Talat Kırış

14 Mart 2022

14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Cumhurbaşkanı'na cevap

Ailenizin ve yakın çalışma arkadaşlarınızın ailelerinin, siz siyasete atıldıktan sonra aşırı zenginleşmesinin hesabını vermemişken siz bize bunları söyleyemezsiniz

"Efendim işte doktorlar az para aldıkları için ayrılıyorlar. Değerli kardeşlerim, samimi konuşuyorum, dost acı söyler ama gerçeği söyler. Bu hastaneleri inşa eden biziz. Bu doktorları okutan, yetiştiren bu devlet değil mi? Soruyorum, bu devlet değil mi? Bu devlet sizi okuttu, yetiştirdi. Maliyeti en yüksek olan da hangi birimdir? Sağlıktır. Ama şimdi 'Efendim işte az para veriyormuş' . Sordum, en az alan ne alıyordur? 8 bin, 9 bin. En yüksek alan ne alıyordur? İşte 25 bin civarında alıyordur. Buna rağmen özel sektör çok daha büyük paralar verdiği için oralara kaçıp gidiyorlarmış. Bakın açık konuşuyorum. Açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, bunlarla beraber bu yola devam ederiz."

Yukarıdaki cümleler Cumhurbaşkanı'nın kadın muhtarlar toplantısındaki konuşmasından. Hekimler arasında infial yaratan sözler. Cumhurbaşkanı bu cümleleri prompterdan mı okuyor, doğaçlama mı yapıyor, bilemiyorum, ama nereden baksanız tutarsız sözler.

"Özel sektör çok daha büyük paralar verdiği için oralara kaçıp gidiyorlarmış" cümlesi mesela... Sanırsınız konuşan Türkiye Sosyalist Partisi'nin lideri. Kabinesine ülkenin en büyük zincir özel hastaneler grubundan birinin patronunu sağlık bakanı olarak atamış biri söylüyor bu cümleleri. 20 yıllık iktidarı boyunca, temel misyonu neoliberal politikaları yasallaştırmak olan ve bu yüzden ülkedeki çalışan kesimlerin sürekli kan kaybetmesine yol açmış birinin sözleri. Uyguladıkları politikalar sonucunda, hekimler, avukatlar, mimarlar gibi iyi eğitim almış nitelikli insanları büyük ölçüde az ücretle özel sektörün fabrika gibi çalışan hastanelerine, ofislerine, bürolarına mahkûm etmiş, aşırı sağcı bir iktidarın liderinin lafları.

Ama Cumhurbaşkanı seviyor böyle laflar etmeyi. Mesela Che Guevara edasıyla "Dünya beşten büyüktür" sloganını sıkça söylüyor. Söylüyor söylemesine de, retorikle Che Guevara olunmuyor tabii. Ülkenizde adaleti yerle yeksan etmişsiniz, bir zamanların anlı şanlı meclisinin, ihtiyar heyeti kadar bile hükmü kalmamış, bırakın çok sesliliği, tek sesin akoruna bile laf söylenmesine tahammül edilemeyen bir ülkenin cumhurbaşkanı olunca, bu sözler maalesef ciddiye alınmıyor dünyada.

Bir daha okuyorum Cumhurbaşkanı'nın söylediklerini. Özel sektöre çalışmaya giden hekimlere kızıyor (bu arada sanki özel sektörde çalışmak güllük gülistanlıkmış gibi). Konuşan kim? Cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin yaptığı fabrikaları, limanları, bulduğu madenleri, çok kazanan kamu iktisadi teşekküllerini özelleştiren zat. Üstelik bunların satışından gelen 60 milyar doların hesabını da henüz alamadığımız bir iktidarın lideri.

Ülkesinde olup bitenlerden haberi yok herhalde Cumhurbaşkanı'nın. "Doktorlar az para aldıkları için ayrılıyorlarmış, onlar da, üniversiteleri yeni bitiren doktorları istihdam ederlermiş." Yine neresinden tutacağınızı bilemediğiniz cümleler. Bu ülkede her yeni mezun doktor, zaten mecburi hizmete gidiyor, uzman oluyor bir daha gidiyor, yan dal yapıyor bir daha gidiyor. Bu mecburi hizmetleri yapmazlarsa ne kamuda ne de özel sektörde hekimlik yapamıyorlar zaten. Hangi yeni mezunla hangi hizmeti verecekler acaba?

