Geçenlerde Hollanda’da ilginç bir olay yaşandı. Bir TV sunucusunun yüzü, cinsel içerikli bir filmdeki oyuncunun görüntüsüne monte edildi. Neyse ki, bu suçu işleyen kişi tutuklandı. “Deepfake” olarak tanımlanan bu tip sahte görüntü teknolojisi, son dönemde özellikle sanatçı ve politikacılara karşı kullanılan güçlü bir silaha dönüştü.
Hâlen devam eden Hollywood grevinde ise görsel teknolojilerin farklı bir yüzü gündeme geldi. Uzun süredir, doğal görüntüler yanında sanal olanları kullanan pek çok film yapılıyordu. Şimdi, yapay zekâ (YZ) destekli teknolojiler, oyuncuların eski görüntülerinden yararlanarak yeni filmlerin yapılmasını sağlıyor. Artık, James Dean gibi yıllar önce yaşamış birinin sanal ikizine, yeni bir filmde yer verilmesi konuşuluyor. Bu gidişle yapımlardan aldıkları payın giderek azalmasından şikâyet eden sanatçılar, işsiz kalmaktan korkuyorlar.
Hollywood’dan yükselen sesler yersiz değil. Aslında, YZ ile ilgili gelişmeler, avukatlıktan muhasebeciliğe kadar pek çok mesleği temelden sarsmaya başladı. YZ’nin yaptığı resimlerin henüz telif hakkı yok ama Amerika’da YZ’nin buluşlarına patent verileceği söyleniyor. Görsel dünyadaki bu gelişmelerin neler getireceğini anlamak için tarihe göz atmakta yarar olabilir.
Geçmişte, teleskop, fotoğraf ve ultrason gibi görüntüleme teknolojileri, insanların görsel düşünme ufkunu genişletmiş, pek çok alanda keşif ve icatlara kapı açmıştı. Şimdi de yeni bir görsel dünya kuruluyor. Orada çıkacak fırsatları değerlendirmek için teknoloji devleri hazırlanıyor.
Bu yazıda, görsel düşünmenin bilimsel ve teknolojik buluşlardaki rolünden bahsedeceğim.
Görsel Düşünme Nedir?
Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, insanların en çok kör olmaktan korktukları belirlenmişti. Bunun nedeni, görmenin ve görsel düşünmenin bize pek çok yaşamsal beceriyi kazandırmasıdır.
İnsan beyni, görüntüleri sözcüklerden daha kolay algılar ve hatırlar. Görsel düşünme için, kendi gözlemlerimiz dışında, fotoğraf, sinema, TV ve internet gibi sayısız kaynaktan yararlanıyoruz. Bulunduğumuz ortamın özelliklerini görselleştirmek için pusula, termometre ve barometre gibi aletler kullanıyoruz. Teleskoplarla gök cisimlerini, uydulardan da dünyayı görebiliyoruz. Navigasyon cihazları bize, yolumuzdaki araç yoğunluğunu gösteriyor.
Aslında, görsel düşünmede önemli olan, herkesin gördüğüne bakıp düşünemediğine ulaşmaktır. Örneğin, bir elmanın dalından düştüğünü, Isaac Newton’dan önce milyonlarca insan görmüştü. Ama, bu olaya yerçekiminin neden olduğunu ilk düşünen Newton oldu. Charles Darwin de farklı ortamlara uyum sağlayan türlere bakarak, Evrim Teorisi’ni ortaya atmıştı. Son yıllarda, bazı yerbilimciler sismik haritalara bakarak Kahramanmaraş'ta deprem yaşanacağını öngörmüştü.
Görsel düşünmenin önemli bir işlevi de iletişimdir. Yüz, göz ve davranışlar konuşma kadar anlam içerir. İşaret dilinin bu şekilde ortaya çıktığı anlaşılıyor. Görsel haberleşme için, trafik işaretleri, bayraklar ve logolarda, kolay fark edilen renkler ve şekiller kullanılıyor. Sonuç olarak, toplumların estetik ve güzel sanat kavramını bireylerin görsel düşünme tarzı şekillendiriyor.
