1989’dan sonra Francis Fukuyama gibi liberal kuramcılar hemen heyecanla zafer havasına girerek, kapitalizmin komünizme galip geldiğini ve tarihin sona erdiğini ilan ettiler. 90’lı yıllar biterken Derrida, Fukuyama ve şürekasına, hayaletlerin ölmeyeceğini, bazen kaybolabileceklerini ama sonra çoğalarak geri geleceklerini belirterek sevinçlerini abartmamaları gerektiğine dair uyarıda bulundu.
Nitekim 2000’li yıllara gelindiğinde hayalet Güney Amerika’da, Venezuela’da göründü. Komünist lider Chavez 2000’de yüzde 59 oy oranıyla başkan oldu. 2004 referandumu yüzde 58 oranla Chavez’in lehine sonuçlandı. Eski ABD başkanlarından Jimmy Carter, gördüğü en özgür seçimlerin olduğunu söyledi. Ama Venezuela’da muhalif ve dünya ana akım medyasında Chavez aleyhine propagandalar yapılıyordu. Komünist bir diktatör olarak sürekli ve her yerde portresi çiziliyordu.
Ama Chavez, karizmatik bir liderdi ve iktidarda olduğu sürece ülkesi ve bölgesi adına başarılı işler yaparak popülaritesini korudu. ABD’ye ve onun ideolojisi haline gelen neoliberalizme karşı etkin bir mücadele verdi ve 2013’te ölmeden önce yerine Maduro’yu vekil tayin etti.
Chavez-Maduro farkı
Cavez, kendi yönetimi süresince ülkesini yoksulluktan kurtarmak için sol popülizme dayalı radikal politik kararlar aldı ve uyguladı. Ama öldükten ve yerine Maduro geçtikten sonra Venezuela hızlı bir çöküş sürecine girdi. Şimdi başta ABD ve neoliberal şövalyeleri ile Venezuela’daki eski rejimi isteyen muhalefet, Maduro dolayımıyla Chavez’den intikam almaya çalışıyorlar.
Maduro, Chavez kadar karizmatik ve şanslı değil; çünkü petrol fiyatlarının düşmesinden iklim değişikliğinin kuraklık gibi olumsuz sonuçlarına kadar birçok sorun kendi zamanında etkisini gösterdi. Bunlar da Venezuela’yı petrole rağmen yoksullaştıran başlıca etmenler. Şimdi herkes Maduro’ya yükleniyor, onu itibarsızlaştırmaya yönelik bir kampanya yürütüyor. Türkiye’deki solcu yazarlar bile bu kampanyaya destek verdi. Zaten Erdoğan’la temas kurması üzerinin çizilmesine yetti, bir de Kapalı Çarşı’da ünlü bir restoranda etli bir menüden yemesi günah hanesine hemen yazıldı. Utanmaz bir şekilde… Yediği dört yüz TL’lik menü, kendi ülkesindeki asgari ücretin iki katıymış, yakışmamış falan. Bunu yazanlar kendi ülkelerindeki patronların, çalıştırdıkları işçilerin maaşının kaç katını eğlenmeye gittikleri mekanlarda masaya bıraktıklarını şimdiye kadar hiç bu kadar hevesli yazmadılar!..
Venezuela buraya nasıl geldi?
Venezuela’da Chavez iktidara geldikten sonra Güney Amerika’da domino etkisi yaptı ve birçok ülkede yönetimler seçimlerle sosyalist liderlere geçti. Bunda Chavez’in doğrudan etkisi oldu. Morales’i seçmeleri için Bolivya yerli halkını desteklemesi Amerika’da eleştiri konusu oldu. Buna cevap Chomsky’den geldi: “Siz bir ülke, başka ülkelerin seçimlerini etkilememeli diye düşünüyorsanız, Ulusal Demokrasi Fonu’nu kapatın; örneğin şu anda Nikaragua seçimlerine müdahil olan Dış İlişkiler Departmanı’nı kapatın.”
Chavez, 2009’da başkanlık dönemi sınırlamasını sona erdiren bir referandum yaptı ve yüzde 54 lehte oy alarak kazandı. Bu durum, diktatörlüğü meşrulaştırıyor diye dünya kamuoyunda eleştirildi, ama eleştirenler İngiltere başbakanının da süresiz bir şekilde yeniden seçilebilir olduğunu göz ardı ediyordu.
