumsal” izindir dedikten sonra hemen sadede gelelim: “Bir yastıkta kocamak”, esasen, insan geçiminin tarla (çiftçilik) ya da otlak (hayvancılık) olarak toprağa bağlı olduğu kırsal/tarımsal yaşam içerisinde gerçekleştirilen evliliklere özgü bir dilek/deyişti.

İçe-kapalı, cemaatçi köy toplumsallığının; kadın ve erkeğin birbirinden ayrı, "kaçgöç"e dayalı, kompartımanlaşmış yaşamının; “çiftleşme” yolunda evli-çift olmak için genelde bir kereye mahsus tek seçenekle sınırlanmışlığın koşulladığı bir dilek ve deyişti bu…

***

Modern zamanlar durumu değiştirdi.

Şehirli-endüstriyel “açık-toplum”; kadınla erkeğin kamusal alanı iç-içe ortak paylaştıkları profesyonel yaşam; dolayısıyla karşı cinsle karşılaşma, karşılıklı etkileşme ve “çiftleşme” seçeneklerinin çoğalması, evliliklerin, bırakın “bir yastıkta kocama” temennisini, dikiş tutmasını bile zorlaştırdı.

Bunun daha ileri bir aşaması olarak, ayırt edici karakteristiğini görsel kitle kültürü ve kültür endüstrisinin oluşturduğu post-modern tüketim kapitalizminin hâlihazır dünyasında ise evlilik, gelip geçici bir heves olmaya, hobileşmeye yol tuttu gidiyor.

Öyle ki bugün sadece gözler önündeki seçkinler, ünlüler değil, sade vatandaş dâhil herkes için “bir yastıkta kocama”nın tarih olup bir hayata birkaç evlilik sığdırmaların da, evliliğe adım atarken “boşanma sözleşmeleri”ne imza atmaların da âdetten hale geldiği bir akış var.

Ve evlilik, “gerçek hayat”ta can çekiştiği için ancak bir “gerçeklik gösterisi” yani “realite-şov” olarak alıcı buluyor. (“Ben Evleniyorum” ve “Gelinim Olur musun”dan başlayarak sayısız “İzdivaç” programının yıllardır seyrimize sunulduğunu hatırlayın!)

İşte bu yüzden Acun, asırlardır bu toplumun kültürel dağarcığında evliliğe ilişkin yer etmiş “Bir yastıkta kocamak” deyişini yerle yeksan edip “Her evlilikte boşanma da var” cümlesini yapıştırıveriyor.

Bu, onun açısından tecrübeyle de sabit...

***

Acun Ilıcalı ekonomik bakımdan mütevazı bir geçmişten gelip 1990’lar Türkiye’sinin medyatik çığırına intikal fırsatı yakaladıktan kısa bir süre sonra 2002’de “Acun Firarda” ile ivmeyi yükseltti ve 2010’a gelindiğinde, yani 8 yılda 50 milyonluk bir servet sahibi oldu.

Bunu herhalde kendisi bile tahmin edememiş olsa gerektir. Eğer tahmin etseydi, 2010’da o zamanki eşi Zeynep “Ilıcalı” tarafından “sadakatsizlik” gerekçesiyle açılmış boşanma davasında 50 milyonluk servetinin yarısını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmazdı.

                                                ***

Acun ve Zeynep 2003’te evlendiler; yani Acun’un şöhret basamaklarını hızla çıkmaya başlayacağı dönemin hemen başında…

Sonrasında “Fear Factor”“Söyle Söyleyebilirsen”“Yoksa Rüya mı?”“Devler Ligi”“Var mısın Yok musun?”“Survivor”“Yetenek Sizsiniz” derken, evliliğin 7’inci yılında oluşmuş 50 milyonluk servet…

Bu arada da 2009’da “Var mısın Yok musun?” programında yarışmacı olarak karşısına çıkan Şeyma Subaşı ile tanışma, kaynaşma, yakınlaşma…

Ve bu yüzden sarsılan evlilik…

Ve de Zeynep “Ilıcalı”nın mahkemeye verdiği boşanma dilekçesinde, eşinin bir yıldır “karı-koca” gibi yaşadığı kadınla (Şeyma Subaşı) ilişkisini “zenginliğin ve şöhretin bedeli” diye mazur göstermeye çalıştığını kaydettikten sonra, kendisinin bu “bedel”i 25 milyon olarak belirlemesi!..

Tabii “pasta”dan pay talebi böyle büyük olduğu için boşanma yıllar aldı. 2016’da boşandıklarında Acun’a çıkan “fatura” şöyleydi: Boşandığı eşine 75 bin lira aylık nafakanın yanı sıra ona çocuklarıyla birlikte oturduğu eve ek olarak bırakılan Miami, Bodrum, Beykoz ve Zorlu Center’daki evler…

Toplam kaç milyon eder, bilemiyorum, züğürtlük batsın!..

***

Acun böyle olacağını bilseydi, 2003’te evlenirken nikah defterine imza atmadan önce, ileride boşanırlarsa eşlerin birbirinden mal-mülk, para talep etmeyeceklerine dair bir sözleşmeyi koymaz mıydı eşi olacak kadının önüne?..

Koymadı, çünkü muhtemelen hepi topu 7 yılda nereye geleceğini o da bilmiyordu.

Peki, sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yeyip geçen yıl Saint Tropez’de adeta masal gibi bir düğünle “dünya evi”ne girmeden önce Şeyma Subaşı’ya bir “boşanma sözleşmesi” imzalatmış mıdır dersiniz?..

Şimdi 10 milyonluk ev ve 125 bin lira nafaka ile ne kadar “ucuz” kurtulduğuna bakın, siz cevap verin!..