İklim değişikliği Amerika'da tekrar gündemde
Pandemi sırasında pek çok ülkede hava kirliliği konusunda iyileşmeler oldu. Oysa çoğu insan çevrelerindeki olumsuz gidişata bakarak, alınacak önlemlerden umudunu kesmişti. Salgın sonrası dünyada yeni normalin ne şekilde oluşacağı tartışılırken, artık çevre bilinci ile birlikte sağlıklı yaşam ön plana çıktı. Örneğin, şehir trafiğine girmeden uzaktan çalışmanın ve eğitim almanın daha kaliteli bir yaşam tarzına fırsat verebileceği görüldü. Bu nedenle büyük şehirlerden uzakta yaşamayı deneyenler çoğaldı.
Salgın yaşanırken, Amerika Birleşik Devletleri'nde başkanlık seçimi gergin bir şekilde sonuçlandı. Seçilmiş başkan Joseph Biden ile birlikte, nihayet küresel iklim değişikliğini frenleyebilecek bir yönetimin göreve geldiği düşünülüyor. Geleneksel olarak Amerika'da Cumhuriyetçi ve Demokrat Partiler arasındaki en büyük farkın çevre konusuna yaklaşımlarında olduğunu söyleyebiliriz. Başkanlık seçimleri sırasında bu konudaki keskin görüş ayrılığı bir kez daha gözler önüne serildi. Şimdi pek çok ülkede yeni yönetimin atacağı adımlar merak ediliyor.
Bu yazıda, 2021'in Ocak ayında başkanlık görevini devralmaya hazırlanan Biden'ın çevre konusundaki planlarını ve onlardan bizim nasıl etkilenebileceğimizi tartışmak istiyorum.
Küresel iklim değişikliği ne durumda?
Son yıllarda küresel ısınma ile birlikte pek çok ülkede doğal felaketler sıklıkla görülüyor. Amerika'dan Avustralya'ya kadar geniş bir coğrafyada, bir yanda orman yangınları, diğer yanda da fırtına ve seller büyük can ve mal kayıplarına neden oluyor. Son yıllarda artan sıcaklık ve yağışlardaki düzensizlik yağmur sularını toprağa karışmadan buharlaştırıyor. Bir taraftan da, nehir ve denizlerdeki kirlilik artmaya devam ediyor. Buzulların erimesi ile birlikte deniz seviyelerinin yükselmesi birçok sahil şehri için ciddi tehdit oluşturuyor.
Küresel iklim değişikliği ve çevre kirliliğinin etkileri sınır tanımadan yaygınlaşıyor. Artık bebekler anne rahminde tehlikeli kirleticiler ile karşılaşıyorlar. Anne sütünde bile yabancı maddeler bulunuyor. Brezilya veya Endonezya ormanlarının kesilerek tarım alanlarının yaratılması bütün dünyada tartışma konusu oluyor. Hava ve su kirliliği uluslararası işbirliklerini gerektiriyor. Bu nedenlerle Biden'ın göreve gelmesi çevre uzmanları tarafından olumlu karşılanıyor.
Trump döneminde neler oldu?
Başkan Trump hiçbir zaman iklim değişikliğini kabul etmedi ve çevresindekilerin bu konuyu gündeme getirmesine izin vermedi. Onun döneminde sanayi kuruluşlarına yönelik çevre sınırlamaları yumuşatıldı. Amerika Birleşik Devletleri için çevre bakanlığına benzer konumdaki EPA'nın (Çevre Koruma Ajansı) bütçesi ve elemanları azaldı. Çevre konusundaki projeler için verilen destekler kesilince, eyaletlerin çevre bakanlıkları (DEP) faaliyetlerini sınırlamak zorunda kaldı. Federal ölçekte çevre koruma projelerinin yapılması zorlaştı. Buna karşılık, Demokrat Parti tarafından yönetilen eyaletler yerel imkanlarını kullanarak çevre koruma ve küresel iklim değişikliği konularında önlem almaya çalıştılar.
Kuzey kutup bölgesi ve Alaska'da petrol kuyularının açılmasına ve boru hatlarının inşa edilmesine Trump tarafından izin verildi. Kaya gazı içeren düşük kaliteli madenlerde üretim yapılmaya başlandı. Bu dönemde, Amerika dünyada en fazla petrol üreten ülke konumuna yükseldi. Kömür tüketiminin artırılması hedeflendi, ancak tüketiciler ucuz doğal gaz kullanmayı tercih ettikleri için bu hedefe ulaşılamadı.
