Tayfun Atay

02 Ekim 2011

Dörtte iki taraf

Haber kanallarında tartışma programlarının yeri, halihazırda eğlence kanallarında realite-şovlarının yeri neyse o.

Haber kanallarında tartışma programlarının yeri, halihazırda eğlence kanallarında realite-şovlarının yeri neyse o.


O yüzden bunlara ‘tartışma-şov’ dense de yeridir. Her hafta değişik uzman konuklarla gerçekleştirilenlerin yanı sıra bir de sürekli aynı kadroyla ifa edilenleri var bu programların... Bazıları hayli kepaze, diğerleri daha sofistike, ama yapılanma hepsinde aynı. Farklı görüşlere sahip sayılan isimler güncel konular üzerine birbirine muarız modda tartışıyor. Yeni sezonda bu türden bir program da CNN Türk’teki ‘Dört Bir Taraf’...


Dört kişilik kadrodaki isimlerden üçü , Nazlı Ilıcak, Nagehan Alçı ve Enver Aysever, önceki sezonda da benzer programlarla ekrandaydılar. Dördüncü isim, Altan Öymen, bu türden değil, ama konuk kabul edilen tartışma programlarından, ondan öte basından ve politikadan bilindik isim. O, hem bir ‘ağır top’, hem de (galiba herkes hemfikir) ‘atışma’nın kaçınılmaz olduğu böylesi formatlar için ‘ağır’ bir isim... Akıştan hemen anlaşılıyor. Ağızdan söz kapma ustası Ilıcak da, saniyelik söz hakkını kimseye yedirmeme yırtıcılığındaki Alçı da, zaten sunuculuktan gelen Aysever de programı domine etme yolunda yarışırken Öymen arada kaynıyor.


Kuşak devamlılığı


Lâkin esas sorun bu değil. ‘Dört Bir Taraf’, birbirinden farlı görüşlere sahip dört ismi bir araya getirdiğini iddia ediyor. Buna göre Ilıcak mufazakâr demokrat, Alçı liberal demokrat, Öymen sosyal demokrat ve Aydemir de sosyalist (mutlaka ki o da ‘demokrat’)... Eğer bu ‘fikrî tefrik’in biraz suni olduğuna dair önsezi ve ön-izlenimlere sahipseniz, yanılmadınız! Diyaloglar, sizi doğruluyor.


Her ikisi de CHP’ye meyyal Öymen ve Aysever karşısında her ikisi de AKP’ye mültefit Ilıcak ve Alçı, programın aslında dört kutuplu değil, iki kutuplu olduğu gerçeğini hemen aksettiriyorlar. Yani ortada ‘dört bir taraf’ yok, ‘dörtte iki taraf’ var. Üstelik her iki ‘taraf’ta ‘kuşak devamlılığı’ da var. Aysever’le Alçı’yı Ilıcak ve Öymen’in (sanırım ikinci kuşak da değil) üçüncü kuşaktan ‘replika’sı saymak çok yanlış olmaz.


Bir de dengesizlik var. ‘Kamplaşma’, toplumsal cinsiyet farkıyla temayüz etmekte. Sosyal(ist) demokratlarımız ‘erkek’, kapitalist demokratlarımız ‘kadın’... Hiç olmazsa ‘dörtte iki taraf’ kendi içinde ‘karma’ cinsiyet yapılanmasında olsaydı! Çünkü, ne derseniz deyin, cinsiyet lehçesi, ‘kadın dili’, ‘erkek dili’ diye bir şey var; dolayısıyla burada bir denge sağlama hususunda hassasiyet gösterilmesi gerekirdi.


Türkiye’nin en yakıcı politik sorununun öznesi olan Kürt hareketinden kimse yok; mevcut iktidarı dolaylı değil doğrudan temsil edecek İslâmî entelijansiyadan kimse yok; ne kadar irtifa kaybetmiş olsa da hâlâ kenara itilemeyecek Türkçülüğün kalem erbabından da kimse yok. Sonuçta ülkedeki siyasî tarafları temsilden uzak, bir zamanların artık çoktan aşılmış ‘Altı Ok’ - ‘Kırat’ ikiliğini (ikinciyi ışıldatan bir ‘Ampul’ eklenmiş vaziyette) hatırlatan bir program var ortada. Meşhur deyiş ters dönmüş, ‘yeni köye eski âdet’ gelmiş yani...