Talat Çiftçi

24 Ekim 2021

Diplomalı işsizliğin sosyoekonomik bedeli

Türkiye’de gençler, tek gelecek kapısı olarak gördükleri üniversitelere girmek için olağanüstü bir gayret gösteriyorlar. Aileler de onlara destek verebilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlar. Buna karşılık üniversite mezunu olmak iş bulmak ve iyi bir kariyer yapmak için beklenen faydaları sağlamıyor.

Gençlerin, gereksiz bir üniversite sınavına hazırlanmak için yıllar boyunca test çözmesi onları en güzel çağlarında mutsuzluğa mahkûm ediyor. Hatta onları birer test robotuna dönüştürüyor. Oysa bu becerinin iş yaşamında herhangi bir faydası yok. Sosyokültürel becerilerini geliştirebilecekleri etkinlikler, hobiler, sanat ve spor ile değerlendirecekleri zamanlarını, gereksiz bilgileri ezberlemek için kullanıyorlar. Yıllar süren üniversite hazırlığının üstüne bir de 4 yıl üniversitede okuyup sonunda işsiz kalınca gençlerdeki hayal kırıklığı çok büyük oluyor.

Pandemiden dolayı uzun süre kapalı kalan üniversitelerin bu güz döneminde yüz yüze eğitime başlaması ile üniversite konusu çeşitli nedenlerle sürekli gündeme geliyor. Geçenlerde, yurtlarda yer bulamayan öğrenciler parklarda gösteri yaptı. Daha bu hafta Sözcü Gazetesi’nde Sultan Uçar noter tasdikli sahte diplomaların adrese teslim satıldığı haberini verdi.

Benim için son günlerde gündeme gelen, çöpten kâğıt toplayan üniversite mezunu gençler meselesi çok önemli. Onların üzücü durumu, üniversite diplomasına sahip olduktan sonra işsiz kalan veya asgari ücretle çalışan gençler konusunda bardağı taşıran son damla oldu. Artık, diplomalı işsizliğin neden olduğu sosyoekonomik bedelleri tartışmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.

Diplomalı İşsizlik: Eğitimdeki Kara Delik

Diplomalı işsiz olarak tanımlanan gençlere, üniversiteye hazırlık sürecinde ve üniversite eğitimi sırasında harcadıkları emek, zaman ve masrafın karşılığını alamayanlar olarak da bakabiliriz. Bence bu konu, kaynakları yutan bir Kara Delik olarak da tanımlanmayı hak ediyor.

Gençlerin diploma aldıkları alanlarda çalışamaması, onların erken yaşlarda "Meslek İntiharı" yaşamalarına neden oluyor. Buna karşılık, sanayiciler ihtiyaç duydukları kalifiye elemanları bulamıyorlar. Bu çelişkili duruma rağmen, meslek eğitimini güçlendirmek ve cazip hale getirmek yerine, Türkiye’de hâlâ üniversitelere ağırlık veriyoruz. Meslek liselerindeki öğrenciler bile mezun olduktan sonra mesleklerini icra etmek yerine üniversiteye girmeyi hedefliyor. Böylece eğitimdeki Kara Delik büyümeye devam ediyor.

Ülkemizde, bir alanda üniversite mezunu olmak o alanda çalışmaktan çok, bazı kapıları açan bir anahtar veya itibar unsuru olarak görülüyor. Bu nedenle de sahte diploma konusu gündemden düşmüyor. Öte yandan, ara kademe olarak tanımlanan tekniker ve teknisyen gibi unvanların küçümsenmesi de gençlerin mesleki eğitimden uzak durmasına neden oluyor. Ne yazık ki, meslek lisesi mezunları iş dünyasında kendilerine yeterince değer verilmediğinden şikâyet ediyor.

Sonuç olarak, üniversite mezunları arasında işsizlerin oranının yüksekliği ve onların psikolojik durumu toplumda yaygın bir soruna dönüşüyor. Yapılan araştırmalara göre günümüzde gençlerin yüzde 40’ı üniversite eğitiminin iş bulmak için yeterli donanımı sağlamadığını düşünüyor.

