Şükrü Hatun

06 Nisan 2025

Ekrem İmamoğlu’na mektup

Uzun zamandır arkadaşlarıma ülkemizin bir yeni ufku ve umudu olacaksa bunun siz ve Selahattin Demirtaş tarafından yaratılabileceğini söylüyorum. Silivri’de olmanızın buna bir kapı açmasını, aranızda yaratıcı, özgürleştirici bir diyalog başlamasını diliyorum

Sanırım ülkemizde benim gibi birçok insan, evinize sabahın erken saatlerinde, yani şafak vaktinde, polislerin geldiğini öğrendikten hemen sonra, kravatınızı aceleyle bağlarkenki içinizde oluşan isyana benzer duyguları, bir saldırı anında insan bedeninde, ruhunda oluşan ortak duyguları hissetti. Ben örneğin, o sabah, bir kongre için Amsterdam’daydım ve uyanır uyanmaz baktığım telefonda sizin ve arkadaşlarınınız göz altına alındığını öğrenince, bir felaket haberi almış duygusu yaşadım ve o andan itibaren size yapılan her şeyi kendime yapılmış gibi yaşadığımı söylersem abartmış olmam. Felaket kelimesinin, “felekten gelen bela” (biz bunu kendini felek yerine koyanlardan diye anlayalım) anlamı taşıdığı, “musibet,” ve “bela” kelimesi ile akraba olduğu biliniyor ve içinde taşıdığı anlamlar size yapılanları iyi bir şekilde anlatıyor. Yani aslında sizin uzun zamandır bir “bela” ile karşı karşıya olduğunuzu biliyoruz. Ben sizinle ilgili bu duyguyu ilk kez ilk Haziran 2019’da şu “Pontus kökenli” suçlamalarının yapıldığı zaman hissetmiş ve düşüncelerimi yazmıştım.

Kötülüğün gerisindeki düşünce

Tabi bütün bunları sonuç olarak bazı insanlar düşünüyor, planlıyor, onaylıyor, yapıyor, daha sonra savunuyor, daha çok iftira atarak yaptığı ağır haksızlığın altından kalmaya çalışıyor, hemen hiç pişmanlık, vicdan içermeyen cümleler ve nefret kelimeleri ile konuşuyor. Yani aslında bir de bunun sonrası var; yapılan ağır haksızlığın onlarca misli kadar bu kez sözlerle yapılan haksızlıkları kastediyorum. Biliyorsunuz bunun bir benzerini, kalbi elinde dolaşan Hrant Dink’e, Tahir Elçi’ye, Kavala’ya, Demirtaş’a da yapmışlardı. Ben bütün bu süreçte, kendimi “sonuç olarak hepimiz insanız, gece uykuya dalmadan ya da sabah aynaya bakarken bütün bunları yapanlar ne hissediyor, bizden farkları nedir” sorusunu düşünürken de buldum. Son 20 günde sizin konuşmalarınızdan ve daha sonra değineceğim savunmanızdaki sözlerinizden, sizin de bu soruyu düşündüğünüzü, olan bitenden bütün hücreleriniz ile etkilendiğinizi, hatta zaman zaman içinizde bizim kültürümüzde olmayan “düello” benzeri hislerin belirdiğini tahmin ediyorum.  Hepimizin sorduğu bu şekildeki bir kötülüğün gerisindeki düşünce nedir sorusunun cevabını yıllar önce Doğudan Uzakta romanında “Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor... Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar” cümleleri ile Amin Maalouf’un verdiğini söylemek isterim.

Öğrencilerin rüzgârı

Size ve arkadaşlarınıza yapılan büyük haksızlıktan devam edersek, aslında öğrencilerin temiz duygularla koşarak sizi desteklemeye gelmelerinin gerisinde de sanıldığı gibi siyasi düşüncelerden çok yanındaki birisine haksızlık yapıldığında içlerinde oluşan güçlü duyguların etkisi var. Yani sizi sevdikleri, yakını bildikleri, bunun ötesinde sizi suçlayan kötücül sözlere inanmadıkları, buna isyan ettikleri, yapılanları güzel bir gelecek duygularına saldırı olarak gördükleri için korkmadan ve aynen otobüsünüze rüzgâr gibi koşarak yetişen “Her şey çok güzel olacak Ekrem abi” diyen Berkay gibi çoşup gelmişlerdi Saraçhaneye.

Sözü uzattım ama çevremdeki birçok insanın, aileniz, babanız, anneniz, kardeşiniz, eşiniz, çocuklarınıza benzer bir üzüntü içinde olduğunu, bu üzüntü nedeniyle kendilerini işlerine, günlük hayatlarına veremediklerini söylemek isterim. Bir yandan da bu üzüntü duygusunda size bunları yapanların anlayamayacağı derinlikte bir dayanışma ve mücadele azminin oluştuğunu da görüyoruz. Mücadele azmi deyince, mahkemedeki savunmanızı satır satır okudum ve uzun zamandır bu kadar sağlam ve tutarlı sözler okumadım desem yeridir. Sanırım, onurunuza ve varoluşunuza yapılan ağır haksızlığa isyan ederken ağzınızdan döküldükleri için bazı sözleriniz “kurşun eritecek” türden. Ben onları okurken, “keşke muhatapları da okusa” diye düşündüm ve Jacques Verges’in “savunma saldırıyor” kitabındaki yaklaşımınından izler gördüm.

Silivri’den açılacak kapı

Ben sizin bu davanın ülkemizdeki çürümenin, yalanın, halktan uzaklaşmanın, bilimi ve insanı küçük görmenin, insanları dışlamanın, kaynakların kişisel/ideololjik kararlar için israf edilmesinin, demagojinin, dindarlığa çok uzak olması gereken para ve çıkarı baş tacı etmenin, Atatürk ve demokrasi tahammülsüzlüğünün, türlü çeşit iki yüzlülüklerin, yaşama sevinci, doğa ve çeşitlilik düşmanlığının, siyasi manipülasyon için insanların hayatını hiçe saymanın yargılandığı bir dava haline gelmesi için uğraşacağınızı tahmin ediyorum.

Uzun zamandır arkadaşlarıma ülkemizin bir yeni ufku ve umudu olacaksa bunun siz ve Demirtaş tarafından yaratılabileceğini söylüyorum. Silivri’de olmanızın buna bir kapı açmasını, aranızda yaratıcı, özgürleştirici bir diyalog başlamasını diliyorum.

Son olarak, sizi dostumuz, yakınımız olarak görüyoruz. Daima yanınızdayız ve adalet istiyoruz

Bu duygu ve düşüncelerle sevgilerimi sunuyorum.