Yenilenebilir enerji araştırmaları için kullanılacak kaynaklar azaltıldı. Madenlerden sızan metan gibi önemli sera gazları çevreye yayılmaya devam etti. Zehirli kimyasalların kullanılmasına izinler verildi. Ayrıca, İklim değişikliği konusunda 2015'te imzalanan Paris Anlaşması yakın dönemde terk edildi.
Trump döneminde yapılan projelere karşı çevre kuruluşları tarafından pek çok dava açıldı ve yürütmeler durduruldu. Uzmanlar bu davaların büyük çoğunluğunun kazanılmış olmasının çevresel etkileri değerlendirilmeden aceleyle atılan adımlardan kaynaklandığını düşünüyor.
Biden yönetimi ne planlıyor?
Seçilmiş başkan Biden, Trump yönetiminin aksi yönünde adımlar atacağını ve çevre konusunda bilim insanlarını kılavuz kabul edeceğini söylüyor. Hedeflerinden biri 2050 yılına kadar "karbon nötr" olmak. Bu hedef, doğada tüketilebilecek kadar karbon dioksit üretilmesine izin verilmesi anlamına geliyor. Ayrıca gelecekte petrol, kömür ve kaya gazı gibi fosil yakıtların kullanılmayacağını söylüyor. Onların yerine, küçük ölçekli nükleer santrallerin kurulması düşünülüyor. 2035 yılında yüzde 100 temiz elektrik üretilmesi de hedefler arasında. Bu amaçla okyanuslarda çok sayıda rüzgar türbinleri kurulması planlanıyor.
Binaların enerji tasarrufu için elden geçirilmesi ve güneş panelleri ile donatılması da düşünülüyor. Bu durumda 2025'e kadar 500 milyon binaya güneş paneli uygulanması gerekecek. Ayrıca, 1,5 milyon yeni sürdürülebilir ev yapılması da gündemde.
Yaygınlaşacak elektrikli araçlar için benzin istasyonlarında elektrikli şarj üniteleri kurulacak. Toplu taşıma sistemleri petrol kullanılmadan işletilecek. Elektrik enerjisine geçiş, yaklaşık 250 milyon aracın trafikten çekilmesi demek oluyor. Şehirlerde güvenli bisiklet yolları ve yaya bölgeleri yaygınlaştırılacak. Amerika'nın yaklaşık yüzde 30 kadarı özel doğa koruma bölgeleri kapsamına alınacak. Bu projeler için trilyon dolar mertebesinde bütçeler ayrılacak. Bütün bunlar küresel iklim değişikliği için çok etkili adımlar. Türkiye'de de uygulanmak üzere bu konuların tartışılmasında yarar olabilir.
Biden, daha önce başkan Barack Obama yönetimi sırasında çevre konularında önemli görevlerde bulunan kişilerden yararlanarak deneyimli bir ekip oluşturuyor. Örneğin, uluslararası çevre görüşmelerini yürütmüş olan John Kerry tekrar aynı konumda görevlendirilecek. Çevre, su ve orman ile ilgili konuların yönetimi (Secretary of Interior) için Kızılderili asıllı Deb Haaland seçildi. Onun ekibinde, bu alanlarda çok deneyimli ve tanınmış uzmanlar görev yapacak.
Faaliyetlerine son verilmesi düşünülen, kaya gazı ve kömür madenlerinin olduğu bölgelerde yeni iş alanları açılarak istihdamın artırılması hedefleniyor. Çevre sorunlarından ve iklim değişikliğinden en çok zarar gören; az gelirli Afrikalı, Asyalı, Latin ve Kızılderili Amerikalılara yönelik sosyal projeler geliştirilecek.
Biden yönetiminin karşısına, yukarıda bahsedilen konularda zorlu engeller çıkabilir. Bu nedenle, Ocak ayı başında Georgia eyaletinde yapılması gereken seçimlerde belirlenecek iki senatör çok önem kazanıyor. Cumhuriyetçi partinin adaylarından sadece biri bile seçilse senatoda çoğunluk onların olacak. Bu durumda Biden'in planları temsilciler meclisi tarafından kabul edilse bile senatoda onaylanmayabilir. Ayrıca çoğunluğu Cumhuriyetçi parti tarafından atanmış hakimlerden oluşan Yüksek Mahkeme (Supreme Court) çevre davalarında Biden yönetimine karşı durabilir.
Biden'ın başkanlık performansını etkileyebilecek olan Georgia eyaleti senato seçimleri için erken oylama başlatıldı. Amerika'da ve dünya genelinde bu süreç ilgi ile izleniyor.
