Tan Oral

22 Şubat 2021

Taksiratım…

Yazı ve çizi kabahati başkasına atmanın en güzel yoludur

Yıllar önceydi, henüz tıfıldım. Bazen dünyayı kurtarabileceğim gibi duygular eserdi içimde. Ardından, bu işin pek de kolay bişey olmadığı gerçeği hevesimi kırardı.

Zaten dünyanın da kurtulmak gibi, ne niyeti ne de ihtiyacı olduğu görülüyordu. Daha doğrusu, var mı yok mu, o da pek belli değildi. 

Bazen de, ya varsa kuşkusu beni rahatsız ederdi, ilgisiz kalamazdım.

Ayrıca kim, kimi, neyden ve kimden kurtaracak, o da belirsizdi. Sanıyorum bütün kötülüklerin yok olacağı, sadece kendimin sevdiklerimle birlikte rahat yaşayacağı bir düzenin oluşma hayali idi, içimde duyduğum.

Dünyaya daha alıcı gözle bakmaya başlardım o zaman. Dünya da benim bu sevecen bakışlarımdan hoşnut olmuş gibi yapar, bana açılmaya niyetlenirdi.

Meğerse ne çok derdi varmış, ne kararsızmış, ne dengesizmiş, ne aldatıcıymış, sorma gitsin. Lâf aramızda, öylesine de can yakıcıymış ki, aldırma diye kulağına fısıldardım; dünya hali!..

Ama bu üstten bakış hiçbir soruna merhem olmuyordu, neler dökülmeye başladı ardından. Kavanoz dipli dünya, kıçı kırık kahpe dünya, yalan dünya, adaletin bu mu dünya vs... Derken, birden...

Karanlık boşlukta dönen küremizin herhangi bir yerine tünemiş cılız, aciz biri değilmişim de, beni yuva gibi sarıp sarmalamış ılık bir dünyada, mutlu bir bilge misali, dinginliğe varmışım.

Şanslı olmalıydım ki, Nirvana halim uzun sürmedi. Kendimi, annemden tırtıkladığım cep harçlığımı nasıl arttıracağımı düşünürken buldum. Buna yaz tatiline daha iki ay olduğu ve yan komşumuzdaki, aklımın takılı kaldığı yeşil gözlü kızı nasıl tavlamalıyım muamması gibi çok önemli konular da ekleniverdi.

Böylesi eften püften şeylerin yanı sıra, gazetelerde izlediğim resimli öykülerin ve karikatürlerin tadını çıkarırken, dikkatimi çeken politik, ekonomik, ekolojik durumlar ile dünya ahvaline ilişkin ıvır zıvır haberler de kafamı ve gönlümü doldurmaya yetiyordu.

Yaşam şartlarını değiştirecek ciddi tartışmaların yapıldığı, önemli kararlar almanın arifesinde olunduğu gibi merakımı gıcıklayan konuların muhtemel sonuçlarını beğenmemek, eleştirmek, olmazsa dalga geçmek, giderek bunu mizahi çizgide daha keyifli bir kalıba dökmek ve tadı kaçmış içimi rahatlatmak gibi istekler belirmeye başladı. Ama...

Zaten zor konuşan pısırık biriydim.Haydi al kalemi eline çiz bakalım dünya ahvalini, demekle iş bitmiyordu, olacak gibi de değildi.

Bu işi yüzümün akıyla becermek için olan biteni, kendime göre önce açıkça anlamalıydım ki çizgiyle de anlatılabilecek kıvama gelsin.

 

Nereye, ne gelsin?.. Kafa kol senkronizasyonu kulak memesi kıvamına mı gelsin, ekmek hamuru mu tarif ediyorsun?

Yazı yazmaya çabalamak, kafadaki kıvırcık arap saçını taramak gibi zordu ama içindeki curcunayı da sakinleştiriyordu. Sonra da oluşan o sayfayı, işi bittiği için avucumda buruşturup köşedeki kağıt sepetine yolluyordum. Bir filmde görmüştüm, aynen böyle yapılıyordu.

Özel ve çizel bir konuya girebilme cesaretini toplamak için, şimdilik bu kadar sululuk yeter sanıyorum. Pardon yani.

O tıfıl olduğum zamanlarımda yine de bişeyler yazıyordum, sonra yazdıklarımı okuyordum. İşte tam o sırada iki önemli hata yaptım. 

Birincisi, yazdıklarımı beğendim. İkincisi, biraz kasılmak için olsa gerek, yakınım sayılan güvendiğim birine uzattım, okusun diye. N'oldu?

N'olacak, olm sen çizgine bak, yazı senin neyine, olmamış işte, gibi argümanlarla üzerinde yazımın bulunduğu kağıdı bana geri uzattı. Etkilendim elbet, canım sıkıldı.

Meğer yazamıyormuşum demek. Bu sonuç bana kötülük, ama insanlık âlemi için büyük bir iyilik oldu!..

Uzun yıllar okullardaki ders notları dışında pek bişey yazmadım. Sadece arkadaşlarıma bolca mektup yazardım? Şimdi okuyucuya garip gelecek ama o yıllarda telefon yoktu, haberleşme yalnız mektupla, acelesi de telgraf ile olurdu.

Zaman hızla geçti. Evdeki çekmeceler, üstü çizili kağıtlarla dolup taştı, tam o sırada iPad de icad olunca, mecburen yazmaya koyuldum, arada bir de olsa...

Yazı ve çizi kabahati başkasına atmanın en güzel yoludur.

Şimdi gece yatağa vardığımda ya da sabah uyandığımda, yastığı dikleştirip, dizlerimi de kıvırınca yazarlığım depreşiyor. Sağ elimin işaret parmağı ile, sol tandanslı yazılarımı sular seller gibi ekrana sıralıyabiliyorum. Kanıtı işte şu anda okuduğunuz yazı gibi. Ne diyorsunuz?

Ne diyeyim, Allah taksiratımı affetsin.