Tarhan Erdem

18 Mayıs 2016

Tek adam yönetimine girdik!

Yeni parti kurulamadan tek adam yönetimi devam ederse, siyasette umut kalmaz. O durumda halk bir yol bulur!

Evet her gün içimiz daha çok yanıyor; daha çok yurttaşımız can veriyor; çevremizi yalanlar örtüyor; insanlık vicdanında karardık.

Altı yıl önce Sayın Erdoğan, iktidarını yaşam boyu sürdürmeye karar verdiği için bu haldeyiz.

Oysa iktidarını uzatmanın çaresini demokraside arasaydı bu günleri o da biz de yaşamayacaktık!

Parti tüzüğündeki “üç dönem” kuralını değiştirseydi, parti başkanlığı ve başbakanlığını, bugün sürdürebileceğinden daha uzun zaman sürdürebilirdi.

Sayın Erdoğan, demokrasi dışına çıkmanın yanlışlığını görebilirdi. Evet görebilirdi, göremedi, O “yolunda” ilerliyor! “Başka yollara” düştü, bu duruma geldik!

Bu yola 12 Haziran 2011 seçimiyle girildi. Yol, tek adam yönetimi yoluydu. Bu yolu 3 aşamada tanımlıyorum:

1-    Tek adam yönetimine hazırlık dönemi

2-    Tek adam yönetimine geçiş dönemi

3-    Tek adam yönetimine giriş dönemi.

Tek adam yönetimine hazırlık dönemi 12 Haziran seçimleriyle; geçiş dönemi 10 Ağustos Cumhurbaşkanı seçimleriyle; giriş Dönemi 4 Mayıs 2016 tarihinde hükümetin Cumhurbaşkanı tarafından azliyle başlamıştır.   

Hazırlık döneminde, Cumhurbaşkanlığı seçimi kanunu tasarlanıp çıkarılmış (Ocak 2012), Cumhurbaşkanı adaylığı örgütlenme ve propaganda planlanmış, ilk testleri yapılmıştır.

Dönemin son yılı 2013 yazından başlayıp seçim gününe kadar seçim çalışmalarıyla geçmiştir.

Bu sürede, seçmene halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının her konuda görüş sahibi olduğu ve bu görüşlerin milletin bütününün yanında bulunduğu algısı yaratılmaya çalışılmış ve başarılı olunmuştur.

AK Parti Genel Başkanı Erdoğan iş bilir, çalışkan bir aday olarak tanıtıldığı bu dönemde sayısız konuşma yapmıştır.  

 “Tek adam yönetimine geçiş dönemi” başında seçimi kazanan Sayın Erdoğan anayasanın 101’inci maddesinin son fıkrasındaki, “cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişkisi kesilir ve TBMM üyeliği sona erer” hükmünü yok saydı; AK Parti üyeliğini bırakmadığı gibi, AK Parti’nin “en genel başkanı” yetkisini korudu.

Sayın Erdoğan seçim sonrasında toplanan AK Parti Kongresi’ni AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmayla açtı, genel başkan adayı belirledi, yönetim kurulu seçiminde liste dağıttı.

AK Parti Genel Başkanı seçilip Cumhurbaşkanı tarafından Davutoğlu başbakan tayin edilinceye kadar Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan’dı.

Bu dönem boyunca;

İktidar partisini yazılı kuralları yok sayarak; usulen de olsa seçilmiş yöneticilere ve kurullara bir nebze saygı göstermeden yönetti;

“Sorumsuz” durumunu koruyarak anayasada yazılı yetkilerine, yenilerini ekledi;

Denetlenemez ve tartışılamaz harcamalarını arttırarak sürdürdü; 

 Bu dönemde, iktidar partisi başkanı ve genel yönetimi önce Cumhurbaşkanı’na karşı sorumludur

Başbakan’ın ve Bakanlar Kurulu Sözcüsünün açıkladığı hükümet kararlarına karşı görüşünü açıkladı; bakanların uluslararası toplantılarda devlet adına verdikleri sözleri, kendisi veya “Cumhurbaşkanı sözcüsü” ağzından iptal etti;

Meclis gündemine ve Meclis kararlarına müdahale etti;

Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve yüksek yargı organları kararlarını eleştirdi ve yönlendirdi; dosya ve sanık belirterek mahkeme kararlarına müdahale etti!

