Günümüzde yüz ve beden güzelliğinin önemsenmesi nedeniyle kozmetik ve estetik ürünleri küresel ölçekte yükselen bir sektörü oluşturuyor. Buna karşılık, sanatçılar için yaratıcılık güzellikle sınırlı değil. Çoğu sanatçı çirkin veya aykırı olarak algılanmak pahasına eserler vermeye devam ediyor.
Güzel ve çirkini tanımlamak zordur. Eskilerin tabiri ile "Güzellik bakan gözdedir." Kısaca; güzel göze hoş gelir, çirkin gelmez. Benim için, Sandro Botticelli'nin Venüs'ü kadar, Leonardo da Vinci'nin yaşlı adam portresi de güzeldir. Pablo Picasso "Avignonlu Kızlar" ve Edward Munch "Çığlık" isimli tabloları ile güzel olmayan ama hayranlık yaratan aykırı şaheserler yapmışlardı. Buna karşılık, Francisco Goya'nın "Yavrusunu Yiyen Satürn" tablosu bana hep itici gelmiştir.
Günümüzde sanat adına, kurtlanmış bir et parçasının sergilenmesi ve kan dökülen gösterilerden rahatsız olmam benim bireysel hijyen ve etik anlayışımdan kaynaklanıyor. Başkaları için onların ne anlama geldiğinin, farklı bilimsel ve felsefi perspektiflerden tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.Bu yazıda, güzel ve çirkin kavramlarını tartışmaya açarken, onlara biyoloji perspektifinden bakacağım.
Sanat güzel olmak zorunda değildir
Çoğu insan sanatı güzel kavramı ile ilişkilendirir. Geçmişte, Batı'da ve Osmanlı'da sanat eğitimi veren kuruluşların isimleri güzel kavramını içerirdi. (School of Fine Arts, Ecole des Beaux-Arts, Sanayi-i Nefise Mektebi) Bu yaklaşım cumhuriyet döneminde Güzel Sanatlar ismi ile devam etti. Almanya'da ise sanat eğitimi veren üniversiteler sadece sanat sözcüğü kullandı. (Universitaet der Künste Berlin, Kunstakademie Düsseldorf gibi) Günümüzde tek başına sanat (School of Arts) ifadesi giderek yaygınlaşıyor. Bu şekilde, sanatsal yaratıcılığın güzellikle sınırlı olmadığı vurgulanıyor.
Geçenlerde sanatta şiddet konusunda yazdığım bir makalede nöroestetik perspektifinden görsel eserlere bakışı tartışmıştım. Bu yazıda sanata bilimsel bakışı, güzel ve çirkin kavramları üzerinden tartışmaya devam ediyorum.
Tarihte güzel ve çirkin
Doğada kristallerde ve canlıların yapılarında geometrik şekillerle karşılaşırız. Bu nedenle, Antik Yunanlılar güzelliğin temelinde geometri olduğuna inanıyorlardı. Örneğin, düz çizgi, daire ve küre gibi şekillerin güzel olduğunu kabul ediliyorlardı. Günümüzde de mücevher, eşya ve bina tasarımında geometrik şekiller sıklıkla kullanılıyor.
Eski Yunan ve Roma'da ideal güzelliği temsil eden heykeller mitolojik Apollon tarzı olarak adlandırılır. Bu eserlerde kadınlar güzel ve doğurgan, erkekler de genç ve güçlü olarak gösteriliyordu. Romalı mimar Vitrivius'tan esinlenen Leonardo da Vinci ideal erkek bedenini, geometrik çerçevede ifade etmişti.
Apollon tarzına karşı, mitolojik Dionysos'un şiddet içeren tarzından da bahsetmekte yarar var. Dionysos etkinlikleri, yakıp yıkmaya kadar giden anarşi ve aykırılık içeriyordu. Zaman içinde şiddet unsuru engellenerek, bu gösteriler tiyatroya dönüştürüldü.
Eski Yunan'dan itibaren Apollon ve Dionysos tarzlarından esinlenen sanat akımlarına rastlıyoruz. Floransa'da filizlenen Apollon tarzı Rönesans'a karşın, Venedik'te ortaya çıkan Manyerizm akımında beden oranları çarpıtılıyordu. Michelangelo'nun yarım bırakılmış heykelleri de klasik güzel kavramına karşı bir duruşu sergiler. Leonardo da Vinci de güzel olmayanları ve yaşlıları karikatürize ederek çizmişti.
