İki yıl önceydi, hatırlarsınız, bir "Türkiye Malezya mı oluyor?" ya da "Türkiye Malezya olur mu?" tartışması yaşanmıştı. Malezya'da giderek baskıcılaşan İslâmi siyasal rejim, mevcut AK Parti hükümeti ile karşılaştırmaya gidilerek Türkiye üzerine gelecek çıkarsamaları yapıldı o günlerde. Bazı gazeteci ve televizyoncuların üstünkörü ve yüzeysel izlenimlerinden hareketle hayli sansasyonel ve polemiksel bir medyatik ortam oluşturuldu. Dönem, aynı zamanda "mahalle baskısı" tabiri üzerinden Türkiye'de İslâmî muhafazakârlığın toplumsal ve siyasal süreçlerde en belirleyici dinamik haline gelip gelmediğinin de tartışıldığı bir dönemdi. Mahalle baskısıyla Malezya kaygısı buluşturulup tansiyonu yüksek, polemiği bol ve seyri doyumsuz, yani medyanın arayıp da bulamadığı cinsten bir gündem, kamuoyunu haftalarca meşgul etmişti.
O zaman çeşitli tartışma platformlarında vurguladığım nokta üç aşağı beş yukarı şuydu: Gerek tarihsel, gerek kültürel, gerekse ekonomik ve coğrafik temellerde ele alındığında her iki ülkenin gidişatına ilişkin paralellikler aramanın mânâsızlığı bir yana, bırakın Türkiye'nin Malezyalaşmasını da siz Malezya'nın Türkiye'ye benzemesinden korkun!.. Bu bâbta bazı laflar etmiştim.
Basına yeni düşen bir haber, iki yıl önceki tartışmayı da, o süreçte sarf ettiğim sözleri de hatırlamama yol açtı. Bakın Malezya'da neler olmaktaymış:
"Daha bir kaç yıl öncesine kadar Türkiye'den tesettür modası ithal eden Malezya, işi büyütüp uluslararası piyasalara açıldı. Başkent Kuala Lumpur'da sadece İslami kıyafetlerin tanıtıldığı uluslararası moda festivali düzenleyen Malezyalı tasarımcılar, başta Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkeleri pazarına girmek istediklerini açıkladı. Birbirinden ilginç modellerin görücüye çıktığı defilelerde kıyafetleri Avrupalı mankenler tanıttı. Tasarımcılar, kıyafetlerde önce rahatlığı sonra tesettürü düşündüklerini söyledi" (Vatan, 8 Kasım 2009).
Gördünüz mü? Siz Malezya'dan "politik İslâm" ithal edeceğiz diye kaygılanırken sizden Malezya'ya "popüler İslâm" ihracı söz konusu olmuş! Tam da olması gerektiği gibi, eşyanın doğasına uygun biçimde...
İki yıl önceki tartışmalarda da dilimde tüy bitmiş, ama anlatamamıştım: 1980'lere damgasını vuran İran mahreçli "politik İslâm", postmodern-küresel iklim değişiminin de etkisiyle inişe, hatta (sözü sakınmaya gerek yok) "bitiş"e geçti. Yeni "iklim", politik düzen değişimi amaçlı ve siyaseten sıkı, toplumsal olarak sıkıcı, psiko-kültürel olarak da sıkıştırıcı "tayt İslâm" yerine gevşek, gevrek ve genleşebilir bir "light İslâm"ı geçer akçe kılmakta.
Freudyen "haz ilkesi"nin alabildiğine hayata geçtiği postmodern ekonomi-politik hiçbir konuda "ağırlık" kaldırmadığı için, dinde de durum bu. Alıntıladığımız haberde yer alan, tasarımlarda önce (dünyevî) rahatlığın sonra (dinî) tesettürün düşünüldüğü vurgusu, buna bir örnek aslında. Öncelik ve sonralık hususundaki bu tercih, din bağlamında "politik" olanın, "popüler" olanın ne kadar gerisinde kaldığına da işaret etmiyor mu sizce?..
Evet, tesettürün öncelikle ne "Allah'ın emri" olduğu için ne de İslâmcı bir kimlik dışavurumu için, ama "güzellik için" uygulandığı bir evreye girmiş bulunuyoruz. "Dinî olan"ı da sarıp sarmalayan bu keyf, zevk ve safa "aura"sından bir politik enerji transformasyonu gerçekleşmesi artık çok zor görünüyor. Baksanıza, "Allah'ın emri" olan tesettürü hayata geçirme yolunda, haberde belirtildiği üzere, birbirinden ilginç modeller defilelerde "Avrupalı mankenler" aracılığıyla "görücü"ye çıkıyormuş! Eh, daha ne olsun! Tesettürden ilahî murad, örtünme, yani "mahremiyet" iken onu alabildiğine "aleniyet" saçan, yani teşhir unsuru bir meta haline getirmişiz maşaallah! Tabii postmodernitenin bir diğer niteliğinin, "mahremiyetin sonu" olduğu saptamasını da buraya saplamak gerekiyor.
Malezyalı tasarımcıların Türkiye'den aldıkları tesettür modasını dünyaya satma derdinde olduklarını bildiriyor ya haber, bu demektir ki yakında Türkiye'ye de bu kreasyonlar girebilir. Yani bir bakıma "Malezya kâbusu"muz gerçek oluyor. Ama bırakın onu da "Tekbir Giyim A.Ş." düşünsün canım, size ne?!
Geçen haftaki yazımızın kapanışını "Boşanmak İstiyorum", "Başkasını Seviyorum" gibi meşhurluk heveslilerine yönelik bazı yeni şov-yarışma başlıkları önererek noktalamıştık. Aynı minval üzere yeni programlar önermeye bu yazıdan çıkan daha taze esinlenmelerle devam edelim: "Tesettür Star", "Saklı Güzellik", "Bir Hûrisin Sen" ve nihayet, Peygamber'in sözüne istinaden, "Allah Güzeldir, Güzeli Sever"...