Süreyya Su

22 Aralık 2019

Böyle söyledi Nietzsche

Nietzsche'nin Yunan tragedyalarında karşılaştığı iki tanrı, Apollon ve Dionysos insanın iki ayrı yönünü temsil eder. Apollon, düzen, denge, uyum tanrısı olarak akılsal olanın kurucusudur. Dionysos ise coşkunluk ve sarhoşluk tanrısı olarak eğlence, zevk, çılgınlık ve taşkınlığı temsil eder

Friedrich Nietzsche, insanı tüm gerçekliği ile ele almış ve felsefesini bu doğrultuda geliştirmiştir. Bu bağlamda Nietzsche'ye göre, üzerinde durulması gereken tek hakikat içinde yaşadığımız dünyadır. Metafizik düşüncedeki hakikat arayışları yerine insanın arzularını koyan Nietzsche, tarihin belli dönemlerinde hakikat olarak kabul edilen olguların sadece bir kurgudan ibaret olduğunu ve yaşamın gerçekliğini yansıtmadığını düşünür.

Nihilizm

Nietzsche'ye göre Hıristiyanlık nihilizme neden olmuştur. Nihilizm öncelikle ahlaki boyutta ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlığın vadettiklerini gerçekleştirememesi üzerine, müminleri için Hıristiyanlığa dair inanılacak bir şey kalmamış ve bunun üzerine ahlaki değerlerden ve öte dünyadan kuşku duyulmuştur. Genel ve evrensel değerlerin olmadığına inanan insan bir kriz hali yaşar ve hayatın anlamı, değeri, hakikat, evrensellik, eşitlik, anlam gibi şeyler hakkındaki açıklamaları sorgulamaya başlar. Nietzsche'nin nihilizmi burada ortaya çıkar.

Fakat nihilizm, Nietzsche felsefesinin bir sonucu olarak anlaşılmamalıdır. Nietzsche, nihilizm kavramını modern toplumu, geleneksel dini ve ahlakı eleştirmek için kullanır. Ona göre modern toplum, geleneksel din ve ahlak içi boş, hiçlikten ibaret olduğu için nihilisttir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, ödev, erdem, Hıristiyanlık öğretileri, sonsuz hayat gibi düşünce ve inançlar insanın doğasını ve güdülerini inkar etmekte, farklılıklarını görmezden gelmektedir. Bu yüzden Nietzsche Hıristiyan ahlakı ile birlikte Aydınlanma öğretilerine ve Kant ahlakına da karşı eleştiri oklarını fırlatmıştır.

Nietzsche'ye göre nihilizmden kurtulmak için değerlerin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Fakat bu yeniden değerlendirme aşkın, uhrevi, dini ve metafizik kaynaklara yeniden dönerek yapılamaz. Çünkü artık bu kaynakların tümü itibarlarını ve inandırıcılıklarını yitirerek geçersiz hale gelmiştir. Bu yüzden yeni değerlerin keşfi için içkin referans kaynakları aramak gerekmektedir. Dolayısıyla tüm değerler bu dünyada aranmalıdır. Dinin öte dünyası veya Platon'un “idealar dünyası” gibi başka dünyaların uydurma değerleri yerine bu dünyadaki hayata uygun değerleri aramak için yola çıkılmalıdır. Peki tüm değerleri; doğruları, iyiliği, güzelliği, hakikati hangi araçla arayabiliriz?

Sanat

Felsefe ve din aşkın kaynaklarda arama yapmaya uygun araçlardır. Bilim de Nietzsche'ye göre dinin otoritesinin yerine koymak için icat edilmiş metafizik temelli bir inançtır. Öyleyse bize bu dünyada yeni değerleri aramaya yarayacak daha kullanışlı bir araç gerekmektedir. Nietzsche'ye göre, din ve felsefe artık bozulmuş araçlardır; yeni araç sanattır. Sanat ayrıca, hayatın acı gerçekliğinden ve dünyanın çilesinden insanı koruyacak yegane sığınaktır.