Geleneksel güzel anlayışının karşısına çıkan yeni ve aykırı alternatifler çoğu zaman çirkin olarak damgalandı. Örneğin, Fransa'da İzlenimci (Empresyonist) eserler ilk ortaya çıktıklarında eleştirmenler tarafından çirkin bulunmuş ve sergi salonlarına alınmamışlardı. Oysa zaman içinde, Cézanne, Matisse ve Seurat gibi sanatçılar yeni sanat ve güzel kavramlarının oluşmasını sağladılar. O dönemde çirkin kavramı aykırı bir bakış açısını ifade ediyordu.
Naziler, dönemin çağdaş sanat eserlerini çirkin olarak tanımlamışlardı. Hatta, bu eserleri müzelerden çıkarırken onları aşağılamak için "Yoz Sanat" sergisi açmışlardı. Beklenmedik bir şekilde, sergi halkın beğenisini kazanmıştı. Sovyetler de çağdaş sanatı yasaklamışlardı. Bu şekilde dışlanan sanatçıların çoğu ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Onlardan bir kısmı daha sonra, Amerika'da Soyut Dışavurumculuk (Abstract Expressionism) akımını başlatmıştı. Naziler ve Sovyetler yok oldu ama aykırı sanat yaşamaya devam ediyor. Şimdi de görsel sanatın ötesinde bir Kavramsal Sanat (Conceptual Art) gündemde. Artık, görünenin ardındakini görmek hedefleniyor.
Bazı toplumlarda güzel kavramı, insan sağlığını tehlikeye atacak şekilde gelişmişti. Boyun uzatma, organ kesme, ayak küçültme ve kafatası şekillendirme gibi estetik uygulamalar, bu konuda örnek olarak verilebilir. İnsanların sakatlanma veya ölümüne neden olan geleneklerin bir kısmı yasaklandı bir kısmı da etik ve hijyen gerekçesi ile engellenmeye çalışılıyor. Bu deneyimler ışığında, ben sanatsal etkinliklere de etik ve hijyen perspektifinden de bakılması gerektiğini düşünüyorum.
Özetle, toplumlarda ve sanat dünyasında güzel ve çirkin kavramlarının dönemsel ve yerel olarak değişim geçirdiğini görüyoruz. Bazı toplumlarda güzel kavramı ölümlere neden olacak şekilde tehlike yaratırken, sanat dünyasında yeni akımlar çirkin bulunarak tepki ile karşılanıyor. Ben aykırı ile itici olanı ayırt eden bu ince çizginin tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Biyolojik güzellik ve çirkinlik
Dünyanın çeşitli bölgelerinde yüz ve beden için güzellik kriterleri arasındaki benzerlik, bu kavramların biyolojik bir temelinin olduğunu gösteriyor. Uluslararası güzellik ve vücut geliştirme yarışmaları, güzel kavramının doğurganlık ve eş seçimi ile ilişkisini teyit ediyor. Yunanca düzen vermek anlamına gelen kozmetik müdahaleler ile daha genç görünme hedefleniyor. Kozmetik ve estetik alanlarındaki teknolojiler geliştikçe güzel kavramı da değişiyor.
Hayvanlarda da eş seçiminde güzel kavramı öne çıkıyor. Örneğin geyikler; güçlü ve simetrik boynuzları olanları eş olarak tercih ediyor. Erkek geyikler arasındaki kıran kırana rekabet, daha güçlü olanı belirliyor. Bu tercihler hayvanlarda soyun sürdürülmesi için yaşamsal öneme sahip.
Güzel ve çirkin kavramları ile ilgili pek çok bilimsel çalışma yapılıyor. Beğenilen resim ve heykellerin beden oranları veya sağ-sol simetrileri bozulduğunda izleyiciler onları çirkin buluyor. Muhtemelen bu görüntüler onlar için hastalık işaretleri olarak algılanıyor.
Özet olarak, hayvanlar için güzel ve çirkin kavramları, eş seçimi ve doğurganlık ile ilişkilendiriliyor. Ancak, insanın hedefleri sadece soyunu devam ettirmekle sınırlı olmadığı için güzel kavramı da sürekli değişim geçiriyor.
Yaşam entropi ile mücadeledir
Doğada enerji ve düzen ile ilgili konularda termodinamiğin kanunları bize yol gösterir. Birinci kanun enerjinin var iken yok ve yok iken var edilemeyeceğini ifade ederken, ikinci kanun her dönüşümde enerjinin faydalılığından kayıplar olacağını, enerjinin giderek daha az faydalı hale geleceğini vurgular. Entropy üretimi, enerjinin kalitesindeki düşüşün bir ölçüsüdür.
Canlılar, gıda maddelerinden aldıkları faydalı enerjiyi kullanarak yaşarlar. Şeker gibi enerji içeren besinlerin sindirilmesi sırasında, faydalı enerjinin bir kısmı kullanılamaz hale gelir. Örneğin, bir kuşun beslendiği tohumlar sindirildiğinde, tohumdaki kimyasal enerjinin bir kısmı uçma gibi faydalı bir iş için kullanılırken, kalan kısmı da dışarı atılmış ve entropi de artmış olur.
Yaşam karmaşık yapıların düzenli işleyişi ile gerçekleşir. Güneş enerjisini ve topraktaki kimyasalları kullanan bir fidanın ağaca dönüşmesi, düzenin (negentropi) genişleyerek yükselmesidir. Bu ağaç, çiçekleri ve meyvelerinden dolayı insanlar, kuşlar ve arılar tarafından güzel olarak algılanır. Sonbaharda yapraklarını dökünce, onun kurulu düzeni (negentropisi) azalır, görüntüsü çirkinleşir ve entropisi artar. İlkbaharda yeniden çiçek açtığında düzeni tekrar artan ağaç güzelleşir.
Bir ağaç kökünden kesildiği zaman karmaşık düzeni yok olmaya başlar ve entropisi hızla artar. Ölüm canlılar için entropi ile mücadelede bir dönüm noktasını temsil eder. Bu aşamadan sonra beden çürümeye başlar ve entropi artışı hızlanır. Kalıntılar toprak olana kadar entropi artışı devam eder.
İnsanın entropi ile mücadelesinde sanat
Biyoloji perspektifinden doğurganlık kaybı ve bedendeki gerileme entropi artışının başlangıcı olarak yorumlanabilir. Buna karşılık vücutta devam eden yenilenme ve tıbbi müdahaleler bu süreci yavaşlatır. Günümüzde teknolojik gelişmeler organ nakli ve uzuv tasarımını sağlıyor. Artık protez ayaklar ile yarışan ve rekor kıran engelli sporcular görüyoruz. Ayrıca, protezlerden sanat eserleri bile yaratılabiliyor.
Hayvanlardan farklı olarak insan için bilimsel ve sanatsal yaratıcılık için zihinsel beceriler öne çıkar. Stephen Hawking gibi dehalar sağlık sorunlarına rağmen beğenilir. Onların hasta görünüşü ve bedenlerinde artan entropi önemsizleşir. Leonardo'nun ihtiyar portresi gibi, Oğuz Aral'ın "Huysuz İhtiyar" karakteri de hayranlıkla izlenebilir. Çirkin olarak algılanmaz.
Ölüme veya çürüyen bedenlere ürkerek bakılması, yaşam mücadelesini kaybetmenin üzüntüsü olarak tanımlanabilir. Satürn tablosunda Goya'nın yaptığı gibi, kanlı görüntüleri eserlerinde kullanan sanatçılar bize ölümü anımsatarak dikkatimizi çekiyorlar. Bazı sanatçılar da gösterilerinde; kurtlanmış et, idrar ve dışkı sergileyerek çürüme ile entropi artışını vurguluyorlar.
Sanat eserlerinde ve gösterilerde ölüm korkusunun öne çıkarılması, bence felsefe ve bilim perspektifinden tartışılmalıdır.
Son söz: "Güzellik bakan gözdedir"
Hayvanlar için güzelliğin, güçlülük ve doğurganlık ile ilgili olduğunu görüyoruz. Biyoloji perspektifinden, genç ve güzel olanların, en fazla düzen ve en az entropi içerdiğini varsayabiliriz. Yaşlanan bedenlerde entropi artmaya devam eder.
Hayvanlardan farklı olarak, insanlarda güzellik için sadece güçlülük ve doğurganlık kriter değildir. Gençlerin güzellik arayışı tehlikeli uygulamalara neden olurken, yaşlılar yaratıcılık ve bilgelik ile toplumda beğeni kazanabilirler. Ölüm ise entropi artışının hızlandığı geri dönüşü olmayan bir noktadır. Çürüyen bedende entropi artmaya devam eder.
Sanatta yaratıcılık, geleneksel güzel ve estetik kavramlarına alternatifler oluşturmak için sınırları zorlamayı gerektirir. Ortaya çıkan yenilikler, ilk başta tepkiyle karşılanıp aykırı ve çirkin kabul edilmiştir. Halbuki sanat daha önce örneği olmayan aykırı akımlarla zenginleşmiştir.
Günümüzde ölüm korkusu yaratan sanatın ne kadar aykırı ve çirkin olduğu, felsefe ve bilim perspektifinden tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Sayın okuyucu siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?