Talat Çiftçi

17 Ekim 2021

Geleceğin üniversitesine Kanada’dan bir bakış

Bir süredir diplomalı işsizlik, insan kaynakları planlama ve meslek eğitimi konularını tartışıyoruz. Bu kapsamda özellikle de iş dünyasından gelen görüşler eğitimle ilgili sorunların farklı açılardan tartışılmasını gerektiğini gösteriyor.

Bir süredir diplomalı işsizlik, insan kaynakları planlama ve meslek eğitimi konularını tartışıyoruz. (https://t24.com.tr/yazarlar/talat-ciftci) Bu kapsamda özellikle de iş dünyasından gelen görüşler eğitimle ilgili sorunların farklı açılardan tartışılmasını gerektiğini gösteriyor.

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim söyleşiyi Kanada’daki Waterloo Üniversitesi’nin geçen iki dönem rektörlüğünü yapmış olan değerli dostum Prof. Dr. Feridun Hamdullahpur ile gerçekleştirdik. Öncelikle size, olağanüstü başarılı bir kariyeri olan Feridun Hoca’yı kısaca tanıtmak istiyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Technical University of Nova Scotia’da doktorasını tamamladı. Başarılı akademik kariyeri sırasında yüzlerce bilimsel yayın yaptı. Waterloo Üniversitesi'ndeki rektörlük görevindeyken aldığı önemli ödüller arasında Canadian Academy of Engineering ve Royal Society of Canada gibi önemli üyelikleri var. Kraliçe Elizabeth Elmas Madalyonu sahibi de olan Feridun Hoca ile ne kadar övünsek azdır. (https://uwaterloo.ca/president/sites/ca.president/files/uploads/files/president-bio-w2018.pdf)

Prof. Dr. Feridun Hamdullahpur ile geçenlerde bir Teknorama Toplantısı’nda Waterloo Üniversitesi’nde rektörlük yaptığı dönemlerdeki deneyimlerini tartışmıştık.

Şimdi onunla geleceğin üniversitesi kavramını ve bu amaçla iş dünyasında yapılan çalışmaları konuşacağız. Bu söyleşide, öğrencilerin başarılı bir meslek yaşamına ve girişimciliğe hazırlanması konusundaki görüş ve önerilerini öğreneceğiz.

Soru: Feridun Hocam 2000li yıllarda iklim değişikliği, çevre kirliliği ve göç sorunları ile mücadele ederken ortaya çıkan pandemi her şeyi allak bullak etti. Dünya hızlı bir dönüşüm geçirirken geleceğin üniversitesi konusundaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

Cevap: Dünya, tarih boyunca sürekli dönüşümden geçmiştir. Ancak günümüzde özellikle teknolojik gelişmelerin verdiği iletişim ve ulaşım imkanları nedeniyle bu dönüşüm hem sürekli ivmeleniyor hem de dünyanın her yerinde etkisi hissediliyor. Bu ortamda, pek çok kurumun olduğu gibi üniversitelerin de yerel ve global ortamda kendi konumlarını ve fonksiyonlarını büyük bir mercek altında incelemesi gerekiyor. Dolayısıyla geleceğin üniversitesi kavramının üniversitelerin günümüzdeki ve gelecekteki yeri ve önemi ile eşleşmesi bekleniyor. Bu konunun çok ayrıntılı bir şekilde tartışılmasında yarar var ancak kısaca belirteyim ki üniversitelerin geçmişte olduğu gibi gelecekte de önemli bir yeri olacağına inanıyorum. Buna karşılık, gelecekte üstlenecekleri görevleri yerine getirebilmeleri için şüphesiz şimdi olduğundan daha farklı yaklaşımlar da geliştirmeleri gerekecektir.

