IŞİD'in tohumu, 2003'te ABD işgaliyle başlayan süreçte Ebu Musab ez-Zerkavi tarafından Irak toprağına düşüldü.
IŞİD'in doğumu, "Irak İslam Devleti" olarak "embriyo"laşmasının ardından 2011'de Arap Baharı'yla irtibatlı patlayan isyan sürecinde Ebu Bekir el-Bağdadi liderliğinde Suriye'de oldu.
Tohumu Zerkavi, kafası Bağdadi'dir ISİD'in…
Suriye'deki isyanın altıncı ayında Bağdadi, güvendiği adamlarını bir araştırma için bu ülkeye gönderdi. Her şey aynen dokuz yıl önce ABD işgali altına girmiş Irak gibiydi. Ortalıkta silahlı bir dolu adamın cirit attığı kanunsuz bir yer…
Bağdadi'nin gönderdiği ekibin lideri Ebu Muhammed el-Colani, Suriye'deki koşulların kendileri açısından nasıl da bereketli bir iklim oluşturduğunu sonraki yıllarda şöyle ifade etmiştir:
"Eğer devrim [ayaklanma] olmasaydı, Suriye'nin bizim için hazır olması mümkün değildi. Devrim, bütün engelleri kaldırdı ve bu mübarek topraklara girmek için yolu bize açtı" (Joby Warrick, Black Flags: The Rise of ISIS, Corgi Books, 2016, s. 345-6; ayrıca bkz., Fehim Taştekin, Karanlık Çöktüğünde – IŞİD: Din adına şiddetin dünü ve bugünü, Doğan Kitap, 2016, s. 161-177).
* * *
Bu şekilde, Suriye'de önce "Nusra Cephesi" olarak şekillenen oluşumun Bağdadi tarafından 8 Nisan 2013'te "Irak İslam Devleti" ile birleştirilmesinin ardından artık "Irak-Şam İslam Devleti" (IŞİD) adı ile kristalleşen dehşet aygıtının Suriye-Irak eksenini merkez alarak tüm dünyada yaptıklarını herkes biliyor.
Yıllar sonra bin bir güçlükle, neredeyse bütün dünyanın bir araya gelmesiyle ve Suriye'deki Kürt unsur da "koçbaşı" yapılarak bu korkunç tedhiş örgütünün "sönümlendirilmesi" sağlanabildi.
Evet, yok edilemedi, ancak sönümlendirilebildi IŞİD.
Ama şu aralar dikkat edin, hemen herkesin ağzında IŞİD dolaşıyor.
Türkiye'nin kendince YPG'den gelecek tehdide karşı başlattığı harekâtta günlerdir IŞİD adı tekrardan dillerden düşmez oldu.
Hemen herkeste "Barış Pınarı" adı verilen kanlı operasyonun bir süredir kapanmış görünen IŞİD defterini yeniden açacağı endişesi mevcut.
Bu durumda, tohumu 2003'te ABD'nin işgaliyle atılmış, doğumu 2011'de Arap Baharı'nın uzantısı Suriye isyanıyla gerçekleşmiş IŞİD'in "yeniden-doğumu" da Türkiye'nin "2019 Fetih Harekâtı" ile sağlanırsa çok şaşırmamak gerekiyor.
(Evet, "Fetih Harekâtı" diyorum; camilerde harekâta "manevi takviye"de bulunma yolunda Diyanet marifetiyle okutturulan "Fetih Sûresi" eşliğindeki dualardan hareketle.)
* * *
BBC'nin Güvenlik Muhabiri Frank Gardner'in üç gün önce BBC Türkçe'de de yayınlanan analizi yukarıdaki kaygıları besleyici yönde altı çizilmesi gereken tespitler içeriyor.
Gardner, El Kaide ve IŞİD gibi grupların hep kaostan beslendiğinin altını çizerek Türkiye'nin harekâtının IŞİD için bir geri-dönüş yaratma ihtimalinin büyük olduğunu kaydetmekte.
Zaten yukarıda belirttik, tohumu da doğumu da Orta Doğu'nun işgallerle isyanlarla kaynayan kazanında varlık bulmuş bir örgüt var karşımızda. Şimdi Türkiye'nin gerçekleştirdiği harekâtla ortaya çıkacak bir yeni istikrarsız ve kaotik ortam, YPG'nin kontrolündeki bölgelerdeki IŞİD tutsak kamplarının açılmasına bir şekilde yol açacak gibi görünüyor.
Nitekim ben bu yazıyı kaleme alırken önüme düşen haberde YPG kontrolündeki bir cezaevinden 60'a yakın IŞİD'linin kaçtığını öğreniyor, bomboş hapishanede dolaşan askerleri izliyoruz!..
İçerisine girilen bataklığın korkunçluğunu görmemek mümkün mü?!
Gardner, Türkiye hükümet yetkilileri tarafından ha bire telaffuz edilen, IŞİD toplama kamplarının harekât bölgesi dışında kaldığı şeklindeki savunmanın da ne kadar anlamsız ve geçersiz olduğunu düşündürür mahiyette şunları kaydetmekte:
"Kampların çoğu Türkiye'nin ele geçirmeye niyetli olduğu sınır kesiminin daha güneyinde kalıyor. Ancak Kürtler şimdiden, Türk ilerlemesine karşı kendilerini savunmak için daha önce kamplarda gardiyanlık yapan güçlerini kuzeye kaydırmak zorunda kalacaklarını açıkladı."