Şimdi diplomalı işsizliğin sosyoekonomik maliyetini belirlemek amacıyla eğitimin neden olduğu harcamaları tartışacağım. Daha sonra da bu maksatla harcanan kaynakların nasıl daha isabetli kullanılabileceği konusundaki görüşlerimden bahsedeceğim.

Diplomalı İşsizliğin Maliyeti

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, Türkiye’deki kadar üniversite öğrencisi olmadığını görüyoruz örneğin, çoğu Avrupa ülkesinde nüfusa oranla Türkiye’nin yarısından daha az üniversite öğrencisi var. Bu ülkelerde, ara kademelerdeki eleman ihtiyacını karşılamak için orta öğrenim sırasında mesleki eğitimlere daha fazla ağırlık veriliyor.

Her ülkenin eğitim sistemi farklılık göstermesine rağmen, kaba bir kıyaslama yapmak amacıyla nüfusu bize çok yakın olan Almanya’dan bahsetmek istiyorum. Almanya’daki 3,1 milyon üniversite öğrencisine karşılık bizde bu sayı 7,5 milyon civarında. Anlaşılan, ekonomik olarak Türkiye’nin dört katı büyüklüğündeki Almanya için bizden çok daha az üniversite mezunu yeterli oluyor. Buna karşılık, orada sanayinin talebini karşılamak için çok daha fazla kalifiye işçi ve usta yetiştiriliyor.

Türkiye’deki diplomalı işsizlik sorununun en önemli nedenini oluşturan 4,4 milyon ilave üniversite öğrencisinin eğitim maliyetini hesaplamak için bu konuda yapılan araştırmalara bakalım. Öğrenim sistemimizi inceleyen Dr. Semih Eker’in hesabına göre, ülkemizde bir öğrencinin yıllık maliyeti 8,901 dolar.

Sadece İstanbul’daki öğrencilerin masraflarını inceleyen Prof. Dr. Murat Şeker ise 9 Eylül 2019 tarihli makalesinde İstanbul’daki 774 bin üniversite öğrencisinin yıllık yaşam maliyetinin 25 milyar TL olduğunu hesaplamış. Bu çalışmada hesaplanan öğrenci başına 32.299 TL yıllık harcama rakamı, o çalışmanın yapıldığı tarihteki döviz kuruna göre 5666 dolar ediyor. Prof. Şeker, ailesi ile birlikte yaşayan öğrencilerin masraflarının yarıya indiğini varsayarak bu rakama ulaşmış.

Ben, Dr. Eker’in belirlediği öğrenci başına harcama yerine, Prof. Şeker’in çalışmasından çıkan daha düşük rakamı kullanmayı tercih ediyorum. Bu şekilde hesaplandığında, 4,4 milyon fazla üniversite öğrencisinin ülkemize yıllık maliyeti kabaca 24,9 milyar dolar civarında çıkıyor. Farklı bölgelerdeki geçim şartları göz önüne alındığında, ortalamada bu rakam bir miktar düşebilir. Buna karşılık, diplomalı işsizliğin maliyeti sadece üniversitede yapılan harcamalar ile sınırlı değil. Örneğin, gençler üniversite okumak yerine zamanlarını çalışarak değerlendirmeleri durumunda ekonomiye yapabilecekleri katkıdan doğan kaybı da hesaplamak gerekiyor.

Gençlerin, üniversiteden mezun oldukları alanlarda iş bulamamaları, eğitime yapılan yatırımın kaybı anlamına geliyor. İşsiz kalan milyonlarca üniversite öğrencisinin harcadığı kaynakların bir katma değer yaratamamasının, ekonomik bir Kara Delik oluşturduğundan bahsetmiştik. Liseden sonra iş dünyasına katılan bir gencin kazanabileceği ücreti hesaba katmak için, ülkemizdeki asgari ücretin yaklaşık 300 dolar olduğunu varsayarsak, 4,4 milyon gencin yıllık kazancı da kabaca 15,8 milyar dolar olabilir. Bu rakamın da Kara Delik için hesaba katılması gerekiyor.

