Tan Oral

15 Mayıs 2015

Seçimler öncesi mugalata...

Güçlü sakindir, aciz olan çırpınır

N'oluyo?.. Olanlar oluyo!..

Ol  hikâyata gelince, hızla ve hülasaten şudur;

Yirminci Yüzyıl'ın ilk yarısında iki kez tekrarlanan büyük paylaşım kapışmasından sonra dünya devleri aralarında barıştılar. Dünya'ya da barış kültürü ideolojisini ihraç etmeye başladılar.

Kendileri ise siyaset, ekonomi, olmazsa silah zoruyla, geride kalan diğer ülkelerden ucuz işgücü ve bedava hammadde ithaline, sonra da bunlarla ürettikleri ürün ve silahları yine o ülkelere ihraç etmeye giriştiler.

Sonuç, gelişmiş ve geri kalmış yada üzülmesinler diye az gelişmiş diye nitelenen iki büyük küme belirginleşti dünyada.

Yirminci Yüzyıl'ın ikinci yarısı da az gelişenlerin, çok gelişenlere kafa tutma bölgesel savaşlarıyla doldu taştı. Bunlar da bağımsızlık savaşları diye yüceltildiler. Kazananı olmadı, daha doğrusu oldu ve kazan-kazan diye yutturuldu. Ama gelişenler daha çok kazançlı çıktı.

Gel zaman, git zaman, iletişimde teknolojik gelişme dünyayı küçülttü ve az gelişeni de, çok gelişeni de hanyayı-konyayı farketmeye başladı. Her iki yan da bunun böyle gitmeyeceğini gördü. Ve... harekete geçti.

Canı çok yanan ve gücü az olan, güçlünün de canını yakacak işlere girişti. Güçlüler de bunu terorizm diye adlandırdılar ve "korkmuyoruz" diye savaş naraları atıp, onu güçle bastırmaya giriştiler. (Bakınız, "Dördüncü Dünya Savaşı" yazımıza..)

Şaşılacak bir bulgu da, bu arada şu oldu; gücü yerinde olanların hayatları uzadı ve yaşlı bir refah toplumu oldular. Zayıflar çok ürediler ama çabuk öldüler ve genç bir yoksul kalabalığı’nı oluşturdular.

Şaşılacak diğer bir olgu ise, bu kümelerin farklı inançlara sahip bulunmasıydı. Zayıflar nedense hep İslâm Ümmetinden idiler. Ve şişmanlar da onlara, yoksulluk nedeninin işte bu inançları olduğunu telkin ediyorlardı.

Bu inandırma seansları işe yaramak şöyle dursun, her iki yanı da çileden çıkardı ve belden aşağı vurmaya başladılar. Yaşlı obezler genç sıskalarla baş edemeyince onların inançlarıyla alay etmeye ve onları aşağılamaya başladılar, onlar da onların belden aşağı can alıcı yerlerine acımasızca vurmaya...

Siz sayın okuyucu, bu okuduklarınızı somutlamak istiyorsanız eğer, yazının uygun yerlerine, Afganistan, Taliban, Irak, Arap Baharı, Danimarkalı çizerler, Charlie Hebdo, Teksas Dallas Muhammet karikatürleri, IŞİD, Mülteciler, Göçmenler  ve benzeri haberleri yerleştirebilirsiniz. Devam ediyorum.

Sevgili ülkemize gelince, parça bütünün özelliklerini taşır nitelemesiyle bakarsak, dünyadan ayrılmıyor. Palazlananlar ile ezilen ve inancına sarılanlar tarafından oluşturulan son doksan yıl bu örneklerle dokunmuştur. Lâfı dolaştırmadan söylemek gerek.

Gerici ilerici, dinci laik, yobaz münevver, cahil aydın, sağcı solcu, doğucu batıcı... vs. vs.. Moda deyimle söylenirse, bir kavram kargaşası içinde ezerek, ezilen dikleştikçe de darbelerle sindirilerek yıllar, yıllar geçti.

Sonunda inanç referanslı siyaset, demokratik yoldan iktidara geldi. Darbe meraklısı vesayeti geriletirken, terör estiren ezilenlerle barış yapmaya yöneldi. Derken...

Yolsuzluk ve çapsızlık yönetimi ikiye çatlattı ve ortaya çıkan iki paraleli birbirine düşürdü. Yolsuzlukların, güç marifetiyle üstü örtüldü. Çapsızlık ise berdevam;

Camgöbeği rengine frenkler turquoise derler. Turkuaz'daki Türk çağrışımı bizimkilerin dişlerini kamaştırdı. Çağlar boyu tüm dünyada kullanılan koyu renkli yol halılarını bu renge döndürdüler, bu parlak rengin üzerinde hayalet gibi dolaşıyorlar. Yılların oturmuş Türkiye amblemini turkuaz renkli tığ örgüsü dantele çevirdiler.

Kentlerde "dikkat ölüm tehlikesi" tabelalı trafolar Karagöz'ün göstermelik evine dönüştü. Kavşaklara enginar, üzüm, mısır, ibrik, köfte ve kebap heykelleri dikildi. Köprü ayaklarına minare külahı geçirildi. Olabilir, de...

Yeni yapılara, Osmanlı yada Selçuklu mimarisi olsun, emirleri bile verilebiliyor. Olabilir... Olmaz ya!..

Devletlerini koruyamamış eski askerlerin kopyalarını saray merdivenlerine dizmekle ne güç edinilir ki? Hiç!..

Osmanlı İslâm coğrafyası hayalleriyle, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu seferleri ve eski eser onarımları ve söylemleri neden bir türlü güç gösterisi oluşturamıyor?

Kültürel çap, evet gerekli ama o da yetmez, asıl olan, güç de lâzımdır. Güçlü sakindir, aciz olan çırpınır.

İşte bu söylemlerle bir sath-ı mail' den aşağı doğru kayarak Ustası ve Çömezi ile birlikte  seçimlere doğru gidiyoruz. Hayırlara vesile olsun. Âmin !...