Lakin Nietzsche sanatta bir ayrım yapar; çünkü sanatın da din ve felsefe tarafından dönüştürülmüş biçimleri vardır. İnsan için kurtuluş vaat eden sanat estetik tarafından terbiye edilmemiş bir sanattır. Nietzsche, sanatları iki kategoriye ayırır: Apolloncu sanat ve Dionysosçu sanat.

Apollon ve Dionysos

Nietzsche'nin Antik Yunan tragedyalarında karşılaştığı iki tanrı, Apollon ve Dionysos insanın iki ayrı yönünü temsil eder. Apollon, düzenin, kuralın, dengenin, uyumun tanrısı olarak akılsal ve mantıksal olanın kurucusudur. Bu bağlamda Apolloncu sanatlar resim, heykel, mimarlık gibi plastik ve görsel sanatlardır. Dionysos ise coşkunluk ve sarhoşluk tanrısı olarak eğlenceyi, zevki, heyecanı, çılgınlığı ve taşkınlığı temsil eder. İnsanın bedensel arzularını uyaran tanrıdır. Bu bağlamda Dionysosçu sanatlar tragedya, tiyatro, dans ve müzik gibi ses ve performans sanatlarıdır. Nietzsche'ye göre özellikle müzik Dionysosçu sanatlarda başı çeker; çünkü müzik duyguların en güçlü dışavurum aracıdır. Müzikte kişi kendini en coşkulu şekilde ifade edebilir ve böylece hayatla doğrudan ilişki kurar.

Nietzsche'ye göre Apollon ve Dionysos arasındaki karşıtlık, sadece sanatsal olmayıp, tüm hayatı kapsayan bir ikiliktir. Bu iki güç kendilerini gerçekleştirmek için sürekli bir çatışma halindedir. Dolayısıyla Apollon ve Dionysos her ne kadar birbirlerine karşıt iki eğilimi temsil etse de var olmak için birbirlerini gerektirirler. Bu bağlamda sanatın gelişimi de insanlığın gelişimi de Apollon ve Dionysos arasındaki çatışma ilişkisine bağlıdır.

Nietzsche'ye göre Antik Yunanlar varoluşun dehşetini ve saçmalığını hissediyor ve biliyorlardı. Yunanlar bu dehşet ve saçmalığı kabul etmeleri sayesinde hayatı estetik bir deneyim olarak yaşayabilmek için sanatı icat etmişlerdir. Nietzsche'ye göre, Yunan sanatı, nihilizmin eskatolojik bir din veya idealist bir felsefe aracılığıyla değil, varoluşun trajik özelliğinin onaylanması aracılığıyla alt edilebileceğini bize göstermektedir. Modern insanlar gibi Yunanlar da varoluşun saçmalığı ve anlamsızlığı yüzünden derin bir tinsel kriz içindeydi.

Yunanlar tragedyalarında, saçma ve anlamsızlığına karşın hayatı olumlayıcı bir anlayış geliştirmişlerdi. Bunu sağlayan Dionysosçu bilgeliktir. Dionysos'un eşlikçisi olan Silenos, insanlar için en iyi şeyin ne olduğunu merak eden Kral Midas'a şöyle der: “Zavallı bir günlük ömürlü tür, rastlantının ve kederin çocukları, duymamanın senin için en hayırlısı olduğu şeyi söylemeye niye zorlarsın beni? En iyi şey senin için tamamen ulaşılamazdır: doğmamış olmak, var olmamak, hiç olmak. En iyi ikinci şey ise senin içindir - en kısa zamanda ölmek”. (Tragedyanın Doğuşu, İş Bankası Yayınları, s. 27)

Nietzsche'ye göre, dinsel, bilimsel ve felsefi hakikatler yerine, Yunanların Dionysosçu bilgeliğine ve hayatı olumlayan kültürlerine geri dönmek modern insanların tinsel krizini aşmak için atılması gereken bir adımdır. Aşkın ve mutlak hakikatlere yönelmiş olan ve hayatın trajik boyutunu görmezden gelen bakış açılarının yetersizliğini kabul ederek, sanatsal ve şiirsel düşünmeye odaklanmak nihilizmden kurtulmak için tek çaredir.

