Olağanüstü Hal kapsamında alınacak tedbirlerle ilgili bir KHK (Kanun Hükmünde Kararname) yayımlandı ve yürürlüğe girdi.
Pazar gazeteleri, KHK’nin hükümlerini ayrıntılarına kadar verdiler. KHK’nin hükümlerinin anlamı üzerinde durmak istediğimden, gazetelerin KHK hükümlerini tanıtmış olmaları işimi kolaylaştırdı.
Bu yazıda, devlet örgütümüzün ve kamu personelinin tamamını ilgilendiren 12 Maddelik KHK hükümlerinden bazılarını kaydedecek ve sonra Kararnamenin genel yaklaşımını, özünü değerlendireceğim.
KHK’nin amaç ve kapsamı: 1’inci maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Olağanüstü hal kapsamında, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
KHK’nin ikinci maddesinin (1)’inci fıkrasıyla, ekli listelerde adları yazılı kurumlar (1341 kurum) “kapatılmıştır.” Maddenin (2) fıkrasında kapatılan kurumların hazineye devir işlemlerine dair esaslar ; (3)’üncü fıkrasında da, listelerde yazılı olmayıp da Bakan onayı ile kapatılacak kurumlarla ilgili işlemler düzenlenmiştir.
KHK hakkında sadece 15 Temmuz Darbe Girişimi çerçevesinde alınacak tedbirlerle ilgili usul ve esasların ele alındığı algısı yaygınlaştı; oysa KHK’de açık ve bilinçli biçimde, “terörle mücadele” ile “Darbe Girişimiyle Mücadele” ayrı ayrı sayılmıştır. Getirilen tedbir, esas ve usuller, sadece Darbe Girişimi ile mücadele için uygulanmayacak, “terörle mücadele” için de uygulanacaktır.
Terör çerçevesinde uygulanacak bir kanun bilindiği gibi vardır: Terörle Mücadele Kanunu (TMK).
Yeni KHK’yi ve TMK’un başlıklarını yanyana birlikte okuduğumuzda, geldiğimiz yerin muğlaklığı ve bir çok şeyin bilinmezliği de ortaya çıkmaktadır: Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ve Terörle Mücadele Kanunu! Yani, Evvelki günden beri terörle mücadele “olağanüstü hal” içinde, Darbe ile ilgili tedbirler de Terörle Mücadele Kanununa göre yürütülmektedir.
Bu iki kanun birlikte yürürlükteyse; “Darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri görünen tedbir ve kurallar ile usul ve esasları” cümlesine ne girmez ki?
Amacın ilginç yanı, “Terörle Mücadele” ile “Darbe teşebbüsü” nü istendiğinde birleştirmesi ve ayırmasıdır.
“Darbecileri” terörist, “bildiğimiz teröristi” darbeci saydığınızda, veya aynı kanunlar içine aldığınızda, siyasal hayatın yaklaşımı, söylemi, anlayışı farklı bir yere gider.
Bu anlayışla, “Terörle Mücadele”, darbe nöbeti tutan halkın güvenini katarak sürdürülecek; “Darbeyle mücadele” sürecinde savaş tekniklerini kullanmak meşruiyet kazanmış olacaktır.
Buraya geldiğimizde, KHK’nin kapsamındaki ilgililerin kim olduğunu tanımlamak gerekir.
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …” kişi ve kurumlardır KHK’nin hedef aldıkları.
Bu tanım, 12 maddelik KHK’nin 2,3, 4 ve 5’inci maddelerinde, hemen hemen aynen tekrarlanmaktadır.
Kurum veya kişi, iki yapıdan biriyle (Terör veya FETÖ ile) üyelik, mensubiyet (ilişkili), iltisak (birleşmiş), irtibat (bağlantı), aidiyet (ilişkinlik) durumu belirlenmiş veya durum böyle “değerlendirilmiş” ise; KHK’nin kapsamı içine girecektir.
Bu tanımın içine kim sokulmaz ki? Böyle bakınca KHK’yi imzalayanların kaçı dışarda kalır? O zaman başkaydı diyebilirsiniz, ama o zamanın başlangıcını KHK’ye yazmak koşuluyla. Tanım böyle yazılınca, uygulama keyfi olur.
KHK bu dar günlerde, vakıf üniversiteleri, hastaneleri, öğrenci yurtlarını, okulları, sendikaları, vakıfları ve dernekleri değerlendirmiş ve KHK listelerine yazılarak 1341 kurum kapatılmış; on binlerce kişiye soruşturma açılmış, binlerce kişi tutuklanmış, on binlerce kişinin görevine son verilmiştir.
KHK bu sayıların artmasını sağlamak için bakanın tayiniyle komisyon kurulmasını, inceleme yapılmasını ve bakan onayı ile karar verilmesini düzenlemektedir.
On binlerce kişinin insan hakları yok sayılmış; haksızlıkların devam etmesi adeta teşvik edilmiştir.
Kararname’de yazılı kararları alan ve görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmayacaktır. Kanun anayasaya uygunsa, bu kararı ve işlemi yapan niçin sorumlu olsun ki? Bürokrasimizi cezai sorumluluklara karşı koruyan bu hükümler, suçun kabulü anlamına gelmektedir.
KHK kapsamında alınan kararlar ve işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği maddesi de bürokrasiyi koruma maddesi gibi, suçun kabulü anlayışını yansıtıyor.
Uzatmayayım, KHK hakkında kanaatim maalesef çok olumsuzdur; özetle demokrasimizi bu kanunla birlikte yaşatmak olası değildir!
1991 Terörle Mücadele Kanunu, Kürt meselesini bugünkü haline taşıdı; 667 sayılı KHK demokrasimizi nereye taşıyacak göreceğiz.
Benim bildiğim bu metni hazırlayıp Bakanlar Kuruluna sunmuş olanlar, bizim bürokrasi geleneğimize aykırı hareket etmişler, Bakanlar Kurulunu ve Cumhurbaşkanını yanıltmışlardır. Bir bürokratın bile, bu maddelerin yakın zamanda, devletimizi dar boğazlara sokacağını görmemiş ve söylememiş olması kabul edilemez.
Şimdi kararın altında imzası bulunanlara sormadan edemiyorum: Önünüze konulan tek seçenek bu muydu?