1950'de Kuzey Kore, Güney Kore'yi işgal etti. NATO güçleri ve ABD'nin Güney Kore'ye verdiği askeri desteğe ülkemiz de katıldı. Kore savaşı olarak siyasi tarihimizde önemli bir yer edinen ülke şu anda, teknoloji olarak dünya devlerinin arasında. Güney Kore aynı zamanda Türklerin Türkiye dışında en çok sevildiği coğrafya.
Askeri darbeler, siyasi yolsuzluklar, rüşvet, zimmet, politik skandallarla ülkemizle önemli benzerlikler içeren bu ülke, kişi başına düşen milli gelir, dünyayı sallayan markaları, yüksek teknolojiye dayanan toplumsal hayat, yüksek kalitede eğitim sistemi, K-Pop olarak bilinen ve dünyada fırtına estiren müzik grupları, çok gelişmiş dizi sektörü ve sinema severlerin gözünde ayrı bir yeri olan Güney Kore sineması ile de Türkiye'den keskin şekilde ayrışıyor.
Yakın tarihinde savaştan çıkmış, iç savaşla bölünmüş, başka devletlerin ekonomik ve askeri yardımına muhtaç ülkeden, 1980 ve 90 arasında kişi başına milli gelirin en çok artıran ülke, Asya ve Pasifik'in en gelişmiş 7.ülkesi (listede hemen üstünde Japonya ve Yeni Zelanda var), dünyanın 5. büyük ihracatçısı, kişi başına düşen milli gelirin 34 bin USD olduğu ülkeye giden yol nasıl inşa edildi?
Noryangjin mahallesi, Güney Kore'nin başkenti Seul'ü yi ziyaret eden turistler için 'denizdeki her canlının satıldığı' balık pazarları ile ünlü. Bu mahallenin yerel halk arasındaki adı ise "sınav köyü".
Doğru okudunuz Noryangjin Sınav Köyü. Üniversite sınavlarına ve üniversite sonrası özel iş yerleri ile alt seviyedeki kamu görevleri sınavlarına hazırlanan yaklaşık 30 bin kişinin yaşadığı bir dünya. Mahalle sakinlerinden birinin tanımı ile 'yarı açık cezaevi'.
Sınavlara hazırlanan gençler, goshiwon adı verilen 5-7 metrekare genişliğindeki odalara aylık 150-500 USD arası bir kira ödeyerek ve aynı mahalledeki dershanelere giderek sınavlara hazırlanıyor.
Kendisini tüm dışsal faktörlerden izole etmeyi amaçlayan sınav adaylarının günlük ders çalışma süreleri ortalama 14 saat. İyimser tahminle ortalama 2 yıl süren bu hazırlık dönemi düşük seviyedeki devlet memurluğu pozisyonunu hayal edenler için kritik öneme sahip. Polis, itfaiye eri gibi pozisyonlar için, 300 bin kişinin girdiği yarışlarda sadece 10 bin kişi mutlu sonu görebiliyor.
Türkiye'ye benzer şekilde, Güney Kore de bir işte çalışmayan veya okulda olmayan genç nüfusun yoğun olduğu bir ülke. 15 ve 29 yaş arası gençler arasında bu oran yüzde 36,8. Lise mezunlarının bir üniversiteye girme oranı ise yüzde 80. Gelişmiş batı ülkelerinin tersine tüm lise mezunları üniversite kapısında kuyruğa giriyor. Bu da üniversite sonrasında şiddetli bir rekabet ve işsizlik demek.
Eğitim sisteminde ölçüsüz derecede rekabetçi olan sistem, okul hayatının sonrasında iş dünyasında da devam ediyor. Başta Hyundai, Kia, LG, Samsung gibi dünya devlerinde işe girebilmek önemli bir prestij. Doktorluk gibi prestijli meslekleri icra edebilecek eğitim almamış, ya da adı geçen şirketlerde işe giremeyen büyük grup için kamu görevleri ise neredeyse tek alternatif.
Eğitim alanına takıntılı düşkünlüğünün meyveleri her alanda alan bir ülke Güney Kore. Okuma yazma oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Güney Kore, OECD üyesi ülke öğrencilerinin matematik, fen ve okuduğunu anlama becerilerini ölçen meşhur PİSA testlerinde altıncı veya yedinci sıraya oturmuş durumda. Türkiye aynı testlerde maalesef çok gerilerde. Ayrıca Güney Kore dünyada iş gücünün en eğitimli olduğu dokuzuncu ülke.
Ekonomik açısından da zorlu eğitim ve iş hayatının meyveleri alınmış.
IMF'nin 2021 milli gelir tahminlerine baktığımızda Güney Kore'de kişi başına düşen milli gelir 34 bin 866 USD iken, aynı listede Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir 9 bin 327 USD olarak tahmin ediliyor. Ülkemizde yükselen döviz kurlarını dikkate aldığımızda bu rakamların bile hayal olduğu açık. Listede Türkiye'nin altında kalan ülkeleri bu yazıda konu etmeyelim.
Güney Kore eğitim sisteminin avantajları kadar dezavantajları olduğunu da söylemek mümkün. Ülkeyi teknoloji, milli gelir, yüksek kalitede eğitim açısından dünyadaki sayılı ülkeler arasın sokan bu yaklaşım, aynı zamanda yüksek intihar oranına ve çekilmez bir iş-özel hayat dengesizliğine de sebep oluyor.
Aynı yollardan geçmekte olan Türk gençliğini düşündüğümüz zaman, yoğun işsizlik, düşük gelir, liyakat ile başarılı olunamayan KPSS sistemi, dünya ölçeğinde bir değer ifade etmeyen üniversite diplomaları, 40 yıldır aynı çabaları gösterip benzer sıkıntıları çektiğimiz ama meyvelerini alamadığımız gerçeğini net olarak ortaya koyuyor.
Tarih içerisinde başa baş rekabet ettiğimiz Güney Kore ise Türkiye'den 4 kat daha fazla milli geliri, dünyanın en önemli markalarını yaratmış iş dünyası, yüksek kalitede eğitim seviyesi ile çekilen sıkıntılara değen sonuçlara ulaşmış.
Emeklerimizin ve 50 yılımızın heba olduğu açık.
Son durum: "Ne kestik koç, ne yedik hiç."