Talat Kırış

05 Ekim 2022

Büyük engizisyoncu

Dostoyevski insanların karınlarını doyurmak adına özgürlüklerinden vazgeçebileceklerini yalın bir şekilde ifade etmiştir. Bugün iktidarın milyonlarca insana kömür, makarna dağıtmasının nedeni, tam da Dostoyevski’nin dediği gibi özgürlüklerini satın almak içindir. Düşünme özgürlüklerini, karar verme özgürlüklerini, itiraz etme özgürlüklerini, eleştirme özgürlüklerini, isyan etme özgürlüklerini...

Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler romanının, belki de tüm edebiyat tarihinin, en etkileyici bölümlerinden biri 'Büyük Engizisyoncu' isimli bölümdür. Hakkında makaleler, tezler yazılmış, edebiyat ve düşün dünyasında bitmeyen bir yankı uyandırmıştır. Tek örnek vermek gerekirse Orhan Pamuk, Kara Kitap isimli romanında bu bölümü zekice ve muzipçe yeniden yazmıştır. Yazarken de edebiyat tarihinin alıntılama ve tekrarlarla dolu olduğu düşüncesini, edebi bir şekilde ortaya koymuştur. Dahası adlı adınca Dostoyevski'nin 'Büyük Engizisyoncu' bölümüne atıf yaparak Dostoyevski'nin bu bölümü, 1870'lerin sonunda Paris'te yaşayan, Dr. Ferit Kemal'in eseri "Le Grand Pacha" dan yürüttüğü iddiasına yer vermiştir (Tabii ki Dr. Ferit de, La Grand Pacha da kurgunun parçalarıdır). Böylece kendi yeniden yazmasına, intihal diyecek olanlarla da bir nevi dalgasını geçmiştir. Orhan Pamuk'un yazdığı bölüm de ayrı bir yazı konusu olabilir ama ben bugün Dostoyevski'nin 140 yıl öncesinden günümüz Türkiyesi'nde de yaşadığımız, dini kullanarak iktidarı elde tutmayı, insanların özgürlüklerini onlara yaşayacakları kadar verilen yardımlarla satın almayı, anlattığı bölümden söz etmek istiyorum.

Bu bölümde ortanca kardeş İvan, küçük kardeş Alyoşa'ya yazdığı bir hikâyeyi anlatır. Bu hikâyede olay 16. yüzyılda Sevilla'da geçer. Bölgenin kardinali ve bir Cizvit rahibi olduğunu anladığımız Büyük Engizisyoncu, acımasız yargı kararlarıyla insanları ad majorem gloriam Dei (tanrının yüce buyruğu uyarınca) meydanlarda yakarak kilisenin iktidarını sarsılmaz kılmaktadır. Böyle bir ortamda İsa Mesih dünyaya döner. Sessizce, belli etmeden dünyaya geldiyse de halk onu tanır ve dizginlenemez bir akışla ona yönelir. İsa da mucizeler gerçekleştirerek yürür, kör bir adamın görmesini sağlar, yedi yaşında ölmüş bir kız çocuğunu diriltir. Bir gün önce meydanda yüz kişiyi yakmış olan Büyük Engizisyoncu bu olanları gözler ve muhafızlarına İsa'yı yakalamalarını emreder. Halk sessizce Kardinal'in önünden geri çekilir.

Akşam zindanda İsa'yı ziyaret eden kardinal "Sen gerçekten o musun" diye sorar ve cevabı beklemeden ekler, "Sus yanıt verme, zamanında söylemiş olduklarına en ufak bir şey eklemeye hakkın yok". Devamında, zamanında İsa'nın vaaz ettiklerini kullanarak halkı aldattıklarını ve böylece bir hükümranlık kurulduğunu ifade eder ve sorar: "Neden gelip düzenimizi bozuyorsun? On beş asır boyunca senin çıkardığın hürriyet belasıyla uğraştık. Ama sonunda onu senin adına nihayete erdirdik. Bugün insanlar bütünüyle hür olduklarına, her zamankinden daha fazla eminler, üstelik bize hürriyetlerini kendileri getirip tam bir itaatle ayaklarımızın dibine yine kendileri bıraktılar."