Dünya medyası temsil ettiği politik ideolojiden dolayı Chavez’i sürekli bir diktatör olarak resmetti. Oysa Chavez, ABD’nin neoliberal dayatmalarına karşı bir alternatif oluşturmaya çalıştı. Bolivarcı Devrim, Chavez’in 21. yüzyıl sosyalizmi olarak taahhüdüydü. Bolivarcı Devrim, 18. yüzyılda Güney Amerika bağımsızlık savaşlarındaki devrimci lider Simon Bolivar’ın birleşik Latin Amerika rüyasını gerçekleştirme arzusunu taşır. Chavez bu arzuyu IMF’nin ekonomik diktatörlüğü ile birlikte bölgeyi bir büyük varoşa dönüştüren ABD’nin neoliberal ve askeri dayatmalarına karşı mücadelesine aktardı. Tahmin edilebileceği gibi, Chavez seçim desteğinin çoğunu yoksul kenar mahallelerinden aldı; çünkü politik açılımlarının hepsi en zayıf nüfusa yönelikti.
Chavez yoksulluğu yüzde 72 azalttı
Chavez, 2002’de kendisine karşı yapılan darbe sonrası petrol kaynakları üzerinde kontrolü sağlamayı başardığı zaman, Venezuela’nın en büyük petrol şirketi PdVSA’yı petrol zenginliğini ülke geneline dağıtmaya mecbur bırakmıştı. 2005’te toplum sağlığı ve üniversite bursları için sosyal programlar PdVSA’dan yaklaşık 7 milyar dolar almıştır. En ünlü sosyal program binlerce Venezuelalının göz ameliyatının bedava yapılmasıdır. Bu program, sübvansiyonlu petrol karşılığında 11 bin mahalle kliniğinin kurulduğu ve sağlık bütçesinin üç katına çıktığı yoksul bölgelerin durumunu değiştirmeye yardımcı olmak için 14 bin Kübalı doktorun bu ülkeye gönderildiği büyük Küba-Venezuela anlaşmasının bir parçasıdır.
Sosyalist politik programın bir sonucu olarak aşırı yoksulluk 2003’ten itibaren 2010’lu yılların başına kadar yüzde 72 azaltıldı, bebek ölümleri önceki dönemin üçte birinden aşağı düştü ve Venezuela cehaletten arınmış bir bölge haline geldi.
Chavez’in devrimi kendi ülkesiyle sınırlı kalmadı, aksine bütün bölgeyi kapsadı. Chavez, ortak düşmana karşı birlikte hareket eden ve ülkelerinin en zayıflarına yardım etmekle meşgul olan politikacıları destekledi. 2002’de Brezilya’da Lula, 2003’te Arjantin’de Kirchner, 2005’te Şili’de Bachelet ve Bolivya’da Morales, 2006’da Ekvador’da Correa ve Nikaragua’da Ortega, 2008’de Paraguay’da Lugo, 2009’da El Salvador’da Funes ve Uruguay’da Mujica başkan seçildiler. Bu politikacıların çoğu, farklı tarzlarda sosyalist programları uyguladılar. Morales, Bolivya’yı IMF ve Dünya Bankası’ndan çekti.
Maduro, iyi bir “havari”
Ama bu popülizm artık işlemiyor. Bugün Venezuela’nın sosyalist hükümeti yapılacak bir seçimi kaybedecek duruma geldiyse bu, ABD’nin ve kapitalist iktidar odaklarının komploları yüzünden değil, daha çok meşruluk zemini yaptıkları sosyal kesimler onları desteklemeye son verdiği içindir. Sosyalist politikalar bir dönem neoliberal dayatmalar yüzünden yıllarca bölgeye hâkim olan aşırı yoksulluğun üstesinden geldiği için tercih edildi. Ama bu sol popülist politikalar toplumda kutuplaştırıcı bir etki yapıp, refah dağıtımında yeni ve farklı bir adaletsizliğe neden olunca komünizm hayaleti, o sevimli hayalet bir heyulaya dönüştü.
Popülizm kısa vadede yüksek kar getirebilir ama sürdürülebilir değildir. Kısa refah dönemi, bazı hasta insanlarda görülen, ölümden önceki sağlığına kavuşmuş gibi hale benzer. Venezuela’da Chavez’in başarılı dönemi de böyle bir hale benzedi. Maduro’nun hastayı yataktan kaldıracak bir mucizeye sahip olduğu söylenemez. O sadece iyi bir havari.
Bu durumda kendileri için can sıkıcı olan bir dönemi sonlandırmak için şimdi ABD ve Avrupalı ülkeler daha bir kendinden emin girişimde bulunuyorlar. ABD ve diğer neoliberal ülkeler sadece son derece önemli kaynaklar için değil, aynı zamanda ve hepsinden önemlisi, sosyal, ekonomik ve demokratik bir modelle, bölgesinde komünizm hayaletini geri çağırdığı için Venezuela üzerinde denetimi tekrar ele geçirmeye çalışıyorlar.
Derrida’nın dediği gibi, bir hayalet gider, birçok hayalet geri gelir. Önemli olan başarısızlıklardan deneyim çıkarmaktır. Venezuela göstermiştir ki, toplumu kutuplaştırıcı bir sol popülizm kalıcı bir başarı sağlayamaz. Liberal demokrasinin alternatifi radikal demokrasi olabilir, popülist demokrasi değil.