* * *
Kürt kontrolü altındaki bölgede küresel-cihatçı tedhiş örgütü IŞİD'le irtibatlı, 60 farklı dünya ülkesinden (çoluk-çocuk dâhil) 70 bin kişi gözetim altında. İki bin militan da cezaevlerinde.
Türkiye kendi ülkesindeki milyonlarca mülteciyi gerekçe göstererek ve onlara Suriye coğrafyasında (ama daha önce yaşamadıkları Kürt topraklarında) yerleşme imkânı açacağını söyleyerek başlattığı harekâta karşı çıkan Batılı ülkelere, "Kızdırmayın kafamı, açarım kapıları, postalarım mültecileri" diye heyheyleniyor.
Buna karşılık, sürdürdüğü harekâtta kendisine mukabelede bulunan YPG'nin açtığı kamp kapılarından çıkarak serbest ve aktif hale geçebilecek IŞİD'lileri kapısının önünde bulma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Ve gayet iyi biliyoruz ki Türkiye'nin IŞİD'le ilişkisi geçmişte hayli istikrarsız seyretmiştir; özellikle Suriye'de Esad rejimini yıkma hayallerinin kurulduğu "neo-Osmanlıcı" dış politik "uçuş" dönemlerinde.
Evet, IŞİD'e karşı da mücadele yürütüldü; ama örgüte ev sahipliği yapılıp Suriye'ye taze militan aktarımında güvenli bir "koridor" olunduğu günleri de gördük biz bu ülkede!.. IŞİD üzerine uluslararası düzlemde kaleme alınmış pek çok yayın, bu bakımdan dehşet verici aktarımlarla dolu.
Mesela yukarıda da referans yaptığımız Joby Warrick'in Pulitzer ödülü de kazanmış kitabında, 2012'den itibaren Körfez ülkelerinden Kuzey Afrika'ya kadar açılan yelpazede binlerce Sünni gencin "Güney Türkiye"ye gelerek oradan El Nusra ve diğer cihatçı örgütlere katıldıkları kaydedilmekte (s. 368).
Bu hiçbirimiz için sır değil: Türkiye'nin Suriye sınırı, dünyanın her tarafından Nusra Cephesi ve IŞİD'e katılmak isteyenler açısından epey bir süre "yol geçen hanı" oldu. Bunun ölçüsünü biraz daha çarpıcı şekilde örneklemek için Suriye'de IŞİD'le 10 gün geçirmiş Alman gazeteci Jürgen Todenhöfer'in kitabında aktardığı, daha önce de kaydetmiş olduğumuz şu diyaloğu tekrar paylaşalım:
"- Sizin oraya nasıl ulaşacağım?
-Türkiye üzerinden… İki sınır geçişini kontrol altında tutuyoruz. Bunlardan birinde Türkiye tarafında Gaziantep var, Suriye tarafında Cerablus… İkinci geçiş noktasında, yanlış hatırlamıyorsam Türkiye tarafında Urfa, Suriye tarafında Tel Abyad var." (J. Todenhöfer, My Journey into the Heart of Terror: Ten Days in the Islamic State, Greystone Books, 2016, s. 49-50).
IŞİD kampına ziyaret yapmak isteyen gazeteci ile onu Rakka ve Musul'da ağırlamak isteyen IŞİD'in önde gelen Alman kökenli militanlarından biri arasındaki bu telefon görüşmesi 2014 yılında gerçekleşti. Aynı yılın aralık ayında Alman gazeteci, oğlu ile birlikte Adana'ya geldi, oradan taksi ile Gaziantep'e gitti, sonra da IŞİD elemanlarınca Kilis'te alınıp ellerini-kollarını sallaya sallaya sınırın diğer tarafına intikal ettirildiler.
Aralık 2014'te Türkiye'nin Kilis kapısı IŞİD için bu şekilde hâlâ bir "güvenli-geçiş noktası" iken örgüt aynı yılın mart ayında Türkiye'deki ilk saldırısını çoktan gerçekleştirmişti bile!..
* * *
Türkiye, IŞİD için hem Suriye'ye "geçit", hem bir "hastane", hem derlenip toparlanıp moral depolayarak tekrar savaş alanına dönülen bir "çiftlik" ve/fakat aynı zamanda da muazzam bir eylem alanı oldu.
300'den fazla insan öldürdü Türkiye'de IŞİD; Reina saldırısı ve El Bap'ta ona karşı sürdürülen askeri operasyonda hayatını kaybeden askerler hariç…
O malûm deyişle, IŞİD'e de zamanında ne istediyse verdiler, sonra onunla da kanlı bir savaşa tutuştular. Bir tek, "Rabbimiz de milletimiz de bizi affetsin" demedikleri kaldı!..
Şimdi de "Kürt fobisi" eşliğinde sınırın öte yakasında vurarak-kırarak ilerliyorlar. Onlar vurdukça IŞİD kampları boşalıyor; onlar kırdıkça uyuyan hücreler uyanıyor; onlar can aldıkça üzerine ölü toprağı serpilmiş bir örgüt can buluyor.
Ne diyordu Irak'ın yanı başında bir komşu ülkede kendilerine zemin bulmanın coşkusuyla IŞİD misyonunun lideri el-Colani Suriye'deki isyan için:
"Önümüzdeki tüm engelleri kaldırdı, yolumuzu açtı."
Ne diyebilirler ileride Türkiye'nin "Barış Pınarı" harekâtı için:
"Bitmiş, tükenmiş, bîtap düşmüştük, can suyumuz oldu, bize yeniden doğuş verdi."
Eğer böyle olursa…
Rabbiniz milletiniz sizi affeder mi bilinmez.
Ama IŞİD'den hayır duası alacağınız kesin!..