Tan Oral

20 Mart 2022

"Çanakkale'den çıktım başım selâmet…"

Çanakkale Köprüsü, soğuk bir havada yapılan törenle kullanıma açıldı. Geçiş ücreti şimdilik 200 TL. Açılış törenini ve köprünün bitmiş görünümünü naklen yayınlarlada ekrandan izledik.

Gördüğüm köprü ve verilen bilgiler, memnuniyetin ötesinde tedirginlik hissi de uyandırdı bende.

Bunlardan biri, köprünün plânlanan yapım süresinden bir buçuk yıl daha erken bitirilmiş olması... Plân mı yanlış yapılmış, aceleye mi getirilmiş, zorla mı sıkıştırılmış, yoksa bu nedeni belirsiz sonuç için baskı mı yapılmış, nedir? Bu bir…

Diğeri köprü ayaklarının yüksekliği ve köprü açıklığı hakkında verilen bilgilerdi. Ayakların yüksekliği 18 metre imiş, yani 18 Mart'ı, Çanakkale Zaferi’ni temsilen. Ayakların en geniş açıklığı ise 2023 metre, yani Cumhuriyetin 100. yılını temsilen. Bu iki...

Bana göre bu veriler, konuyla ilgisi olmayan bir işgüzarlık olmalı, ama kime ne? Ancak, söz konusu olan bu iki ölçü, köprü tasarımında kullanılan ayrıntılı mukavemet hesaplarının dayandığı kritik değerlerdendir.

Şimdi insanın aklına takılıyor, öyle olunca da takılı kalıyor;

Ölçüleri belirleyen bu ilginç sayılar, hesaplama sonucu ilâhi bir rastlantı ile mi böyle tarihlerle örtüştü yada mühendisler bu sayıları tutturmaya mı zorlandılar? Bu ihtimal, teknik sorumluları töhmet altında bırakacağı gibi, ilerisi için risk de taşıyabilir. 

Yada açıklanan bu sayılar gerçek değildi. Her hâlükârda tüm ihtimaller, tedirgin edici bir duygu içinde bırakıyor insanı. Bütün bunların yerine köprüye verilen isim yeterli görülmeliydi; "1915 Çanakkale Köprüsü", ne güzel!..

Mimar Sinan'ın, yapımı yeni biten bir camisinde bir çocuğun, bu caminin minaresi eğri, demesini ciddiye alıp, minareye halat bağlatarak çekip düzeltmeye gayret etmeleri geldi aklıma.. Etraf bu uğraşın anlamsızlığını sorguladıklarında, Koca Sinan ben de biliyorum yaptığımız işin saçmalığını ama bunu yapmasaydık, akıllarda Sinan'ın minaresi eğri, diye yer ederdi, diyor.

Şimdi Çanakkale'de hepimizin, zihninde beliren tedirginliği tamir edecek gerçek bilgiyle donatılması gerek.

Yakın geçmişten bir anı. Boğaziçi Köprüsü, yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü için, zamanında yazıp söylediğimiz sakıncalar, yine soğuk bir kış günü kopup sallanan, o en uzun taşıyıcı çelik halat ile doğrulanmıştı. 

Boğaziçi'ndeki o ilk köprünün taşıyıcı sistemi, asma köprü gereğine uygun olmayan, kafes kiriş örneği zikzak askılar ile yapılmıştı. Sonradan bunlar sessizce ve takdire şayan ustalıkla değiştirilip köprünün ruhuna ve adına uygun, çamaşır asar gibi klasik duruma getirilmişti. Bunun yanısıra, köprüden geçen arabaları hoplatıp zıplatan ve köprüyü zamansız yoran, yanlış eklemli yol döşemesinden de kurtulmuş olunması, iddialarımızın yerindeliğini teyit eder gibiydi. 

Çanakkale'ye dönelim.

Köprü açıklığının, dünyanın en uzunu olduğu ve en yüksek ayaklara sahip bulunduğu da övünme nedeni olarak bir işe yarıyor mu? Oy getirir mi, götürür mü? Onu bilemem.

Ayakların onsekiz metre yukarısında, en tepeye dört adet de top mermisi çıkartılması için, hiç bişey söyleyemiyorum, henüz konulmamış zaten. Dam üstünde saksağan mı demeli, onu da bilemem.

Tarihi olduğu gibi değil, eksik yada fazla bilgiler ile dilediğin gibi anmak ve öyle öğretmek bu ülke sorumlularının öteden beri pek değişmeyen hasletlerinden biridir. 

Hatırlayalım. İki kıtayı birbirine bağlayan trafiğin, dolayısıyla ihtiyacın öteden beri sallar, tekneler, feribotlarla filân çözülen bir noktasında, şimdi teknik zorlukları, finansman sorunlarını aşarak bir asma köprü ile geçmek, iktidarlar için yeterli övünme nedenidir. Haklarıdır da ama nedense yeterli bulunmaz. Çünkü...

Bu ülkenin bütün vatandaşlarında, parçalanmış kadim bir imparatorluğun kaybı kadar, sanki hâlâ tebaası olunduğuna dair tatmin edilmeyi bekleyen saklı bir bilinç vardır. Tarihe ve günümüz dünyasına karşı, bu nedenle büyüklük kompleksi taşırlar. Bunun sonucu olarak yoksullaşma yada itibar kaybı gibi benzer olumsuzluklar kabullenilemez. Muktedirler de bunu çok iyi bilir ve kullanırlar.

Meselâ, Kurtuluş Savaşı ve onun muhteşem kumandanı her fırsatta onlarda alerji yaratır. Ama Çanakkale Savaşı’nın tüm onurunu Mustafa Kemal'e mal etme çabasından da geri durmazlar. 

Hâlâ Çanakkale geçilmez türküsü söylenir. Oysa bilinir, savaştan sonra birkaç yıl gibi kısa bir süre içinde geçilmiş ve İstanbul işgal edilmişti. Tarihçilere göre savaş daha çok Alman'ların sorunuydu, zaten ordu komutanı da bir Alman generali idi. Tarih bu, değiştirebilir misiniz? Evet seslerini duyar gibiyim!

Köprüler parmak hesabı ile sayılır, elde mezura orası burası ölçülür, dünyanın yıllar önce yapılmış eski köprüleriyle kıyaslanır, projesini kimlerin yaptığı önemsenmez, iki ucu boşta mavi bir kurdele makaslarla kesilir, parçaları saklanır falan filân...

Bu büyük köprüye yakışır ağırbaşlılıkta mağrur, kendine verilen dosyasında güvenli doğru bilgilerle donatılmış bir açılış yapılmasını beklerdik. Milletçe sevinseydik, güven duysaydık, takdir etseydik, tadını çıkarsaydık ve bunun gibi şeyler işte...