Soru: Üniversiteler çok eski ve gelenekleri olan kuruluşlar oldukları için değişimlere direnç gösterecekleri öngörülebilir.  İlk akademik kuruluşlardan günümüzün üniversitelerine gelene kadar çok şey değişti ama onları hızla değişmekte olan dünyaya uyarlamak hiç de kolay görünmüyor. Sizce güncel eğitim ve araştırma ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli değişimler nasıl yapılabilir? Örnek üzerinden tartışmak gerekirse, Waterloonun eğitim sisteminde yapılan değişikliklere akademisyenler nasıl uyum sağlıyor? Onları değişime ve yüksek performansa nasıl teşvik ediyorsunuz?

Cevap: Üniversitelerin kolayca değişmeyecekleri fikrine katılıyorum. Yaklaşık bin yılın üzerinde tarihi olan üniversiteler belli değişimlerden geçmiştir ancak bu değişimler her zaman toplumsal değişimlerin arkasından gelmiştir. Üniversitelerin temel işlevleri olan eğitim vermek, yeni bilgileri bulmak için araştırma yapmak ve toplumsal sorunları çözmek için yapılan faaliyetlerin kesintisiz ve bütün dış etkilerden bağımsız olarak devam etmesi gerekir. Bu nedenle üniversitelerde değişime karşı bir direnç her zaman görülmüştür. Ancak, bunun diğer bir nedeni de mevcut yapıya tutunarak değişikliğin getireceği ek yüklerden kaçınmak için ortaya konulan dirençtir. Bu bence üniversiteler için olduğu gibi diğer kurumlar için de en tehlikeli unsurdur. Bana göre değişime direnç gösteren ve yenilikleri geriye iten her kurum sonunda “gereksiz” olarak damgalanarak ortadan kalkar.

Waterloo Üniversitesi’nde ilk başından itibaren değişim (change) temel bir ilke olarak görülmüştür. Aslında üniversite başlangıçta bu koşul ile kurulmuştur. Önemli olan unsurlardan biri de bu üniversitenin kurulmasına önayak olan iş insanlarının rolüdür. Onlar sayesinde Waterloo, o zaman hiçbir üniversitenin cesaret edemediği veya düşünmediği iş yerinde eğitim (co-operative, CO-OP) sistemi ile akademik hayata başlamıştır. Bu sistemde öğrenciler bir dönem üniversitede derslere girip, bir sonraki dönem bir iş yerinde çalışıyorlar.

Waterloo Üniversitesi’ne değişim getirmek, iyi bir diyalog ile herkesi verilen kararların bir parçası yaparak sağlanan olumlu bir ortamda gerçekleşmiştir. Bu gelişmelerin örneklerini üniversitenin son iki stratejik plan dönemlerine bakarak görebilirsiniz.

Soru: Günümüzde pek çok tanınmış teknoloji şirketinin kurucusunun üniversite mezunu bile olmadığını görüyoruz. Hatta sizin üniversitenizi terk ederek, Blackberry şirketini kuran İstanbullu Mike Lazaridis de onlardan biri. Şimdi soruma döneyim; Batı’da pek çok genç üniversite diploması olmadan iş kurarken, Türkiyede üniversite diplomalı işsizlik sorunu var. Sizce Batı’da üniversite diploması hedef olmaktan çıktı mı?

Cevap: Bence Blackberry gibi örnekler milyonda bir görülebilir. Evet, Mike Lazaridis ve belki onun gibi onlarca kişi üniversiteyi bitirmeden iş dünyasında başarılı olmuşlardır. Burada “bitirmeden” sözcüğünün altını çizmek istiyorum. Onların hepsi üniversiteye başlamış ama programlarını tamamlamamışlardır. Hatta biraz daha derine baktığınızda hepsinin başarılarında üniversitelerin ve üniversiteden aldıkları eğitimin büyük bir yeri olduğunu görebilirsiniz. Ayrıca, benim tanıdığım bu şekilde başarılı olmuş kişilerin hepsi kendi aile fertleri dahil olmak üzere çalıştırdıkları binlerce kişinin üniversite eğitimi almış olmalarına büyük özen göstermişlerdir. Mike Lazaridis’in Waterloo’ya yaptığı 260 milyon dolarlık bağış üniversite eğitimine verdiği önemin bir ifadesi olarak görülebilir. Onun sayesinde Waterloo Üniversitesi ve dolayısı ile Kanada kuantum ve teorik fizik alanlarında dünyada çok ileri bir konuma gelmiştir.