Sonuç olarak, Almanya’ya kıyasla bizdeki 4,4 milyon fazla üniversite öğrencisinin bir yıllık eğitim maliyeti olan 24,8 milyar dolar ile onların asgari ücretten kazanabileceği 15,8 milyar doları topladığımız zaman ekonomideki kaybın kabaca 40 milyar dolar olduğunu hesaplayabiliriz. Aşağıdaki tabloda yapılan bu hesapların özetini görebilirsiniz.

Üniversite eğitiminin diğer maliyetleri

Diplomalı işsizliğin maliyeti için aslında, yukarıda bahsedilen, üniversitelere devletin verdiği destekler ile ailelerin kurslara ve özel hocalara ödediği kaynakların da göz önüne alınmasında yarar olacaktır. Hesaba katılması gereken en önemli kaynağın devletin üniversitelere sağladığı destekler olmasının nedeni, pek çok ülkede Gayri Safi Milli Hasıla’nın önemli bir kısmının yüksek öğrenime ayrılmasıdır.

Ailelerin öğrenciler için yaptığı harcamalar arasında okul dışı masrafları da incelemek gerekir. Orta öğrenimde öğrencilerin tek hedef olarak üniversiteyi görmeleri nedeniyle aileler çocuklarını hazırlık kurslarına göndermeye çalışıyorlar. Bazı aileler çocuklarına, üniversiteye hazırlık konusunda uzmanlaşan öğretmenlerden özel dersler aldırıyorlar. Bu ilave eğitimler için önemli miktarda kaynak kullanıldığını bilmekle birlikte, onlar hakkında bilimsel verilere sahip olmadığım için bu hesaplamanın dışında bıraktım.

Şimdi artık daha fazla diplomalı işsiz yaratmak yerine o kaynakları nerelerde daha verimli kullanabiliriz diye düşünmenin zamanı geldi. Bu amaçla ulusal ölçekte insan kaynakları planlaması yapılmasında ve üniversite kontenjanlarının ona göre belirlenmesinde yarar var.

Kaynak bekleyen mesleki eğitim

Bilindiği gibi, Türkiye’nin orta öğrenimdeki kalite sorunları, PISA sınavlarında düşük puan almamıza neden oluyor. Orta öğrenime daha fazla kaynak ayrılarak, özellikle meslek liselerinin kalitesinin yükseltilmesi gerekir. Buna ilaveten öğretmenlerin devamlı eğitimi ve ücretlerinin iyileştirilmesi sağlanabilir. Finlandiya gibi eğitimde başarılı ülkelerde öğretmenlerin lisansüstü derecelere sahip olduklarını biliyoruz. Daha da önemlisi, en parlak öğrencilerin öğretmenliğe yönlendirildiğini ve maaşlarının çok yüksek olduğunu görüyoruz.

Özetlemek gerekirse, tıp, hukuk ve mühendislik gibi akademik eğitim gerektiren meslekler kadar zanaatların ve sanatların da ulusal ekonomi için önemi büyük. Ülkemizde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere kıyasla çok daha fazla öğrenci üniversiteye gidiyor olması işsizlik sorunu yaratıyor. Ayrıca, üniversitelerdeki kontenjanların artışı eğitim kalitesinin düşmesine neden oluyor.

İş dünyasının ihtiyacından çok mezunların ortaya çıkışı nedeniyle Meslek İntiharı yaşayan gençlerin zihinsel sermayeleri değerlendirilemiyor. Buna karşılık, teknik yetkinliklere sahip kalifiye elemanlar da yetiştirilemiyor. Eğer gençlerin tercih etmelerine neden olacak meslek liselerinin geliştirilmesi mümkün olursa, işsizlik azalacak ve iş dünyasının ihtiyacı da karşılanacaktır.

Son Söz: Üniversite diplomalı işsizlik nedeniyle kaybedilen milyarlarca dolarlık kaynak orta öğrenimde kalitenin yükseltilmesi ve meslek eğitiminin yaygınlaştırılması için kullanılabilir.