Son olarak görevi ve yetkisi olmadığı halde Başbakan’ı ve hükümeti, yerine kimi tayin ettiğini belirtmeden azletti.

Herkesin bildiği hükümetin azline ait kararname, Resmi Gazetede yayımlanmadı, Meclise bildirilmedi.

Yeni Bakanlar Kurulu atanıncaya kadar azledilen Başbakan’ın göreve devam etmesi Cumhurbaşkanınca uygun görülmüş olmalı ki Davutoğlu Başbakan gibi ortalıkta dolaştı.

Hükümetin istifası, yenisi seçilinceye kadar göreve devam etmesi işlemlerine ait kararnamemeler de Resmi Gazete’de yayımlanmadı, Meclis Başkanlığı’na da bildirilmedi, istifayla ilgili bir kayıt Meclis tutanağına girmedi! 

İktidar partisinin yeni başkan adayı “Temayül Eğilimleri Oyunu” oynandıktan sonra Cumhurbaşkanlığınca AK Parti kongresi öncesinde açıklanacaktır.

Bu aday dışında başka bir aday da olmayacaktır.

Açıklanan bu aday, bütün delegelerin imzaladığı önergeyle başkanlığa sunulacak ve seçilecektir.  

Aynı oturumda, Cumhurbaşkanlığınca hazırlanan liste MYK ve MKYM olarak  seçilecektir.

Seçilen genel başkan hükümeti kurmakla görevlendirilecek ve Cumhurbaşkanı’nın hazırlayacağı yeni Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı’nca atanacaktır.

Başbakan’ın azliyle başlayan ve bugüne kadar devam eden olaylar, tek adam yönetiminin açıkça başladığı ve yeni bir döneme girildiğinin tescili olmuştur.

 Erdoğan AK Parti üyeliğini bırakmadığı gibi, AK Parti’nin ‘en genel başkanı’ yetkisini korudu

4 Mayıs’ta Türkiye’de, tek adam yönetimine giriş dönemi başlamıştır.

Bugün Türkiye’de, anayasanın 112’nci maddesinde yazıldığı gibi; Başbakan’ın “bakanlıklar arasında işbirliğine sağladığı” ve hükümetin “genel siyasetinin yürütülmesini gözettiği”; Bakanlar Kurulu’nun “bu siyasetin yürütülmesinden birlikte” ve her bakanın “başbakana karşı” ve ayrıca “kendi yetkisindeki işlerden ve emri altındakilerin işlem ve eylemlerinden de sorumlu” bir idare yoktur.  

Bu maddede yazılı ilke yerine konulmakta olan,  yürütmenin yeni ve fiili temel ilkesinin ne olduğu belirsizdir.

Bu dönem, anayasanın cumhuriyetin temel organlarını tanımlayan 75-113 numaralı maddelerinin özünün yok sayıldığı bir dönemdir. Artık Bakanlar Kurulunun “Görev ve Siyasi Sorumluluk” başlıklı 112’inci maddesinin anlamı kalmamıştır.

Bugünkü dönem, her yetkinin sorumsuz Cumhurbaşkanı’nda bulunduğu, başbakan ve bakanların Cumhurbaşkanı’na karşı fiilen sorumlu kılındıkları, Meclis’in Bakanlar Kurulu’nu ve bakanları denetleme yetkisinin bulunup bulunmadığının belirsiz olduğu bir dönemdir.    

Bu dönemde, iktidar partisi başkanı ve genel yönetimi önce Cumhurbaşkanı’na karşı sorumludur.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde, iktidar partisi genel başkanı ve MYK’sı da halka sunulmuş olacaktır.

Bu dönemde, ceza ve seçim kanunlarının pek çok hükmü, eşitlik dışına çıkıp geniş biçimde yorumlanarak, zulüm aracı haline dönüşecektir.

4 Mayıs’ta başlayan dönem, siyasal hayatın hiçbir kademesinde eşitlik olmayan kuralsız kişiye bağlı bir dönemdir.

Bu dönemde yurttaşlar sadece Cumhurbaşkanı’nın gerekli bulduğu tanımlanmamış isteklerini duymakta ve icra edildiğini görmektedirler.  

Tek adam yönetimi başlamıştır.

Şimdi yeni siyasal parti bekleme dönemindeyiz!

Eğer başarılı olunmaz, yeni parti kurulamadan tek adam yönetimi devam ederse, siyasette umut kalmaz. O durumda halk bir yol bulur!