Geometri, grafik, teknik resim, animasyon ve simülasyonlar da bilimsel çalışmalarda görselleştirilme sağlıyor. Karmaşık konuları sadeleştirmek için, Zihin Haritası, Balık Kılçığı ve Akım Şeması gibi teknikler kullanılıyor.
Son dönemde, görsel teknolojilerle YZ’deki gelişmeler bana, 1990’larda yayınlanan bir makaleyi hatırlattı. Orada, 2025 yılında askerlerin akıllı gözlüklerle donanmış olarak savaşacağı yazıyordu. Son yıllarda, YZ destekli akıllı gözlükler, bilgisayar oyunları, mühendislik, spor ve tıp gibi askerlik dışı alanlarda kullanılıyor. Yani, YZ teknolojileri görsel düşünme için vazgeçilmez hale geliyor.
Kısaca özetlemek gerekirse görsel düşünme; görme ve görsel bilgi birikiminden faydalanarak, algılama, iletişim, anlam verme ve tasarım yapmak gibi çeşitli süreçleri içerir. (Not: Meraklılara, Rudolf Arnheim’ın “Görsel Düşünme” kitabını öneririm.)
Vanderbilt Üniversitesi’nin eski mezunları arasında patent alanların, üniversite giriş başvurularında, görsel ve uzamsal zekâ test puanlarının yüksek olduğu fark edilmişti.
Bu bulgu ışığında, görsel düşünme becerilerine sahip gençlerin, keşif ve icatlar için eğitilmesi hedefleniyor.
Keşif ve İcatlarda Görsel Düşünmenin Rolü
Antik medeniyetlerin kalıntılarında, teknoloji ile görsel sanatların birlikte geliştiğini görüyoruz. Örneğin kimyacıların ürettiği yeni boyalar, resimleri renklendirdi. Madencilik geliştikçe daha değerli mücevherler ve heykeller yapıldı.
Ben, keşif ve icatlara ivme kazandıran en önemli gelişmenin, merceklerin kullanılması olduğunu düşünürüm. 13. yüzyılda İtalya’da gözlükler üretilmeye başlanmıştı. Matbaanın icadı ile birlikte, Avrupa’nın pek çok ülkesinde, kitaplar kolayca ulaşılabilir hale geldi. Okuryazarlar çoğaldıkça gözlük talebi arttı. Bu nedenle, pek çok ülkede mercek ve gözlük üretimi başladı.
Hollandalı gözlük ustası Lippershey, uzaktaki gemileri görebilmek için ilk dürbünü tasarladı. Savaşlarda askerler, rakiplerini izlemek için onun dürbünlerini kullanmaya başladı. Galileo ise, ondan esinlenerek yaptığı teleskopu gökyüzüne yöneltti. Güneş sistemini ve dünyanın oradaki konumunu keşfetti.
Merceklere meraklı bir başka Hollandalı, Leeuwenhoek de mikroorganizmaları görmesini sağlayan güçlü büyüteçler yaptı. Onların, canlı birer hayvan olduğunu öne sürerek mikrobiyolojinin temelini attı. Bulaşıcı hastalıkların tedavisine giden yolu açtı.
İtalyan Brunelleschi tarafından mimari tasarım için geliştirilen perspektif, resimlerde de üçüncü boyutun gerçekçi bir şekilde gösterilmesini sağladı. Leonardo da Vinci gibi tasarımcılar perspektif kullanarak projelerini kâğıda aktardı. Mimarlar artık, maket yapmadan binaları tasarlayabildiler.
Keşif ve icatların yükselişe geçtiği 15. yüzyılda, İtalya’da buluş ve tasarımlara patent verilmeye başlandı. Bu yaklaşım, kısa süre sonra diğer Avrupa ülkeleri tarafından takip edildi. Sayısız patent başvuruları yapıldı ve sanayi devrimine giden yol açıldı. Batı’nın küresel rekabet gücünün temelini, ürün ve hizmete dönüşebilen patentler oluşturdu. Osmanlı’da ise, patent (İhtira Beratı) kanunu ancak 19. yüzyılın sonunda çıkabildi.
