Dört günlüğüne içine konulduğum tembelhanenin ilk gününde, sallanan sandalyeme oturmuş, ellerimi de başımın arkasına ensemde kenetlemiş, boş bir zihinle çevreme ve pencerenin ötesine bakıyordum. Zorunlu tatilin doğal gevşekliği ve keyfi ile.
Ne olduysa o anda oldu, bişey dürttü beni, ellerim çözüldü, kafamda hafif bir tıkırtı duyuldu, artık ne olduysa.
Hayırdır inşallah, kafam işlemeye mi başladı nedir. Çağcıl bir basın emeklisi olarak, bu sonuca pek de alışık değilimdir. Zaten makbul da değildir.
Ama dedim ya, oldu işte, şeytan dürttü ve düşler dünyamda kocaman bir soru işareti belirip pırıldayarak, yanıp sönerek kafamın içine küt diye düşünce, düşünce de başlamış oldu. N'oluyo yau?
Bişey olduğu yok!.. Sadece merakıma mucip oldu. Eskiden bakan'lara vekil ve başbakan'lara da başvekil denirdi. Ne oldu da, vekil gibi doğru ve anlamlı, görevin içeriğini iyi ifade edn bir adlandırma kaldırılıp, yerine bakan gibi nereye, ne zaman ve neden baktığı izaha muhtaç bir sözcük getirildi.
Kaldı ki bizim kültürümüzde birine dikkatli bakarsan, adam sana diklenir "ne bakıyorsun kardeşim, açıkta bir şey mi gördün?" gibisinden.
Gözünü dikip bakmak bir anlamda düşmanlık belirtisi de sayılır. Sadece bizde değil, diğer ülkeler için de, en azından nezaketsiz bir tavırdır.
Belki sadece Clark çeken bakışta, en azından niyet dostane sayılabilir, güzel bir hatunu kesmek için olanında. Hele bir de karşılık görürse, işte o zaman "öyle bakma bana, cahilim aklım gider" melodileri devreye girer. Konu dağıldı ama…
Dürtü devam ediyor galiba, aklıma bir fıkra getirdi. Adamın biri lokantaya gitmiş, masasında garsonun gelmesini bekliyor. Gelen giden yok. Sonunda patlamış, kim bakıyor buraya , diye kükremiş. Koşarak garson kılıklı bir gelmiş, buyrun ben bakıyorum, diyesiymiş. Bizimki kırık bir sesle yanıtlamış, ne bakıyorsun kardeşim şurada kendi kendimize oturuyoruz işte!..
Konumuza dönelim, neden vekil değil de bakan oldu adları. Meselâ milletin vekili olan milletvekili yerinde duruyor. Kadîm demokrasilerde olduğu gibi tüm milleti bir alanda toplayıp karar vermeleri istenemiyeceği için bu iş kendi seçtikleri vekillerine düşüyor. Adları da doğru konulmuş, Milletvekili.
Milleti oluşturan bireyler kazançlarının bir parçasını, yani kendi parasını yine kendine harcanması için vekil'ine teslim ediyor.
Vekil, benim paramı, kendi uzmanlığında benim yerime harcar. Ama emirlerimin yani bana verdiği sözün, anlaşmamızın dışına çıkamaz. Adıyla müsemma tam anlamıyla benim vekil'imdir. Demokratik düzenin ruhuna uygun, asıl değer yaratan üreticilerin vekilharcı sayılırlar.
Bakan, bana bakan ve beni bakıma muhtaç gören, bana sormadan para harcayan işgüzardır. Devletçi ekonomilerde bu doğal ve işlevseldir. Dolayısıyla her işime karışan, beni değiştirmeye kalkışan kasıntı bir görevlidir. Onun için ona gıcık olan çoktur.
Başvekil ve Başbakan arasındaki farklılıkları okuyucunun bilgisine bırakıyorum, ama işi zor olacak. Ne yazık ki bu iki türden biri bile ortada yok artık. Sıkıldım.
Bayram günü ahkâm kesmenin de bir haddi olmalı. Özür dileyerek, evet burada kesiyorum.
Şeker gibi iyi bayramlar diliyorum. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpüyorum, elbette mesafeyi koruyarak, hayalimde. Yine de pencerenizi açın, hava alın ama dikkatli olun, öksürük olmayın, ne gereği var ki…