Tayfun Atay

26 Nisan 2010

TOMBUL TOMBUL PODYUMLAR

Hâlbuki bu coğrafyanın geleneksel kadın-beğeni ölçüsünün bu bakımdan bolluğa vesile olması beklenirdi...

Kenya’da araştırma yürüten antropolog Gary Ferraro, karısıyla birlikte uzunca süre aralarında yaşadığı Kikuyu kabilesindeki erkeklerin başlangıçta kendisine nasıl acıdıklarından bahseder.
Yerliler antropoloğun karısını çok çirkin bulmaktadır. Batılı çiftin kaldıkları çadıra misafirperverliklerinin nişanesi olarak yemek getirdiklerinde aralarından biri, kaplardaki en “kalorili” yemeği işaret ederek antropoloğun kulağına fısıldar:
“Bu, karınız için!”
Yerlilerin vücut hatları itibarıyla hayli itici buldukları kadın, “sülün gibi” ve “90-60-90” standardını neredeyse yakalamış ölçülere sahiptir. Ama antropoloğun Afrikalı dostları, karısının güzelleşmek için şişmanlamaya ihtiyacı olduğu kanısındadırlar.
Şu meşhur “zevkler ve renkler tartışılmaz” deyişini akla getiren, esasen de antropolojinin temel düsturlarından “kültürel görelilik” ilkesini örnekleyen bu olayın benzeri, birkaç yıl önce top model Gisele Bündchen’in başına gelmişti, hatırlıyorum. Yağmur ormanlarında tatil yapan güzel mankeni gören Amazon yerlileri, “Bizim buralarda bu zayıflıkla evlenemezdi” şeklinde yorumda bulunmuşlardı.
Yerlilerin değerlendirmesi, Gisele’in umurunda olmamıştır kuşkusuz. Amazon’lardaki gariban bir kabilenin kendisi dolayımıyla dile gelen beğeni ölçüsüne gülüp geçmiştir büyük ihtimalle.
Ama bu “ölçü”nün içerisinde nefes alıp verdiği moda dünyasında şimdilerde “trendy” olması karşısında da aynı rahatlık içinde midir, bilinmez.
Amazonlarda evlenecek koca bulamayacak güzel modeli, bugünlerde podyumlardan sürgün edebilecek gelişme şu: Moda dünyası “sıfır beden”i tarihe gömdükten sonra, giderek “90-60-90” standardını da rafa kaldırma yolunda ilerliyormuş. Artık büyük beden moda ve “tombul manken” revaçta (Milliyet-Pazar, 25 Nisan 2010).
Sektör, artık “100-80-110” ölçüsünde 42-44 beden kadınları dergi kapağına oturtup podyumda salındırırken, şayan-ı hayrettir ki Türkiye’de bu ölçülere uygun manken kıtlığı yaşanmaktaymış.
Hâlbuki bu coğrafyanın geleneksel kadın-beğeni ölçüsünün bu bakımdan bolluğa vesile olması beklenirdi. “Yemekte salça, kadında kalça”, “bir dirhem et bin ayıp örter” ve nihayet “kadın dediğin ele avuca gelecek” diyen bir toplumda modacıların “büyük beden” katalog çekimleri için yurtdışından manken getiriyor olmaları karşısında hicap duymamak elde mi?!
Cahide Sonku’lar, Belgin Doruk’lar, Neriman Köksal’lar, Türkan Şoray’lar, Suzan Avcı’lar, Müjde Ar’lar, Banu Alkan’lar… Hepsi etine dolgun ve yukarıdaki kültürel beklentiyi layıkıyla temsil etmiş kadınlardı. Nereden nereye! Onların ardılı olanlar, bedenlerini sıfırlama yoluna giderek bizleri bugün yaban ellere muhtaç ettiler ya, helâl olsun!..
Peki, 1950’lerin Holywood filmlerinde tipik karşılığını bulan, Yeşilçam’da da hakkıyla temsil edilmiş olan bir zamanların etine dolgun kadın formatına on yıllar sonra tekrar geri dönülmesi neye bağlanabilir?
Soruyu şöyle tartışmaya açalım: Kültür endüstrisi, hayallerin hayata aktarımı esasına dayalı bir işlerliğe sahip olsa bile bunun da bir haddi olduğu kesin…
Evet, imajlar yaratıp insanlara takdim ederek onların hayata geçirilmesine yol açabiliyorsunuz. O yüzden etrafta bir dolu Gisele Bündchen, Victoria Beckham, Beren Saat gibi “sıfır noktasındaki kadınlar”ın taklitleri dolaşıyor.
Fakat dediğim gibi, yine de gerçek hayat bunu bir yere kadar taşıyabiliyor ve hayatın “obez” ağırlığına dayanamayan kültür endüstrisi, frene basıp “balans ayarı”na gitme gereği duyuyor.
Böyle bir noktaya gelindiği epeydir Batı medyasında ekrana gelen haber spikeri, şov programı yürütücüsü, hava durumu sunucusu kadınların “hacimli” vücut ölçülerinden belliydi zaten…
Obezitenin bir “anomali” olmaktan çıkıp “normal”i, “olağan”ı ve “kaçınılamaz”ı temsil ettiği bir dünyada sıfır bedeni ideal saymak, hem medya hem de moda endüstrisi açısından intihar gibi bir şey olsa gerekti.
Belki bu yüzden moda sektörü de medya gibi artık daha fazla “büyük beden”den kaçamadı ve ona teslim oldu.
Böylece kaburgalarını sayabildiğimiz, leğen kemiklerini ve uyluklarını kolaylıkla fark edebildiğimiz kadınlardan şimdi yusyuvarlak bedenleri, dolgun kalçalarıyla tombul mankenlerin devr-i saltanatına intikal etmiş bulunuyoruz.
Sonuçta kadınlarımızın, kızlarımızın kilo alma stresine, diyet derdine ve anoreksiya dehşetine son vereceği ümidiyle bu gelişme memnuniyetle karşılanabilir.
Bu süreçte manken Gisele Bündchen’in işsiz kalmasını istemeyen dostları da ellerinde unlu, yağlı, şekerli mamullerle kapısını çalıp ona şöyle diyebilirler:
“Gisele bunlar senin için”!..