Bütün bunlardan bize ne?
Amerika'nın Paris Sözleşmesine dönüşü birçok ülkenin çevre konusundaki önlemleri ciddiye almasını sağlayacaktır. Hatta Biden'ın çevre ve iklim değişikliği konularında bazı ülkelere baskı yapması bile bekleniyor. Amerika'nın sürdürülebilir yaşam tarzına yönelmesi birçok ülkeye örnek olacaktır. Bu alandaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerden diğer ülkelerin de yararlanması mümkün olabilir. Öte yandan, Amerika ve Avrupa ülkeleri, çevre kriterlerine uyum konusunu uluslararası ticaret için gündeme getirebilirler.
Çin ile birlikte Amerika küresel ısınmayı etkileyebilecek en büyük iki ülkedir. Biden tarafından alınması düşünülen önlemler devreye girdiği takdirde orta vadede bütün dünyada ölçülebilir sonuçlar görülecektir. Türkiye'nin geleceğinde küresel iklim değişikliği yaşamsal önem taşıdığı için, Amerika, Çin veya Brezilya'nın politikalarını izlemek gerekiyor. Buna karşılık, Türkiye'de çevre konusunda acilen halledilmesi gereken önemli sorunların olduğunu unutmamak gerek.
Türkiye aslında su ve verimli topraklar konusunda sınırlı kaynaklara sahip. Aynı zamanda yaşlanmakta olan büyük bir nüfusumuz var. Bu nedenle sürdürülebilir kent, bina, sanayi ve ulaşım sistemleri giderek önem kazanıyor. Çevre kirliliği ile mücadele yanında yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması gerekiyor. Örneğin, ülkemizin güneş enerjisi konusundaki potansiyeli yeterince kullanılmıyor.
Son elli yıllık dönemde ülkemizde sıcaklık 1,2 derece kadar artarken çok sayıda gölün kuruduğunu veya su seviyelerinin azaldığını gördük. Ergene, Gediz ve Büyük Menderes nehirleri ile ilgili kirlilik haberleri gündemden düşmüyor. Yeraltı sularının da azaldığı veya kirlendiğini öğreniyoruz.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından 2014 yılında "Ulusal Havza Yönetim Stratejisi (2014-2023) hazırlanmıştı. Ayrıca, 2016 yılında yayınlanan "İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi" raporu bu konuya yeni bir boyut katmıştı. Bu çalışmalardan sonra farklı iklim bölgelerini ve çeşitli türleri içeren su havzaları temelinde sürdürülebilir tarım, orman ve hayvancılık stratejileri geliştirilmeye devam edildi. Ancak bu stratejilerin ne kadarının uygulamaya geçtiğini ve hedeflere göre ilerlediğini bilmiyoruz.
Önümüzdeki dönemde Türkiye ve komşuları ile ilgili çevre konularını tartışmakta yarar olacağını düşünüyorum. Örneğin sınır ötesine geçen su kaynakları konusu giderek önem kazanacak. Ayrıca Avrupa Birliği tarafından geliştirilen çevre politikalarının da ülkemiz için ne anlama geldiğini de irdelememiz gerekecek. Sürdürülebilir bir gelecek için yaşam tarzlarımızı sorgulamamızda fayda olacak.
Son söz
Amerika'da seçilmiş başkan Biden'ın küresel iklim değişikliği için atacağı adımlar bütün dünyada merakla bekleniyor. Amerika, Avrupa ve Çin çevre konusunda kararlar alıp adımlar attıkça bütün dünya etkilenecektir. Bu nedenle "Bize ne?" demek lüksümüz yok. Ancak, Türkiye'deki su havzalarına yönelik bizim yapmamız gereken projelerin geleceğimiz için daha önemli ve acil olduğu ortada.
2021'e girmeye hazırlandığımız bu günlerde İstanbul ve Edirne'de su sıkıntıları tartışılıyor. Anadolu'da kurumakta olan göllerin ve rengarenk boyalarla kirlenmiş derelerin görüntüleri sık sık yayınlanıyor. Bu haberleri izledikçe su ve doğal kaynakların çocuklarımızın geleceği için ne kadar önemli olduklarını bir kere daha düşünmek zorunda kalıyoruz. Umarım 2021 yılında su havzaları yönetimi projelerinin 2023 hedeflerine doğru ilerlediğini ve kuraklık riskinin azaldığını öğreniriz.
Pandemisiz, sağlıklı ve mutlu bir yıl dileklerimle.