Bunları söylerken gayet tabii ki sizin “üniversite diploması” konusunda gösterdiğiniz hassasiyeti halı altına süpürmek de yanlış olur. Sadece bir diploma sahibi olmak için alınmış bir eğitim bence bugünkü dünya koşullarında son derece etkisizdir. Ancak, yukarıda kısaca tarif etmeye çalıştığım “geleceğin üniversitesi ve üniversite eğitimi” çerçevesinde alınmış bir diploma son derece gerekli ve etkili olacaktır.

Soru: Amerikada Biden yönetiminin mesleki eğitimi yaygınlaştırmak için meslek lisesi ve meslek yüksek okullarının ücretsiz olmasını sağlayacağı söyleniyor. Bu gelişmeye siz nasıl bakıyorsunuz? Meslek eğitimi nasıl olmalıdır?

Cevap: Bence bu son derece önemli bir yaklaşımdır. Gayet tabii ki her lise mezununun üniversiteye gitme zorunluluğu olmamalıdır. Eğitim ekosisteminin önemli bir parçası olan meslek eğitimi de ülkeler için üniversite eğitimi kadar önemlidir. Dolayısıyla oralarda eğitim görmüş kişilere de toplumda aynı şekilde saygı duyulması gerekir. Eğer orta öğrenimde öğrencilerin neye eğilimli ve yetenekli oldukları belirlenebilir ve ona göre kendilerine yol gösterilebilirse (guidance, counselling, mentoring) çok daha verimli bir adım atılmış olur. Meslek liselerinin, İsviçre’den Hindistan’a kadar pek çok ülkede başarılı örneklerini görebilirsiniz.

Soru: Biz üniversitede öğrenciyken ilk stajlarımızı İTÜ’deki atölyelerde yapmıştık. Sonra da iş dünyasında birer aylık iki staj yapacak yer aramıştık. Ben bu kısa stajlardan pek fazla bir şey öğrenememiştim. Günümüzde pek çok üniversitemizde bu eski staj sistem sürdürülüyor. Nihayet ülkemizde bazı üniversiteler uzun staj sistemleri oluşturmaya başladı. Waterlooda uygulanan iş yerinde eğitim (CO-OP) sistemi nasıl yürütülüyor? 

Cevap: Yukarıda da değindim gibi CO-OP stajın çok ötesinde farklı bir kavram. Bu kapsamda her öğrenci eğitim aldığı alan ile ilgili minimum 5 defa olmak üzere iş yerlerinde çalışıyor. Önceki dönemlerde derslerde öğrendiklerini iş dünyasındaki uygulama örnekleri ile ilişkilendirebiliyor. Ayrıca iş yerinde öğrendikleri ile bir sonraki dönemde alacağı derslerle de bağlantı kurabiliyor. Bunları yaparken çalıştığı iş yerinin bir elemanı olarak oraya önemli katkılar yapıyor. Bu sırada profesyonel seviyede kazanç da elde ediyor. Örneğin geçen sene CO-OP öğrencilerimizin toplam kazancı 250 milyon doların üzerindeydi.

CO-OP çalışması öğrencilere mezuniyetten sonra mükemmel iş imkanları sağlıyor ve işverenler de onları “işe hazır” mezunlar olarak görüyor. Bence CO-OP’un en önemli katkısı üniversite ile iş dünyası arasında çok etkin ve geniş bir köprü kurmasıdır. Böylece üniversitenin dış dünya ile sağlam bir ilişki kurmasını sağlıyor. Bizim de geçmişte yaptığımız geleneksel staj ile CO-OP’un farkı bence bisiklet ile uçak arasındaki fark kadardır.