Yine aynı konuşmadan inciler: "Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle buraya davet eder ve onları da ülkemizde istihdam ederiz." Dedim ya ülkesinden haberi yok Cumhurbaşkanı'nın. Danışmanlarını derhal değiştirmesinde yarar var. Ülkeden her yıl 1000 civarında doktor başka ülkelere gidiyor veya gitmek için gerekli koşulları sağlamaya çalışıyor. Genç hekimler, son sınıf tıp öğrencileri TUS çalışmayı bırakmış, Almanca çalışıyor. Her gün basında, sosyal medyada şiddete uğrayan hekimlerin haberleri, videoları paylaşılıyor, Cumhurbaşkanı ülkemize dönmek isteyen hekimlerden söz ediyor. Dönmek değil ama, kendi ülkelerinden kaçıp buraya gelmek isteyen Afganistanlı, Suriyeli, Pakistanlı hekimler var, kastınız buysa ve kendinizi yeterli eğitim alamamış bu hekimlere emanet edecekseniz diyecek bir şeyimiz yok tabii. Ama bilesiniz ki, biz bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanı'nın "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" sözlerini gururla beyaz önlüklerimizin yakasında taşıyoruz her zaman.

"Ve şu anda biz asistan doktorlarımızla, biz bu yola devam ederiz." Aynı konuşmadan başka bir cümle. Nasıl olacak bu iş acaba? "Bundan böyle asistan hekimlere her türlü girişim ve ameliyat yapma yetkisini veriyorum" diye bir hatt-ı hümayun mu çıkartacaksınız? O işler öyle olmuyor Sayın Cumhurbaşkanı. Ben mesela altı yıl ihtisas, bir yıl üst ihtisas yaptım, yine de olgunlaşmam ihtisası bitirdikten on yıl sonra anca oldu. Tıp mesleğinde bir usta çırak anlayışı vardır. Basamaklar ağır ağır, sindire sindire çıkılır. Bizde işler böyle yürür. Asistan hekimlere yetişmeden uzmanlık vermek diye bir yol yoktur, olamaz.

Cumhurbaşkanı'nın sözlerinde daha eleştirilecek çok yan var. "Bu hastaneleri biz yaptık, bu doktorları yetiştiren bu devlet değil mi?" vb… Bu hastanelerden kasıt şehir hastaneleriyse, daha paraları ödenmedi, birkaç nesil ödemeye devam edeceğiz. Yok diğerleriyse, onları da siz kendi paranızla değil, halkın vergileriyle yaptınız, birçoğu da siz gelmeden zaten vardı. "Bu doktorları yetiştiren, okutan devlet değil mi?" mevzusuna hiç girmeyelim isterseniz. O iş sizin diploma meselesine kadar uzanır. Bunca zamandır bırakın ıslak imzalı, soğuk damgalı bir diplomayı, bir transkript, iki arkadaşla üniversite kantininde çekilmiş bir fotoğraf dahi göremediğimiz için, kim, nasıl üniversite okumuş laflarından kaçınmanızı öneririm.

Son olarak bir pandemiden çıkmaya çalışan, üç yıl içinde yüzlerce hekim ve sağlık çalışanını pandemi nedeniyle kaybetmiş bir camianın mensuplarını en çok rencide eden "Doktorluk gibi aziz bir mesleği sadece paraya bina etmek, paraya onu dayamak herhalde pek de insani değildir" cümlesine söyleyecek bir çift sözüm var. Bir kere siz bize böyle bir şey söyleyemezsiniz. Ailenizin ve yakın çalışma arkadaşlarınızın ailelerinin, siz siyasete atıldıktan sonra aşırı zenginleşmesinin hesabını vermemişken, evlatlarınız, holdingleşmiş vakıflar aracılığı ile milyar dolarla oynar hale gelmiş, misal New York'ta falan gökdelen inşa ettirirken, bir avuç oligarka devlet ihaleleri yoluyla ülkenin kaynakları peşkeş çekilmişken, gemiciklerin, saatçiklerin, dolar dolu ayakkabı kutularının, Rıza Sarrafların hesabı görülmemişken, siz bize bunları söyleyemezsiniz.

"Aziz mesleğimizi sadece paraya bina eden" varsa da her meslek grubunda olduğu kadardır. Kazandığımız her kuruş anamızın ak sütü gibi helaldir. Arkasında, binlerce uykusuz saat, binlerce evden, sıcak yataktan, aileden sevdiklerimizden uzak geçirilmiş nöbet gecesi, hafta sonu, bayram günleri, binlerce okunmuş kitap, ilmimizi geliştirmek ya da bildiklerimizi öğretmek için ülke içinde ve dışında yapılmış sayısız seyahat, sağlıkta standartları yükseltmek için hayatımızdan verip tabip odalarında, uzmanlık derneklerinde geçirilmiş binlerce gün ve daha bu satırlara sığmayacak pek çok fedakârlık varken; bizleri paragöz, paradan başka bir şey düşünmeyen canavarlar gibi gösterip, sağlıkta şiddetin tavan yaptığı bir ortamda nefret objesi haline getirmek, "Alın bunları istediğiniz gibi parçalayın" demekle eşdeğerdir, ucuz siyasettir, cumhurbaşkanı mevkiindeki birine yakışmaz.

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Biz bu bayramı buruk, öfkeli ama sandıkta, yukarıdaki sözlerin sahibini yollayacağımız günlerin hayalini kurarak geçireceğiz...