Sonra, İsa'nın çölde ibadet ederken şeytanla karşılaşması ve şeytanın ona söylediği şeylerden yola çıkarak, yine dini kullanarak insanlar üzerinde kurdukları tahakkümü, zayıf ve aciz olan insanoğlunun bundan duyduğu mutluluğu anlatır. "Nihayet artık kendilerine güvenmemeye ikna edeceğiz insanları, zayıf olduklarını kendilerine kanıtlayacağız. Kul haline gelecek , her adımlarında önce bize bakar olacak, civcivlerin tavuğa koşmaları gibi eteklerimizde dolanacaklar. Biz kızınca titreye titreye büzülecekler, bir parmak şıklatmasıyla neşeye boğulacaklar. Onların günah işlemelerine de göz yumacağız. Bizim onayımızla işlendiğinde bütün günahların affedilebileceğini söyleyeceğiz. Kendi mutlulukları için cennet ve ölümsüzlük mükafatlarıyla cezbedeceğiz ve böylece huzur içinde ölüp gidecekler ama tabutta bulacakları da yalnızca ölüm olacak. Ama tabii bunu bir sır olarak saklayacağız".

Şeytanın İsa'ya söylediği şeylerden biri de şudur. "Çölde etrafındaki bütün taşları ekmeğe çevir ve insanlara götür". Ama İsa bunu reddeder. "Yalnız ekmekle yaşanmaz" der, ekmek pahasına satın alınan itaatın değersiz olduğunu düşünür. Büyük Engisizyoncu der ki, "Oysaki insanlara elinde ekmeklerle gitseydin, bütün insanlık sana minnettar ve itaatkar bir sürü olarak peşinden gelecekti; ama aynı zamanda gün gelip onlara ekmeklerini vermekten vazgeçeceksin diye de tir titreyen bir sürü olacaktır bu. Sen bunu reddettin, ama sırf o basit ekmek uğruna yeryüzünün ruhu ayağa kalkacak, seninle kavga edecek, seni yenecek ve herkes de onun peşinden gidecek. Ve bir gün, biz gelip onlara ekmek vereceğiz ve bunu senin adına yaptığımız yalanını söyleyeceğiz. Eninde sonunda hürriyetlerini kendi elleriyle ayaklarımızın dibine bırakarak şöyle diyecekler: Kulunuz köleniz olalım , yeter ki bir lokma ekmek verin". Ve şöyle bitirir. "Tekrar ediyorum bu sürünün bize nasıl itaat ettiğini yarından tezi yok göreceksin. İşlerimizi karıştırmaya geldiğin için yakacağım seni. Onlar da ilk işaretimle ocağı beslemeye koşacaklar".

Dini siyasete alet etmek budur. Siyasal Hristiyanlığın da, siyasal İslamın da, siyasal Yahudiliğin de ideolojisi budur. Bu ideoloji romanda en uç şekliyle ifade edilmiştir. Din adını kullanan muktedirlerin düzeni bozulmasın diye, gerekirse o dini kuran peygamberin meydanda yakılabileceği ve sabah ona iman edenlerin, akşam ekmeği veren elin onu yakmasına ses çıkartmayacağı şeklinde ortaya konmuştur.

Benim aklımın almadığı 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken bu formülün hâlâ işe yarar, hâlâ kullanışlı bir formül olarak hayata geçirilmesidir. Dostoyevski insanların karınlarını doyurmak adına özgürlüklerinden vazgeçebileceklerini yalın bir şekilde ifade etmiştir. Bugün iktidarın milyonlarca insana kömür, makarna dağıtmasının nedeni, tam da Dostoyevski'nin dediği gibi özgürlüklerini satın almak içindir. Düşünme özgürlüklerini, karar verme özgürlüklerini, itiraz etme özgürlüklerini, eleştirme özgürlüklerini, isyan etme özgürlüklerini...

Sistematik biçimde alt-orta gelir gruplarından yüksek gelirlilere servet aktarımı yapan iktidar, bunu maskelemek için din sosuna bulanmış, eskimiş, demode ve sığ taktikleri cilalayıp cilalayıp kullanıyorsa, muhalif politikacılar da halka bunu anlatmayı becerebilmelidir. Aslında sorun cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, güçlendirilmiş parlamenter sisteme nasıl geçileceği falan değildir. Sorun açık, net ve basit bir şekilde halka bunu anlatabilmektir. O zaman ince oy hesaplarına gerek kalmadan halk size inanacak yanınızda duracaktır. Gerisi kendiliğinden gelir...

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.