Son dönemde, Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan’ın aldıkları patentlerle, Batı ülkelerine karşı güçlendiğine şahit oluyoruz. Artık, akıllı telefonlar, bilgisayarlar, uzay araçları ve robotlar yanında bilgisayar oyunları ve yazılımlar için küresel rekabette Asya da var.
Şimdi, küresel keşif ve icat yarışında niçin yer alamadığımızı sorgulamamız gerekiyor. Ardından da cumhuriyetin ikinci yüzyılında buluş yapacak gençleri yetiştirmeye odaklanmalıyız.
İcat Çıkarmak; İşte Bütün Mesele
İslam dünyasının ilk yüzyıllarında, Çin, Hint ve Yunan medeniyetlerinin birikimlerinden yararlanarak önemli keşif ve icatlar yapılmıştı. Bu buluşların, Güney Avrupa’da Rönesans için altyapıyı hazırladığı biliniyor.
Prof. Dr. Gülru Necipoğlu, Mimar Sinan’a, geometri bilgisinden dolayı “Bugün Öklid yaşasaydı Sinan’a yamak olurdu” dendiğini işaret ediyor. Buna karşılık, o dönemde, geometrinin faydasız olduğunu iddia edenlerin sayısı artıyordu. 16. yüzyıl sonunda İstanbul’da kurulan Takiyeddin Rasathanesi ve Bilim Merkezi bombalanarak yıkıldı. İslam bilim ve teknoloji tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’e göre, o dönemden sonra, bilimsel çalışmalar durdu. Güzel sanatlarda da taklit öne çıktı. Sinan, sıklıkla yeni tasarımları deneyen bir mimardı ama onun tasarımları günümüzde bile taklit ediliyor.
Avrupa’da yaygınlaşan, matbaa, mikroskop ve teleskop gibi buluşlarla ilgilenmeyen Osmanlılar, savaşlarda büyük kayıplar verildiği zaman, askeri teknolojilerde Avrupa’dan geride kalındığını anladılar. Geometri okulu (hendesehane) kurulması için Fransa’dan destek istediler. Avrupa’dan mimarlar, mühendisler ve doktorlar hatta müzisyenler ve ressamlar getirdiler.
Batı’da matbaalarda basılan kitaplar ucuzlarken, bizde elle yazma devam etti. Kitaplar, halkın satın alamayacağı kadar pahalı olduğu için, okuryazarlık düşük seviyede kaldı. Nihayet, 18. yüzyılda bir matbaaya çalışma izni verildi. Ama o da kısa süre sonra kapandı.
Atılan bu adımlar, bilim ve teknoloji alanında varlık göstermek için yeterli olamadı. Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren Avrupa, giderek güçlenirken, Osmanlılar zayıflamaya ve toprak kaybetmeye devam etti. Yeniliklere şüpheci bakış; “İcat çıkarma!” ve “Eski köye yeni âdet getirme!” sözleriyle dilimize yerleşti. Keşif ve icatlar için gereken görsel merak ve yaratıcılık gelişemedi. Taklit kolaycılığı tercih edildi.
Cumhuriyet döneminde, yeni bir eğitim, tarım ve sanayi sisteminin temelleri atıldı. Dokuma, gübre, uçak ve aşı gibi ürünler için fabrikalar kuruldu. Avrupa’ya öğrenciler gönderildi. Çağdaş üniversiteleri oluşturmak için, Almanya’dan gelen akademisyenlerden yararlanıldı. Bu adımlar devam ettirilmediği için, teknoloji temelli kalkınma hamlesi sürdürülemedi.
Özetle, yüzyıllar boyunca görsel düşünmeye çığır açan teknolojileri görmezden geldiğimiz için küresel rekabette yer alamadık. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, eğitimde kapsamlı bir dönüşüm yaparak, görsel düşünme becerisine sahip gençler yetiştirmeliyiz. Bu amaçla, YZ ile desteklenen görüntüleme teknolojileri ve akıllı gözlüklerden yararlanmalıyız.
Sözün Özü: Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, küresel patent yarışına katılabilmek için görsel düşünme becerisine sahip gençler yetiştirmeliyiz.