Bu konuda söylenecek çok daha fazla söz var ama şimdilik burada bırakayım. Daha fazla bilgi Waterloo CO-OP ofisinin internet sayfalarında bulunabilir. (https://uwaterloo.ca/co-operative-education/)

 Soru: Öğrencileri girişimci olarak yetiştirmek için neler yapıyorsunuz? Waterloo mezunları girişimci oluyorlar mı?

Cevap: Waterloo’ya girmek için yapılan başvurularda bile girişimcilik bir seçim kriteri olarak değerlendiriliyor. Üniversitede öğrencilerin ilk senelerinden itibaren içinde yaşadıkları ortam girişimciliği teşvik edecek şekilde tasarlanmıştır. Bu ortamda öğrenciler tarafından daha mezun olmadan önce kurulan ve başarılı olan yüzlerce şirket var. Bu başarıda girişimciliği teşvik eden bu ortam kadar CO-OP deneyiminin de büyük katkıları oluyor. “Velocity” olarak adlandırılan bu kuluçka ortamında öğrenciler patentler alabiliyor ve girişimlerini (start-up) gerçekleştirebiliyorlar.

Soru: Türkiyedeki diplomalı işsizler sorunundan yukarıda bahsettik. Ne yazık ki iş dünyası da kalifiye eleman bulamamaktan şikayet ediyor. Waterloo mezunları iş dünyasının beklentilerini karşılayabiliyor mu?

Cevap:  Waterloo mezunları iş bulma açısından en ön sıradalar. Bunda CO-OP’un etkisi çok büyük. Daha önce de belirttiğim gibi, iş dünyasının sorunlarını ve olasılıklarını anlayarak verilen eğitim öğrencilere büyük bir avantaj sağlıyor. Bu nedenle, mezunların iş bulma ve işyerlerinin de istedikleri kalitede kalifiye eleman temini sorun olmuyor.

Soru: Waterlooda araştırma projeleri nasıl yapılıyor? İş dünyası ile araştırma iş birlikleri nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Araştırma projeleri için çok büyük bir mali destek var. Ayrıca bu projeleri yapan akademisyenlere yardım eden son derece kalifiye elemanların olduğu ofisler var. Waterloo’nun diğer bir özelliği de fikri hakların tamamen onu yaratan akademisyenlere ait olması. Yani üniversite onlardan bir hak talep etmiyor. İş dünyası ile akademisyenlerin arasına bir duvar örmek yerine, bu şekilde çok sağlam bir köprü kuruluyor. Bu nedenle Waterloo, tıp alanı hariç tutulursa, Kanada’da iş dünyasından gelen araştırma fonlarının en yüksek olduğu üniversite.

Soru: Bilişim teknolojileri, eğitimi ve meslekleri yeniden şekillendirirken, gelecekte disiplinler arasında sıkı iş birliği gerekecek gibi görünüyor. Waterloo Üniversitesinde farklı bilim dalları arasında iş birlikleri nasıl kuruluyor?

Cevap: Disiplinler arası iş birlikleri konusunda birçok başarılı örnekler gerçekleştirdik. Her geçen gün onlara yenileri de ekleniyor. Onların örneklerini Waterloo’nun son stratejik planında da görebilirsiniz. (https://uwaterloo.ca/strategic-plan/) Bu plan üç büyük temel üzerine oturtulmuştur; inovasyon, uluslararasılaşma ve disiplinlerarası iş birlikleri. Örneğin havacılık eğitim ve araştırmalarında, fen bilimleri, mühendislik ve çevre bölümleri iş birliği içindedir. Stratejik plana bağlı olarak en son kurduğum sağlık teknolojileri inovasyon merkezi (Health Technologies Innovation Hub) de bunun güzel bir örneğidir. Böyle disiplinler arası girişimler için üniversite özel bir fon ile destek verip onların teşvik etmektedir. Geleceğin akademik programları toplum bilimleri (çevre dahil), teknoloji ve ekonominin kesiştiği alanda olacaktır.

