Şükrü Hatun

04 Kasım 2015

Nusret Fişek'ten bize kalan

Yirmi beş yıl önce yitirdiğimiz Nusret Fişek'i sevgi ve saygıyla anıyoruz

Şimdi olduğu gibi 1970’li yıllarda da çocukluğundan beri “doktor” olmayı düşleyen  çalışkan lise öğrencilerinin en büyük hedefi, ülkemizin en prestijli tıp fakültesi olan Hacettepe Tıp Fakültesine girebilmekti. Ben de  köyde büyümüş, liseyi parasız yatılı okumuş birisi olarak 1970'lerin görece eşitlikçi Türkiye'sinin yarattığı imkanlarla  Hacettepe Tıp Fakültesi'ne okuyabilenlerdenim. Geriye dönüp baktığımda  birinci sınıftaki sosyal dersleri ve bu derslerde karşılaştığım hoca (Emre Kongar, Nusret Fişek ilk aklıma gelenler) portrelerini ,ikinci sınıfta biraz ürpererek dinlesek de anatomi derslerindeki işlevsel törenselliği-öğretmeyi ciddiye alan ve bizi insan biyolojisinin içine sokan bir akış ancak o sessizlik ile sağlanabilir diye düşünürüm-, üçüncü sınıfta anlattıkları derslerin kalitesinde bilimsel derinliklerini hissettiğim hocaları-Emin Kansu’nun hep süren etkisi örneğin-, dördüncü sınıfta hastanenin öğrenciler için olduğunu hissettiren onlarca hocayı-İskender Sayek’in gösterişsiz ama eğitici vizitleri- hatırlarım.

Ama benim için Hacettepe Tıp Fakültesi biraz da beşinci sınıftaki Toplum Hekimliği stajında çalıştığım Etimesgut Devlet Hastanesinde Dr. Ufuk Beyazova ve Dr. Gülseren Tuna’da örneklerini   gördüğüm hekimlik anlayışı demektir. Daha önce yazdığım gibi içlerinde benim de olduğum binlerce hekim, toplum yönelimli tıp eğitiminin insancıl yüzüyle Nusret Fişek tarafından kurulan Etimesgut ve Çubuk Araştırma Bölgelerindeki  sağlık ocaklarında karşılaştı. Hacettepe Tıp Fakültesi daha çok İhsan Doğramacı ile özdeşleşmiştir ama oraya özgünlük kazandıran,  belki de ruhunu veren Nusret Fişektir. Onun sayesinde tıp eğitimi ile toplum arasında köprü kurulmuş, Amerikan standartlarında eğitim vermeye odaklanmış bir tıp fakültesinin öğrencileri en az dört ayı köylerde ve küçük ilçe hastanelerinde geçirerek çağdaş hekimlik uygulamasını öğrenme fırsatı bulmuşlardır. Nusret Fişek’e göre toplum hekimliği temel tıp bilimleri ve klinik bilimleri izleyen çağdaş tıp uygulamasıdır ve “hiç bir çalışma ya da araştırma akademik egzersiz için yapılmamalı, sonuçta mutlaka ülkeye bir yararı olmalıdır".   Tıp Eğitimine yaptığı katkıların temelinde ise  “sağlık hizmetlerinin topluma intibak sağlamasını” amaçlayan bir felsefe bulunmaktadır. Bu nedenle de  1960’ların başında ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetlerinin-sağlık ocaklarının- kurulmasını sağlayan kanuna “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi” ismini vermiştir. Ona göre tıp eğitimin temel amacı pratisyen hekim yetiştirmektir ve hep yanlış anlaşıldığı üzere “Pratisyen hekim, klinik dallarda eğitimi yetersiz hekim demek değildir.Pratisyen hekim, toplumda sık görülen hastalıklarda-sistem, organ ve etken ayrımı yapmadan- uzman hekim kadar bilgili ve becerikli hekim demektir”. Yaşamının son günlerinde hepimize temel görevimizin “ pratisyen hekimliğin ve birinci basamak hekimliğin saygın ve vazgeçilmez disiplin olarak gelişmesini sağlamak” olduğunu  hatırlatmıştır.

Ne yazık ki 1980 karanlığı, bir çok şey gibi onun kurduğu Hacettepe Toplum Hekimliği Enstitüsünü işlevsizleştirmiş ve daha sonra kapanmasına neden olmuştur. Nusret Fişek de öğrencilerinin -yönetimin isteksizliğine rağmen-  düzenlediği sade bir törenle 1983 yılında  emekliye ayrılmış ve Hacettepe Tıp Fakültesinde onun bıraktığı “boşluk” hiçbir zaman doldurulamamıştır. O yaşamının yeni bir dönemine başlarken öğrencileri, zorunlu hizmet yaptıkları illerde sağlık ocaklarına çıkan caddelerde-Adıyaman Tut Sağlık Ocağı örneğin- onun ismini içleri titreyerek okumuşlar ve uğradıkları her sağlık evinde onu yanlarında hissetmişlerdir. Onun Türk Tabipleri Birliği Başkanı olduğunu öğrendiklerinde ise  eski öğretmenine kavuşan çocuklar gibi sevinmişlerdir. Nusret Fişek, 1983’den itibaren Türk Tabipleri Birliği Başkanlığı yapmış ve bu dönemde kamuoyu onun demokrat ve barışçı kişiliğini tanımıştır. Çocuk yaştaki gençlerin sahte raporlarla yaşları küçülterek idam edildiği yılların hemen ertesinde, idam cezalarına ve ölüm cezalarının yerine getirilmesinde doktorlara görev verilmesine karşı çıkmış ve bu nedenle de mahkemelerde yargılanmıştır. Yaşamının son dönemini de “Herkese sağlık hizmeti götürmek yerine  hastane açmayı  çok daha ilginç bulan anlayışa” karşı  mücadele ederek geçirmiş, 23 Ekim 1988’de Ankara’da yapılan hekim yürüyüşünde  “Hükümetleri rahatsız edecek eylemler yapmazsak, taleplerimize kimse kulak vermiyor; sizleri ve bütün hekimleri kutluyorum” diyerek yükselen hekim mücadelesine destek vermiştir. Aydın’da 1989’daki açlık grevleri zamanın adelet bakanı tarafından zorla engellenmeye çalıştığında ise “Cumhuriyetimiz kurulalı 66 yıl oldu ama, bizi yönetenler Osmanlı İmparatorluğunun geleneklerinden henüz kurtulamadılar. Bazı hükümlülerin açlık grevlerini kırmak için yönetimin, -adam öldürme pahasına da olsa- zor kullanması, bunun örneklerinden biridir. Otokrat düzende, yönetenler buyurur herkes o buyruğa uyar” diyerek hekim bağımsızlığını her şeyin üstünde tutmuştur.

Yirmi beş yıl önce ( 3 Kasım 1990) yitirdiğimiz Nusret Fişek, öğrencilerinin gözünde Prof.Dr Gazanfer Aksakoğlu’nun sözleriyle “çok yönlü bir önderdir”. Onu sevgi ve saygıyla anıyoruz.