Akif Beki’nin Akit gazetesinin “Sapkınların Netflix tuzağı” başlıklı haberini haklılaştıran yazısını, şu ara çok tartışılan “internet yayıncılığına RTÜK denetimi” bağlamında değerlendirmeyeceğim.
Kimilerinin yaptığı gibi, bu yazısıyla Beki’nin böylesi bir çağdışı bürokratik müdahaleye çanak tuttuğunu da işaret ve iddia etmeyeceğim. Zaten o da müteakip bir yazısında bu konudaki tavrının böyle olmadığını netleştirdi.
Ben Akif Beki’nin, aslında Netflix’le sınırlı olmayan, bu yayın kuruluşu bünyesinde sunulanlar dışında başka pek çok film/dizi içeriğinde de kendini gösteren "eşcinsellik" teması ve bu temanın işlenişindeki artışa dair söylediklerini sorunsallaştıracağım.
Mezkûr yazısındaki (“Netflix, Akit’e hak verdiriyor!”) dil kullanımına itiraz edeceğim.
***
Kendisi ile belli ölçüde bir hukukum ve muhabbetim olduğu için hitabımdan rahatsız olmayacağı ümidiyle şöyle başlayayım:
Sevgili Kardeşim Akif, “İster insan doğasına aykırı bir sapkınlık, ister anlayış gerektiren bir hastalık olarak görün” dedikten sonra, “eşcinsellere şiddet desteklenemez” desen de özgürlükçü, demokrat, hak-savunucusu ve homofobi-dışı bir pozisyondan konuştuğuna kimseyi ikna edemezsin.
“Eşcinselliği”, daha doğrusu LGBTİ+ kültür ve kimlikleri, kimsenin ne “insan doğasına aykırı bir sapkınlık” ne de “anlayış gerektiren bir hastalık” görme hakkı var.
Eşcinsellik ne hastalıktır ne de sapkınlıktır. Böyle (hastalık veya sapkınlık) “görmek”, bizi nerelere götürür, bunu sen tahmin edemezsen hiç kimse edemez.
Hatırla Hitler’in de Yahudileri nasıl “hastalıklı” gördüğünü, düşündüğünü, saydığını Akif, hatırla!
Bu doğrultuda, Yahudilerle birlikte aynı kefede çok sayıda çingene, eşcinsel ve engelliyi de nasıl katlettiğini Nazilerin, hatırla Akif, n’olur hatırla!..
“Eşcinsellik”, sapkınlık değil farklılık, hastalık değil sağlıktır Akif.
Yazdığın yazı bir tek Akit’in hoşuna gitmiştir Akif.
***
Daha önemlisi ve vahimi, sen öyle cümleler kurarsan, birileri de şöyle cümleler kurabilir Akif:
“İster Yahudilik bir sapkınlıktır diye düşünün, isterse hastalık, onlara yapılan katliam yine de kabul edilemez…”
Ya da, bu beni bile kesmedi, şöyle diyenler olursa ne yapacaksın Akif:
“İster bütün Müslümanları Bin Ladin görün, isterse İslam eşittir IŞİD diye düşünün, İslamofobi kabul edilemez.”
Böyle ifade olur mu; bu cümleler, sonlarına eklenen “kabul edilemez” eklerine bakılıp da mazur görülebilir mi, hayır.
O yüzden senin sözlerini de mazur görmek çok zor Akif!..
***
Tanıdığım-bildiğim kadarıyla bir “muhafazakâr-demokrat” olarak senden böylesi “hastalık”, “sapkınlık” gibi homofobik başlıkları "ister öyle düşünün ister böyle" demeksizin, “kategorik” olarak reddetmeyi beklemek çok mu Akif?..
Tekrar ediyorum, “eşcinsellik” ne sapkınlık ne de hastalıktır; "öyledir-böyledir" diye düşünmek de yanlışlık ve haksızlıktır.
LGBTİ+ kimlikler, yekpare değil “yelpaze” olan ve sabit de değil akışkan olan insan cinselliğinde farklı yönelimlerdir.
Ve “insani olan hiçbir şey bize yabancı değildir”.
Sana da olmamalı, olmamak gerekir Akif!..
***
Bahse konu yazını çok üzülerek okudum. Diyorsun ki o güzelim La Casa de Papel’in bile “zorlama eşcinsellik” propagandasıyla tadını kaçırmış Netflix’in dizilerinde-filmlerinde eşcinsellik özendiriliyor, kurguya yedirilip teşvik ediliyor, normalleştirilip sıradanlaştırılıyor.
Ah Kardeşim, yaptığın şu değerlendirmenin bir “seçicilik”ten; kültürel, ideolojik, hatta politik bir “heteroseksist seçicilik”ten kaynaklandığını keşke söylemek durumunda kalmasaydım!