 

Temel İçgüdü

Nietzsche'ye göre insan, uzun zaman boyunca kendi doğal eğilimlerini yadsımış ve bastırmıştır. Bu eğilimler bu yüzden zamanla insanda köle bilinci ve ahlakını oluşturmuştur. Duyguları, içgüdüleri, doğayı, hayvaniliği kötü olarak gören insan sonunda kendini kötü ve hastalıklı hale getirmiştir. Kendi doğal eğilimlerini hor görerek hayvanların en hastalıklısı haline gelmiş, doğaya ve dünyaya düşman olmuş, hayatı reddeden çileci bir ahlakı üretmiştir. Böyle Söyledi Zerdüşt'te Zerdüşt ve bir ermiş arasında geçen sohbet bu durumu anlatır. Zerdüşt insanları sevmektedir; insandaki hayvaniliği ve yeni değerler yaratma potansiyelini över. Ermiş ise insanı sevmemektedir, çünkü o tamamlanmamış bir şeydir. O yüzden Tanrı'yı sevmektedir. Bunu duyan Zerdüşt hayıflanır ermişe; belli ki bilmemektedir ermiş, Tanrı'nın öldüğünü.

Nietzsche için içgüdü tüm üretken insanlarda yaratıcı ve hayatı olumlayıcı bir güçtür. İnsanlar içgüdüleri ya da dürtüleri sayesinde yaratıcı, duygulu ve zeki olurlar. Bu yüzden ahlakın görevi dürtüleri reddetmek değil, bunları ayıklamayı sağlayarak aralarından hayatı onaylayanları ortaya çıkarmaktır. Nietzsche için bilinç ve vicdan ancak hayatla ve içgüdüyle bağ kurduğu takdirde değerlidir. Böyle bir bağ kurmadan akıl ve ahlak hayatı baskılayan, insanın gerçekliğiyle çelişen ve doğal yapısına aykırı düzeneklerdir. Aynı durum sanat için de geçerlidir. Sadece estetik ve etik değerlerle sanatı anlamlandırmak, onun hayatla bağını koparmak, onu yoksullaştırmak ve süslemeye indirgemektir.

Nietzsche insanı sadece akıllı bir varlık olarak değil, içgüdüsel bir varlık olarak da ele almış, hatta içgüdüsel boyutunu öne çıkarmıştır. Nietzsche'nin insanın içgüdüsel boyutuyla, yani hayvani varlığıyla ilgilenmesi, hayatı olduğu gibi kabullenmesi ve bu dünyanın ötesinde aşkın ya da mutlak bir hakikati reddetmesi, onun öncelikle Hıristiyan ahlakını, sonra Batı metafizik düşüncesini ve pozitivist bilimi eleştirmesinin temelini oluşturur.

Ayrıca, Apollon ve Dionysos karşıtlığında temsil edilen ölçülülük ve aşırılık karşıtlığının hayatın içinde bulunduğunu söylemesi ve hayatın kendisinde var olan bu çelişkiyi olduğu haliyle kabullenmesi de onun felsefesinin çıkış noktasıdır. Nietzsche'ye göre, hayatın gerçek anlamını görmeyi, insanın hayatla bağını güçlendirmeyi ve hayatın değerini artırmayı sağlayacak tek araç sanattır. Özellikle Dionysosçu sanat içinde birbirine karşıt olan her şey bir bütünlük oluşturacak şekilde bir araya gelir. Dionysosçu sanatla insan coşkuyla kendinden geçerek kendini tanrı gibi hisseder. Böylece kişinin hayatı sanat olur.

Nietzsche'nin sözleriyle, “Sanat özünde hayatı onaylamaktır, hayatı kutsamaktır, insan varlığının onaylanması, kutsanması, Tanrılaştırılmasıdır”. (Güç İstenci)