Soru: Yeni yüzyılda dünyanın yaşlanma, çevre kirliliği, iklim değişikliği ve göç gibi büyük sorunları olduğundan bahsetmiştim.  Yapay zekâ ve robotik gibi yeni teknolojileri bu sorunları çözmek için nasıl kullanabiliriz?

Cevap: Bahsettiğiniz her iki teknoloji de sıraladığınız sorunlar için ve başka birçok alanda hayatımıza girecektir. Daha doğrusu, artık onların hayatımızın bir parçası olduğunu kabul etmemiz gerekir. Elbette ki bu teknolojilerin de bazı istenmeyen yan etkileri ve yaratacakları etik sorunlar da olacaktır. Onları net bir şekilde anlamalı ve mümkün olduğu kadar çabuk çözümlemeliyiz. Buna karşılık, bu teknolojilerin sorunlara getirecekleri çözümler hem toplum yaşamı hem de ekonomik katkılar açılarından son derece önemli olacaktır.

Gelecekte sağlık ve yaşlılık alanlarındaki sorunlara çözüm bulmak, sadece tıp değil toplum bilimleri, veri bilimi ve mühendislik gibi birçok alanların birleşmesinden doğan bir iş birliği ortamı gerektirecektir. Bu ortamda özellikle de yapay zekâ, robotik ve otomasyon büyük katkılarda bulunacaktır. Daha da ötesi, ben yapay zekâ ve ona bağlı veri bilimlerinin geleceğin petrolü olarak kabul edileceğini düşünüyorum.

Soru: Türkiyedeki uygulanan test temelli üniversite giriş sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Türkiye’deki eğitim sistemine uzak kaldığım için, ona yönelik daha verimli sonuçlar almak için bir reçete vermekten kaçınacağım. Ancak, test sistemine prensip olarak karşıyım. Yüksek kaliteli lise eğitimi ve diğer önemli unsurların toplamını içeren bir sistem bence daha verimli olabilir ve başarılı sonuçlar verebilir.

Soru: Dünyadaki hızlı değişime ayak uyduramadığı ve eğitim sistemini geliştiremediği takdirde Türkiyeyi hangi tehlikeler bekliyor?

Cevap: Eğitimde geri kalmanın tehlikesi son derece büyük olabilir. Türkiye’de son derece zeki ve başarılı genç bir nüfus var. Onların etkin bir şekilde yönlendirilip temel bilime dayalı, ileriye dönük, dünyanın sorunlarına ve olasılıklarına yönelik bir eğitim almaları gerekiyor. Öğrendiklerini uygulayabilecekleri ortamları da bulmaları çok önemli. Aksi takdirde dünyada yaşanan muazzam değişimi yakalayamadan diğer ülkelerin liderliğini kabul etmek zorunda kalırız. Bu durumun hem toplumsal hem de ekonomik olumsuz etkileri kalıcı hale gelebilir.

Görüyorum ki, siz ve ileri görüşlü meslektaşlarımız bunların farkına vararak gerekli değişiklikleri başlatıyor ve girişimlerde bulunuyorsunuz. Yaptıklarınız çok umut verici.

Soru: Feridun Hocam soruları cevaplamak için zaman ayırdığınız ve nazik sözleriniz için çok teşekkürler. Türkiyede geleceğin üniversitesinin nasıl kurulabileceği konusunda değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız bu ufuk açıcı söyleşiyi tamamlarken son sözlerinizi alabilir miyiz?

Cevap: Teşekkürler Talat Hocam. Umarım kısa da olsa bu söyleşi yararlı olmuştur. Sanırım Türkiye’de geleceğin üniversitesinin nasıl kurulabileceği sorusunun yanıtı yukarıda belirtilen görüşlerin sentezinden bulunabilir.

Son Söz: Sosyokültürel, bilimsel ve teknolojik değişime uyum sağlayamayan, iş dünyası ile yakın ilişki kuramayan üniversitelerin mezunları geleceğin dünyasında yer bulamayacaktır.