Haldun Taner'in dev eserini ekrana saygın şekilde taşısa da Çağan Irmak'ın dizisinin gecekondu hikayelerine karnı tok seyirciyi cezbetmesi kolay olmayacak.
Çağan Irmak sinema ve televizyonda verdiği ürünler (‘Mustafa Hakkında Her Şey’, ‘Issız Adam’, ‘Çemberimde Gül Oya’) destansılaşmış bir isim. Şimdi, ‘destan’ yazmak yerine, yazılmış bir ‘destan’ı kendince anlatma işine soyundu. Haldun Taner’in ‘Keşanlı Ali Destanı’ onun yorumuyla geçen hafta ekranda başlangıç yaptı.
Bir tiyatro müzikalinden, ‘müzikalite’si ayıklanmış bir drama dönüşerek karşımıza gelen dizi hakkında ilk intibamız ‘muhtelif’! Yani, hem çeşitli hem de çelişik duygu ve düşüncelerle yüklüyüz. Bir kere Türkiye’nin sanat-edebiyat dünyasının abide bir ismini yine abide bir eseriyle popüler kültür kulvarına taşımak saygın ve gözüpek bir girişim. Geniş seyirci kitlesi, bir memleket değerinin adını belki ilk defa bu diziyle duyacak. Bu takdim, takdire değer…
Bununla birlikte sorunlar var. Malûm, program ve dizilere yaklaşırken bizim temel ölçütümüz ‘izlenme oranı’ değil, ‘insanlık oranı’… Lakin ‘insanlık oranı’ yüksek dizinin yaşaması da izlenme oranına ne yazık ki bağlı. Seyircinin ‘tematik’ olarak bildiği, tükettiği, doyduğu kurgular bu bakımdan ciddi bir riskle karşı karşıya.
Reyting canavarı
1964’te topluma merhaba demiş müzikal, o dönem için hayli taze bir olguya dayanarak gecekondu ve ‘sosyete’, yani gözü açılmamış kent yoksulluğu ile sonradan görme kent soyluluğu arasında bir etkileşim hikâyesini toplumcu tınıda anlatmaktaydı. Bu hikâye hem Türkiye’nin şimdiki toplumsal formasyonunda aşılmış hem de televizyon seyircisi açısından fazlasıyla işlenmiş durumda.
Çağan, edebi-sanatsal ürünü (‘Yaprak Dökümü’, ‘Aşk-ı Memnu’da olduğu gibi) şimdiki zamana taşıyıp, ‘bozumlar’la çekicilik yaratmayacak kadar da terbiyeli. Ustaya-esere saygı çerçevesinde hikâyenin orijinalinde aynen geçtiği halde ve yerdeyiz. Güzel de işte bu, dizinin seyirciye demode geleceği endişesi yaratıyor bende. Allahtan çok iyi niyetli bir oyuncu kadrosu var. Hele Nejat İşler’in (‘Ali’) varlığı, çalışmanın ‘reyting canavarı’ karşısında kanının son damlasına kadar mücadele edeceğine kuşku bırakmıyor.
Tempo şimdilik düşük, ama hikâye bilindiği üzere, önümüzdeki haftalarda yükselecektir. ‘Reyting avcılığı’ uğruna daha ilk andan gürültü, patırtı, entrika, kumpas, komplo, gizem, gerilim pompalayan ticari kafalardan da değil Çağan… Dolayısıyla her halükârda riski göze almış görünüyor. Yine de alabildiğine gözü açılmış, kır-kent kültürel geriliminden, ‘gecekondudan insan manzaraları’ndan bıkmış ve ‘Keşanlı’ gibi kahramanlara doyup ‘anti-kahraman’lara alışmış günümüz seyircisini diziye mümkün mertebe nasıl çekebileceği gibi bir derdi olması lâzım. Dolayısıyla hikâyeyi bozulmaya uğratmaksızın ‘güncellik’le titreşimli modifikasyonlar gerçekleştirebilir kurguda. ‘Epik’ olana biraz ‘fantastik’ öğeler katabilir. Böylece ‘Keşanlı’yı televize popüler kültür tefsiriyle de kalıcı bir esere dönüştürebilir. Zor, ama imkânsız değil.
Evet, düşünce ve duygulardaki ‘ihtilaf’a burada son verip izlemeye devam diyoruz.
(Radikal - Hayat)