Nâzım'ın çok sevdiğim bir şiirinden şu dizeleri paylaşayım önce:
"Dünyayı telaşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahbeliği,
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
çoğu katıksız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
ne böylesine hür…"
Bir yazar için de 'mihenk taşı' okurdur. Çalışarak, kafa yorarak, inanarak yazdıklarınızın vurulacağı mihenk, okurlarınızın görüşleri, tepkileri, yorumlarıdır.
Ve okurlarınızın mihengine vurduğunuzda yazdığınız şeyleri, eğer çoğu katıksız çıkabiliyorsa bu elbette sizin için de bir "Ölsem de gam yemem gayrı" noktasıdır.
Böyle bir noktaya beni getiren geribildirimler şükür ki sıklıkla ulaşıyor. İşte onlardan biri, geçen hafta bugün kaleme aldığım ve CHP'nin CNN Türk'e yönelik ekrana çıkmama kararını değerlendirdiğim "Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!" başlıklı yazıma ilişkin olarak geldi.
Kendisinin ricası üzerine ismini zikretmeden aşağıda mektubunu aktaracağım avukat okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin uzun iktidar döneminde yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor. Yazdıklarını okurken Türkiye'de İslam'a referansla sürdürülen dindar-muhafazakâr siyasetin onu benimseyen insanlarımız açısından bir 'kurtuluş rüyası' olmaktan çıkıp nasıl bir 'iktidar kâbusu' haline geldiğini fark etme yolunda kristal mi kristal veriler de beliriyor önümüzde.
Elbette okurumun radarına CHP de takılıyor ve bu parti açısından yapıcı mahiyette eleştirel tespitler de mektupta yer alıyor.
Bu doğrultuda herkes için okumakta fayda olduğunu düşündüğüm mektubu için kıymetli okuruma bir kez daha teşekkür ederken sizleri onun yazdıklarıyla baş başa bırakıyorum!..
* * *
"Tayfun Bey merhaba,
2. Dünya Savaşı Almanya'sında Goebbels'i anlatan yazınızı okudum. Verimli ve uzun olmasına rağmen sürükleyici bir yazı. Maalesef günümüzde Goebbels'i bilen veya hatırlayan yok.
Eski Refah Partili, yeni Ak Partili biri olarak Sabah, Hürriyet, Milliyet, Star ve niceleri el değiştirdiğinde sevinmiştim. Zira hakikaten Beyaz Türklerin gazetesiydi onlar.
'411 el kaosa kalktı' manşetini veya Refah-Yol döneminde militer güçler ve sendikalarla iş birliğini hatırladıkça 'şükür' diyordum. Buradan bir çıkarımda bulunacak olursak 'sevinme' nedenim, bu gazetelerin yasa dışı güçlerden uzak kalacak olmasıydı.
Lakin beklenen olmadı. Gazeteler gazetecilik görevini yerine getirmez oldu. Her gün Goebbels medyası gibi koro halinde 'Her şey mükemmel efendim' şarkısı söyleniyordu. İktidarın şımarmasına, dolayısıyla bireyin adam yerine konulmasına set çeken, vatandaşı sürü olarak gören bir medya… Kitleler bu medya ile şekillendirilir oldu; tabii sosyal medyadaki takviyesini de unutmamak lazım. Öyle ki 'Memlekette hiç mi olumsuz bir şey yok' diye düşünür olduk. Medyaya göre demokrasi, insan hakları, ekonomi, imar, vergi, adalet, emniyet hepsi tıkırında idi.
Ama atlanan bir şey var; 'köylü Mehmet Amca'nın feraseti.
Okumuşundan esnafına, işçisinden profesörüne varana kadar herkes gördü ki koro halinde bir medya tat vermiyor. Tam tersine YouTube'daki aykırı kanallar izleniyor, bir zamanlar marjinal kabul edilen Cumhuriyet, Sözcü, Odatv okunuyor. Hem de kimin tarafından biliyor musunuz? Muhafazakârlar tarafından…
Düşünen, muhasebe yapan herkes yaratıcılık, eleştiri, fikir, cesaret bekliyor medyadan. Doğruya doğru eğriye eğri denmesini istiyor. Belki fazla bir beklenti ama habere ulaşmak isteyen insanlar gazeteden ziyade turnusol kâğıdı kadar doğruları görmek istiyor.
İki yıl evvel bu yazıyı yazsanız eleştirirdim, ancak şu an eleştirmek mümkün değil, tam tersine büyük oranda katılıyorum.
Gelelim katılmadığım kısma: Halkın değerlerini savunan bir parti olamadı CHP; laikliği örtüye düşmanlık olarak algıladı.
Nasıl ki dindarın hakkını gözetmek dindarlık anlamına gelmiyorsa, demokrasi için savunuluyorsa, örtülünün hakkını savunmak da demokrasinin gereğiydi.
Böyle sembolik ritüellere takılıp millete düşman edasını kendisi yarattı. Aşırılık ile mücadele sandı bunu.
Yöneten ve yönetilen ayrımını yapamadı. İçki içmeyeni adam yerine koyamadı.
Bir taraf nasıl diğerini 'abdestsiz gavur' niteliğinde görüyorsa, diğeri de onu hep 'kandırılmış yobaz' olarak gördü.
Ne var ki son dönemde iktidar partisinin ağır hataları CHP'ye halka yaklaşma fırsatı doğurdu. Uzun yıllar süren iktidar kovalamacası belki ulaşılabilir hedef olarak görülmeye başlandı ve Mansur Yavaş gibi, Ekrem İmamoğlu gibi değerler ortaya çıkarıldı; tabii ağır bir medya saldırısı altındalar...
Yazınız için teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum."