Bu yazıda dünya çapında önemli bir organizasyon olan Küresel Mühendislik Dekanları Konseyi’nin başkanlığını (Chair, Global Engineering Deans Council) yapmakta olan değerli dostum Prof. Dr. Şirin Tekinay ile yaptığım söyleşiyi okuyacaksınız.
Doktora derecesini George Mason University'den, lisans ve yüksek lisans derecelerini Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği'nden alan Şirin Hoca 1997’de katıldığı New Jersey Institute of Technology'de 2003 yılında süresiz kadro (tenure) kazanmış ve doçent olmuştur. Prof. Tekinay, 2005- 2009 yıllarında ABD Ulusal Bilim Kuruluşu'nda (NSF) program direktörlüğü yapmış, 750 milyon dolar bütçeli, çok disiplinli bir yeni program kurmuş ve yönetmiştir. 2020-2021 yıllarında Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki American University of Sharjah’da Mühendislik Dekanlığı; önceki on yılda ise ülkemizde Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanlığı, Araştırmadan Sorumlu Rektör Yardımcılığı ve Rektörlük yapmıştır. Ülkemizin ilk FabLab’ını (atölye laboratuvar) ve ilk şehir mühendisliği araştırma laboratuvarı ile yüksek lisans programını kurmuştur. Uluslararası arenada, Avrupa Bilim ve Teknoloji Komisyonu danışmanı ve hakemi, Avrupa Mühendislik Eğitimi Forumu'nun yönetim kurulu üyesidir. Prof. Dr. Şirin Tekinay, kariyerini Dünya Mühendislik Dekanları Konseyi’nin (Global Engineering Deans Council) Başkanı olarak taçlandırmaktadır.
Şimdi Şirin Hoca’dan Küresel Mühendislik Dekanları Konseyi perspektifinden mühendislik eğitiminin nereye doğru evrildiğini öğrenelim. Ayrıca Türkiye’deki mühendislik eğitimi konusunda görüşlerini alalım.
Soru: Şirin Hocam, parlak kariyerinizin en önemli doruk noktalarından biri olarak, başkanlığını yaptığınız Dünya Mühendislik Dekanları Konseyi’ni bize tanıtabilir misiniz? Dünya mühendislik eğitimine yöne veren bu konsey ne zaman ve ne maksatla kuruldu?
Cevap: Çok teşekkür ederim değerli hocam. Dünya Mühendislik Dekanları Konseyi 2008 yılında dünyanın her yerinden gelen ve aralarında şimdiki TÜBİTAK Başkanı'mız Prof. Hasan Mandal’ın da bulunduğu 27 akademik mühendislik lideri tarafından Paris’te kurulmuş. Amaçları, dünya yüzünde insan nüfusunun ve hızla değişen demografisinin acil sorunlarına çözüm bulmak. Bir kısmına teknolojinin neden olduğu ve hemen hepsine teknolojinin çare olacağı sorunları gündeme getirmek. Konseyin kuruluş amacını belirleyen Paris Deklarasyonu, Türkçe de dahil olmak üzere 14 dilde yayınlanmıştır. Şimdi konseyin 50’den fazla ülkeden ve tüm kıtalardan 500’ü aşkın üyesi var. Yöneticileri seçimle işbaşına geliyor.
Kuruluşun amaçları günümüzde daha da önem ve aciliyet kazandı. Mühendislik liderlerinin sosyoekonomik değer üretmesine, küresel kalite standardında yerel katkılar sağlamasına, dayanışma ve iş birliği platformları oluşturarak topluma destek vermesine çok ihtiyaç duyuluyor. Akademik dünya ile endüstriyi ve Birleşmiş Milletler gibi küresel sürdürülebilirlik, sağlık, güven ve refah amacı güden kuruluşları bir araya getirmek her zamankinden daha önemli.
Soru: Dünya Dekanlar Konseyi Başkanı olarak yaptığınız bazı projelerden bahsedebilir misiniz?
Cevap: Bugünlerde 5. Küresel Endüstri Forumu'nu sanal platformda yönetiyorum. Bu çalıştaylar serisinde bu hafta hummalı bir çalışma sürüyor. Üniversite ve endüstriden, 5 kıtada 20 ülkeden 80 delege (karar mercii olan liderler) birlikte çalışıyor. Dünyanın her yanından mühendislik öğrencileri de tüm etkinliklerimize katılıyor.
Endüstri Forumu’ndan sonra Kasım ayında 13. Dünya Mühendislik Eğitimi Forumu ve Mühendislik Dekanları Konferansı’mız var. Madrid’de yapılacak ve hem yüz yüze hem de sanal olarak 1000 civarında lider bir araya gelecek.
İki haftada bir İngilizce ve İspanyolca canlı yayınlanıp sonra da kaydına erişim sağladığımız webinar dizimiz gerçekleşiyor. Pandemi döneminde, bütün dünyada mühendislik öğrencilerinin eğitimlerine sekte vuran, mezuniyet süresini uzatan staj eksiğine karşı Küresel Sanal Staj Programı’nı hızla geliştirip uygulamaya koyduk.
Bu yıl Mühendislikte Çeşitlilik ve Katılımın Yaygınlaşması Ödülü yarışmamızın dokuzuncusunu düzenliyoruz. Özellikle kadınların mühendislikte desteklenmesi, liderliğe yükselmesi ve en üst seviyeden katkı vermesi öncelikli mücadele alanlarımızdan. Bu bağlamda bir kitap dizimiz (Rising to the Top) var, rol modellerinin hayat hikayelerini anlatıp yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin dünya barışının temelini oluşturduğuna inandığımız için bu alanda bir bildiri yayınladık ve bugünlerde bir proje ödülü programı geliştiriyoruz.
Soru: Hocam siz bu konseyde gerçekleştirmekte olduğunuz diğer projelerinizden de bahsedebilir misiniz?
Cevap: 2012’de Mühendislik ve Doğa Bilimleri Dekanlığı görevine gelir gelmez üyesi, 2015’te yönetim kurulu üyesi oldum, 2018’de başkan olarak seçildim. Pandemi başkanı olduğum için başta Küresel Sanal Staj Programı olmak üzere sanallaştırma ve platformlaşma projeleri yürüttüm. Bunların pandemiden bağımsız olarak etkili ve verimli olduğunu, küresel iş birliği içinde çalışmak için gerekli olduğunu memnuniyetle gördüm. Laboratuvarların sanallaşması, dijital ikizleme projeleri ve üniversite-endüstri ilişkileri konularında atılımlar kaydettik. 2021’de Rising to the Top kitap dizimizin bölgeselleştirilip Asya ve Avrupa nüshalarının çıkmasını sağladık, şimdi Orta Doğu nüshası için çalışıyoruz. 2022’de ortaya çıkmasını hedefliyoruz.
Soru: Türkiye’de özellikle mühendislik fakültelerin müfredatı çok yüklü. Birçok üniversitemizde 160 ders saati civarında müfredat ile karşılaşıyoruz. Buna karşılık, staj ve COOP uygulamaları yetersiz. Bu nedenle ben bu abartılı ders yükünü 130 saat civarına indirmek için çok uğraştım. Müfredat konusunda dünyada gidişat nereye doğru?
Cevap: Dünya genelinde saygın üniversitelerde 120 küsur kredi saate inmiş olan mühendislik müfredatı, ülkemizde ve diğer Orta Doğu ülkelerinde hâlâ türlü nedenlerle geleneksel olarak yüksek sayılarda. Müfredatı azaltma mücadelesini ben de verdim. American University of Sharjah’da Mühendislik Dekanı olarak görev yaparken 140 küsür krediden 126-128’ e indirmeye çalıştım. Buna karşı çıkan hocaların diğer taraftan ders yükünün ağırlığından şikayet etmeleri anlaşılması güç bir çelişkiydi. Hocaların derslerine yıllarca bire bir bağlanmaları, derslerini sahiplenmeleri müfredat değişikliğine engel oluyor.
Şimdi artık, öğrencilere takım çalışmasını öğretmeye çalışıyoruz. Fakülte üyelerinin de takımlar halinde, müfredatın bütününü öğrenci açısından ele alarak derslerin içeriğini yenilemeleri, hatta dersi birlikte vermeleri başarılı sonuçlar veriyor. Üniversiteler arası iş birlikleri bu başarıları pekiştiriyor.
Kuzey ve Batı Avrupa’da derslerin yapısı da kredi saat tasası güdülmeden gitgide modüler hale getiriliyor, öğrenciye seçme esnekliği sağlanıyor. Başarıyı mezunların işgücüne katılmaları ve işlerinde hızla etkin olmaları diye değerlendirerek bu soruyu yanıtlıyorum.
Üniversite-endüstri ilişkisinin öğrenci odaklı tanımlanıp kurulması, stajların, COOP programlarının, müfredat bazında ortak çalışmaların artmasını sağladı. Microsoft ya da Airbus gibi global mühendislik işverenleri ve üniversite iş birliklerini başrole öğrencileri koyarak yürütüyorlar.
Soru: Çoğu mühendislik dersi teorik ağırlıklı olarak işleniyor. Vakaların ve projelerin yoğun kullanıldığı proje temelli eğitim konusunda başarı örnekleri verebilir misiniz?
Cevap: Kuramsal derslerin açık kaynaklardan da edinilebilecek bilgiler içerdiğini hatırlayarak özellikle mühendislik alanında vaka ve proje antrenmanıyla tasarım odaklı düşünce eğitimi verilmeli. Üniversite deneyiminin değeri; öğrencinin sorgulayarak, araştırarak çözüm üreten, tasarım ve inovasyon ortaya çıkarak mühendise dönüştürmesinde yatıyor. Ülkemizde MEF Üniversitesi proje bazlı eğitimin başarılı bir örneği. Diğer üniversitelerde hocaların bireysel olarak derslerini proje bazlı derse çevirmeleri sıkça görülmeye başladı.
Öğrencilerin bireysel ya da tercihen takım halinde projeler üretebileceği laboratuvar, YapLab yani yapıcı alan sahibi üniversiteler bu konuda başarı kaydediyor. Ülkemizin ilk atölye laboratuvarını yani FabLab’ını kuran Kadir Has Üniversitesi’nde Mekatronik Bölümü tamamen proje bazlı yapılandı. Sabancı Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği derslerinden yeni ürün tasarımı konusu YapLab’da işleniyor.
Soru: Uzun COOP uygulamalarında başarılı bulduğum Drexel ve Waterloo gibi okulları ülkemizde örnek alan sadece TOBB ETÜ var. Onlar da seçtikleri modelin zorluğu nedeniyle çok az öğrenciyle bu uygulamayı yapabiliyorlar. Bu konuda kolay ve yaygın uygulama örnekleri var mı?
Cevap: Ülkemizde bu uygulamayı kolaylaştırmak ve yaygınlaştırmak için üniversitelerle endüstriyi COOP programlarıyla bir araya getiren Kanada’daki CAFCE, ABD’deki NCCE gibi bir platformların oluşturulması yararlı olacaktır. Ayrıca mühendislik akreditasyonu otoritesi MÜDEK’in de bu konuda desteği de alınmalı. Avustralya’daki ve Almanya’daki COOP programları da başarıyla uygulanıyor.
Soru: Pandemi döneminde hepimiz uzaktan eğitimi yaygın bir şekilde kullandık. Buna karşılık yeterince başarılı olduğumuzu düşünmüyorum. Son dönemde bazı sınıfları hibrit şekle soktuk. Harmanlanmış eğitim modeli ile aynı anda sınıfta ve uzaktan ders yapılabiliyor. Bu model ilerde yaygınlaşacak gibi görünüyor. Siz bu gelişmelere nasıl bakıyorsunuz? Bu arada Coursera gibi kurumlar da yaygınlaşıyor. Onların varlığında yeni üniversite modeli ne olacak?
Cevap: Uzaktan eğitim, harmanlanmış eğitim olduğu zaman başarılı oluyor. Yoksa sınıfta ya da laboratuvarda yüz yüze bir araya gelmenin yerine geçme çabasından (genellikle yetersiz) ibaret kalıyor. Coursera gibi açık ders malzemeleri kaynakları, üniversite deneyiminin derse bilgi almaya gelmekten çıkmasını gerektiriyor. Üniversitelerin görevi daha ziyade, tartışmak, takım çalışması yapmak, beyin fırtınası ile tasarım odaklı düşünceye dayalı çözüm ve yenileşim üretmek olacak.
Soru: Artık küresel iklim krizi, çevre kirliliği ve yenilenebilir enerji gibi konular olmadan geleceği düşünemiyoruz. Bu konuları mühendislik müfredatlarına nasıl yansıyacak?
Cevap: Bu konular, bir iki yıl içinde mühendislik öğrencisi olacak, hatta şimdiden aktivist alpha kuşağının gündeme getirdiği konular. Öğrenci liderliğine açık bir eğitim sistemiyle mühendislik eğitiminin çoklu disiplinli, baştan başa çözüm üretmeye yönelik hale gelmesi söz konusu. Bazı öğrenciler, bu sorunlara çözüm istedikleri için mühendislik okullarına geliyorlar. Kampüslerde bu konulara yönelik projelere derslerin içinde ve dışında yer verdiklerini görüyoruz.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin yayınlanmasından beri Birleşmiş Milletler, üniversitelere yönelik United Nations Academic Impact (UNAI) ve özellikle öğrencilere yönelik ASPIRE (Action by Students to Promote Innovation and Reform through Education) programlarına hız verdi. Ülkemizde birkaç üniversite UNAI üyesi olmasına rağmen öğrencilerimiz henüz ASPIRE programına katılmıyor. Bu alanda gelişmeleri sabırsızlıkla bekliyorum.
Soru: Yapay zeka, robotik ve büyük veri gibi güncel konular mühendislik müfredatlarına nasıl entegre edilecek?
Cevap: Bu konular sadece mühendislik değil, 21. yüzyılın okur yazarı sayılacak tüm üniversite öğrencilerine açık olmalı. Mühendislik öğrencileri daha ileri düzeyde yapay zeka, robotik kullanımı ve veri bilimlerini çoklu disiplinli uygulamalar çerçevesinde vaka olarak çalışmalılar. Örneğin, sağlık, tarım ve otomotiv gibi uygulamalı alanlarında çözümler tasarlayabilmeliler.
Soru: Doğa bilimleri ile mühendislik birleşmeye başladı. Buna karşılık ülkemizde temel bilimler bölümleri kapanıyor. Bir üniversitede bu bölümler olmadan mühendislik eğitimi verilebilir mi?
Cevap: Doğa Bilimleri elbette mühendisliğin temelinde yer alır. Ancak temel bilimsel araştırma olmadan teknolojinin ve mühendislik tasarımlarının dayanacağı fizik, kimya, biyoloji alanında dışa bağımlı kalırız. Malzeme bilimini özümsememiş bir inşaat mühendisi, elektromanyetiği anlamayan bir telekomünikasyon mühendisi düşünemiyorum. Dahası, doğrudan ilgisi kurulmasa bile, bilimsel yöntemi ve düşünceyi kavramamış mühendisler mezun etmek, mühendislik alanını teknisyenlikten ibaret kılacaktır.
Soru: Türkiye’de 200’ün üzerinde üniversite var. Geçen haftalarda yaptığımız söyleşide Doç. Dr. Erdal Kayacan “Türkiye’de en fazla 35 üniversite olmalı.” dedi. İyi bir üniversitenin gerektirdiği kalitede akademisyenler ve kaynaklar açısından, ülkemizde 200 üniversitede küresel ölçekte iyi eğitim verilmesi mümkün mü?
Cevap: Ülkemizde üniversite, “college”, “community college”, yüksek okul tanımları “tercümede karışmış” ya da “yitip gitmiş” halde maalesef. Her üniversitede her program hatta lisans üstü programlar var. ABD’de üniversitelerin üçte birinden azı doktora derecesi verir, teknik üniversiteler kadar “liberal arts college” var, yerel önceliklere yönelik programlar ön planda. Örneğin Texas’ta petrol mühendisliği, California’da ise tarım programları ağırlık kazanıyor.
Ülkemizde alt yapısı, yani laboratuvarları, fiziksel ve insan kaynakları olmayan ya da eksik olan üniversitelerde eğitim vermeye çalışıyoruz. Bu şartlar altında yetişen dolayısı ile küresel rekabete açılamayacak mezunlar vermenin acısını çekiyoruz.
Soru: Almanya ile Türkiye aynı nüfusa sahip ama bizdeki 8 milyon üniversite öğrencisine karşın onlarda 3 milyon öğrenci var. Her bir ögrenci için ülkemizin kaynaklarından yaklaşık 9.000 ABD dolar harcanıyor. Bu da yaklaşık 45 milyar dolar kaynağın üniversite eğitimi için harcanması demek. Buna karşılık üniversite mezunları eğitim aldıkları meslek alanlarında iş bulamıyorlar. Almanya’da ise gençlerin çoğu meslek liselerine gidiyor. Kısa yoldan iş dünyasına girerek meslek sahibi oluyor. Sadece akademik eğitime uygun gençlerin üniversiteye gitmesi sağlanıyor. Bu çelişkili duruma siz nasıl bakıyorsunuz?
Cevap: Meslek okullarının endüstri desteğiyle saygın, aranıp istenen kurumlar haline gelmesi gerekiyor. Aksi halde, üniversite mezunu olmanın işgücüne katkıdan bağımsız prestiji hep üstün tutulacak. Ülke ekonomisi açısından düşünülmeli. Üniversitelerin başarısı, ürettikleri bilgi ile çevresel ve sosyo-ekonomik değer olarak tanımlanırsa, araştırma ağırlıklı ve etkin bir yüksek öğretim sistemine kavuşuruz. Aksi halde, Almanya’daki meslek lisesi mezunu kadar laboratuvar ve alanda uygulama deneyimi olmayan, işsiz kalmaya aday mühendisler mezun vermeye devam ederiz.
Soru: Akademisyen kalitesi ile ilgili sorunlar yaşadığımız gibi yeterince hoca da bulamıyoruz. Bu nedenle akademisyenlerin ders saatleri ve danışmanlık yükü çok fazla. Sonuç olarak onlar da proje yapmak ve kendilerini geliştirmek için fırsat bulamıyorlar. Bu sorun artmakta olan üniversite sayısı ile çözülecek gibi görülmüyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Cevap: Küresel rekabet ve dayanışma içinde bilgi üretip nitelikli insan gücü yetiştirecek akademisyenleri yetiştiren az sayıda üniversitemiz var. Yurt dışından akademisyen ithal etmemiz gerekiyor ama maalesef yara bandı çözümü bu. İstanbul Üniversitesi’nin 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda dünyanın en iyi Alman üniversitesi haline gelmesi, ithal hocaların sistemi de iyileştirmesine olanak tanınmasıyla mümkün olmuştu.
Akreditasyonun rolünü iyi kavramayan ve kalite döngüsü içinde küresel dolaşıma dahil olamayan üniversitelerde gerçek anlamda akademisyen yetişmesi imkansız. Danışmanlık, merkezi kurallar çerçevesinde ders programı onaylamaya indirgenmiş halde. Oysa öğrenciye daha fazla söz hakkı vererek danışmanlığı akademisyenlerin omuzundan almak mümkün. Üniversitenin idari kadrosunu her anlamda yeterli kılarak akademisyenlerin idari yükünü azaltabiliriz. Doktora öğrencilerinden ders yükü beklemek gibi farklı yaklaşımlarla akademisyenlerin Ar-Ge zamanını arttırmak mümkün. Örneğin ABD’de akademisyenlerin isteğe bağlı olarak 9-12 aylık maaş almaları, kalan zamanlarını kendi projeleriyle doldurmaları beklenir.
Soru: Son 50 yıllık dönemde özellikle Japonya ve Güney Kore’de bilim ve teknoloji ile birlikte sanayinin yükselişini izledik. Son dönemde onlara başta Çin olmak üzere pek çok ülke katıldı. Bu bölgede mühendislik eğitimi konusundaki gelişmeleri bize özetleyebilir misiniz?
Cevap: Japonya, Güney Kore, Çin, Singapur, Tayvan ve Hong Kong’daki üniversitelerle ve endüstri kuruluşlarıyla bire bir çalıştım. Bu ülkelerin kültürlerini katarak geliştirdikleri mühendislik yaklaşımında hep inovasyonu destekleyen, değerlendiren, rekabeti değil sorumluluğu bireyselleştiren takım çalışması anlayışıyla teknolojide kat ettikleri mesafe çok etkileyici.
Çocuklarına çok küçük yaştan kodlama, robotik, sayısal üretim gibi mühendislik kavram ve yöntemlerini sevdirerek öğretip uygulatıyorlar. Aslında mühendislik eğitimi anaokulunda başlıyor. Üniversitelerdeki formel eğitimde ise araştırma ile eğitim faaliyeti arasında sınır olmaksızın yeni dersler ve programlar, proje bazlı çalışmalar yapılıyor. Örneğin Japonya’da akıllı ev elektroniği diye çoklu disiplinli bir programdan mezun olmak mümkün.
Asya’nın son yıllarda üst üste 1 numarası olan HKUST’nin (Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi), Asya’nın dünya rekabetindeki en büyük üniversitesi KAIST’in (1970’lerde kurulmuş, ODTÜ’yü hatırlatan Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü) ve Çin’de hızla ilk sıralara yükselmekte olan SUSTech’in (Güney Bilim ve Teknoloji Üniversitesi) başarısının temeli ortak. Onlar deneyden öte deneyime önem vererek, öğrenci liderliğine destek olup rekabetle dayanışmayı bir bütün halinde yaşadıkları çoklu disiplinli takım çalışması yapıyorlar. Bu şekilde Ar-Ge projeleri üretmeleri, yarışmalara katılmaları, sosyal sorumluluk çözümleri geliştirmeleri mümkün oluyor.
Soru: GEDC Başkanı olarak Türkiye’deki mühendislik fakülteleri dekanlarına özet olarak neleri yapmalarını önerirsiniz?
Cevap: Bu görevde bulunmuş bir meslektaş olarak affınıza sığınıp peşinden söyleyeceklerimin insanüstü bir çaba gerektirdiğinin farkındayım diyeyim. Uluslararası alanda Türk mühendisliğini temsile önem vermelerini; bilimsel etiğin gözetildiği yayın politikalarını tüm araştırmacıların özümsemesini mecburi kılmalarını, geleneksel müfredatı ve öğretim yaklaşımını güncellemelerini öneririm. Maalesef ezbere dayalı eğitimden geçmiş ve çoktan seçmeli testlerle seçilmiş öğrencilerin yapıcı, yaratıcı, yenilikçi, sorgulayıcı bireyler olabilmelerinin yollarını araştırıp açmaları gerekiyor. Çevresel, sosyal ve ekonomik değer yaratıp toplumun hizmetine sunmak üzere endüstri ile, devletin kurumları ile birlikte yapılan çalışmaları etkinleştirmelerini dilerim. Bu kapsamda mühendislik eğitiminin mevcut bir örnek yüksek öğretim çerçevesinden kurtulup, staj, COOP, proje bazlı ve modüler eğitim için gerekli esnekliğin de sağlanması gerekir.
Soru: GEDC etkinliklerine ülkemizden katılımı ne durumda?
Cevap: GEDC’nin kurucularından Prof. Hasan Mandal ilk yıllarda (2009) bir yıllığına başkanlığını da yapmıştı. Daha sonra şimdi Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu Hocamız yönetim kurulunda görev almış, hatta sekreter/hazinedar görevini yürütmüştü. O zamanlar her iki hocamız da Anadolu Üniversitesi’ndeydi. Tuncay Hoca Türkiye Mühendislik Dekanları Konsey (MDK) Genel Sekreteri iken MDK, Uluslararası Mühendislik Eğitimi Dernekleri Federasyonu (IFEES) üyesi idi. Sanırım üyelik devam etse de katılım azaldı. Ben evvelki yıl MDK’nin Rumeli Üniversitesi‘nde düzenlenen toplantısında GEDC ve IFEES yapılarını sundum, yeni dekan olan meslektaşlardan sorular ve bir iki katılım geldi. Kendi ülkemden daha fazla akademik katılım dilerdim. Diğer taraftan Arçelik hem kurumsal üyemiz hem de mühendislikte kadınların yükselmesine yönelik projelerimizin sponsoru ve tüm etkinliklerimizin aktif katılımcısı olduğu için müteşekkirim.
Son Söz: Mühendislik eğitimi çevre bilinci ve sosyal sorumluluk sahibi, iletişim becerisi yüksek, sorgulayıcı, yenileşimci, girişimci, küresel rekabet ve dayanışmanın içinde bilgisi kadar etik anlayışı, farklılığa saygısı ve sosyal zekası ile sağlam duran mühendisler yetiştirmelidir.
Soru: Şirin Hocam sorularıma cevap vermek için değerli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkürler. Geleceğin dünyasında Batı’da ve Uzak Doğu’da eğitim alan meslektaşları ile rekabet edebilecek mühendislerini yetiştirebilmek için neler yapmamız gerektiğini özetler misiniz?
Cevap: Ben çok teşekkür ederim Hocam. Aslında bazı şeyler sanallaşma ve platformlaşma ile artık daha kolay. Z ve Alpha kuşaklarına umutla, güvenle bakıyorum. Onlar teknolojik dünyada doğdular ve teknolojiyi kullanmak doğalarında var. Teknolojiyi beyinlerini oyalamak değil de küresel kültüre müdahil olup katkı sağlamak için kullanabilirler.
Diğer taraftan evrenin dili matematik, evrensel dil de İngilizce; her ikisinde de geri kalıyoruz endişesi içindeyim. Küresel akımlardan söz ederken karşımdaki meslektaşlarımda bile hissettiğim “biz ve onlar” anlayışını yıkmaya çalışıyorum. “Küresel, evrensel” çap mühendislerimize küçük, erişilebilir gelmeli.