Bir dönem sokaklarda, kafelerde, kampüslerde başörtülü genç kadınları görüp, “Bunlar da her yere doluştular, sonumuz kötü” diyen gözlerin ve zihinlerin ideolojik-kültürel-politik seçiciliğinden hiç de farkı olmayan bir yargıda bulunduğunu keşke düşünmek durumunda kalmasaydım!..
La Casa De Papel
Akif, nasıl ki başörtülü kadınların bu ülkenin sokaklarında-üniversitelerinde görünürlük kazanması “onların her yere doluşması” demek değilse;
Bu, başörtüsünün özendirilmesi, teşviki anlamına alınamazsa;
Ve başörtüsüz-tesettürsüz kadınlar da tesettürlülerle birlikte ideolojik-kültürel-politik seçicilikten uzak gözlere pekâlâ görünebiliyorsa;
Sözünü ettiğin dizilerde de homoseksüel ilişki görüntüleri, sahneleri, temsilleri kadar heteroseksüel ilişkilerinki de var. Kendini bir “homoseksüel”in yerine koy; bir LGBTİ+ bireyle duygudaşlık kurarak izle, eminim fark edeceksin!..
LGBTİ+ kültürün söylem ve edimi, bizim buralarda genel-geçer bir lanetleme ile karşılanmasının sonucu olarak bize göre alışılmadık ölçüde/ölçekte sahneleniyor o sözünü ettiğin yapımlarda… Ve o yapımların üretildiği diyarlarda LGBTİ+ haklarında kat edilmiş mesafe, elbette homofobi tümden tarihe karışmamış olmakla birlikte, çok büyük.
Bu doğrultuda heteroseksüalite karşısında eşit ağırlıklı bir homoseksüalite temsili, yadırganıp olağan-dışı sayılıyor ve ondan rahatsızlık duyuluyor bizim bu topraklarda.
Ama işte, Akit’i anlıyoruz da seni anlamakta zorluk çekiyoruz Akif!..
***
Dizilerin bizleri bir şeylere özendirdiği iddiası da çok tartışmalı Akif.
Kurgu hayata dayanır, yaşananlardan çıkar.
Bu dizilerin yapıldığı toplumların kadın-erkek ilişkilerinden, ergenler-arası ilişkilere, ergen-yetişkin ilişkisine, aileye, evliliğe, cinselliğe, arkadaşlığa ve sevgiye kadar hayatlarında ne varsa olgu ya da sorun olarak… Biz bunların kurgunun kuralları içinde fantastik sunumlarını izliyoruz.
Sex Education
Ve dediğim gibi, oralarda “eşcinsellik”, azımsanmayacak bir kamusal normalliğe, olağanlığa ve meşruluğa kavuşmuş durumda. O kurgularda karşımıza çıkan “yoğunluk” bununla bağlantılı.
Buna karşılık sen, eşcinselliğin Netflix marifetiyle “normalleştirilme” ve “sıradanlaştırılma”sından rahatsızlıkta Akit’çilerle buluştuğunu söylüyor gibisin Akif…
Ne demek istiyorsun, açık konuş, eşcinsellik “anormal” midir?
Eşcinsellik sıra-dışı mıdır?..
***
Niyet okuma yapmamaya çalışıyorum, ama Akit’in “Sapkınların Netflix tuzağı” başlıklı haberine binaen kurduğun şu cümleye baksana:
“‘Eşcinsellik propagandası diz boyu, hangi dizisini açarsanız sansürsüz bir özendirme akıyor, çizgi filmlere kadar bulaştırdılar, nasılsa denetleyen yok, eşcinselliği olağanlaştıran sahneler fütursuzca sergileniyor’ dediği kadar var hani Akit’in.”
Akif, eğer Akit’in dediği kadar varsa sana göre; yani “eşcinselliği olağanlaştıran sahnelerin sergilenmesi”nden sen de mustaripsen, o zaman söze “ister insan doğasına aykırı bir sapkınlık, ister anlayış gerektiren bir hastalık görün” diye girme Kardeşim!
Eşcinsellik Akit gibi senin için de olağan değilse, o zaman doğrudan eşcinsellik sapkınlıktır, hastalıktır de Kardeşim!
Ya da zikrini, fikrini ve hissini eleştirel ve “özdüşünümsel” çerçevede yeniden gözden geçir Kardeşim!
Çünkü eşcinselliği olağan-dışı, normal-dışı, sıra-dışı sayarken, Akit’in ekmeğine yağ sürüyor, onu normalleştiriyor, olağanlaştırıyor, parlatıyorsun.
Muradın bu mudur, zannetmiyorum.
Yapma böyle…
Sen, bu olmamalısın Canım Kardeşim!..
Orange is the New Black