Uluslararası bilimsel toplantılarda ufuk açan, heyecanlandıran, esinleyen bir konuşma dinlediğimde bilimin sesi ile müzik arasında bağ kurup mutlu olurum. Geçen hafta (14-17 Şubat 2018) Viyana’da yapılan “ Diyabette İleri Teknolojiler ve Tedaviler” (ATTD) kongresinde de açılıştaki küçük konserden başlayarak böyle duygular hissettim. Diyabet tedavisinde teknolojilerin rolü hızla artıyor ama esas mesele , başta diyabetli çocuklar olmak üzere ihtiyacı olan herkesin bu teknolojilere ulaşması. Bu konuda Avrupa’da da sorun var ve kongrenin açılışında Avrupa Birliği yetkililerin “ Yapay Pankreas” sistemlerinin geri ödeme kapsamına alınması için bir çağrı da yapıldı. Ben de geçen yazki diyabet kampı sırasında İznik’e yaptığımız yürüyüşte, “ Sensörleri devlet ödesin, parmak uçlarımız bize kalsın” diyen çocukların talebini hatırladım ve bunun için bir kez daha mücadele çağrısı yapmak istiyorum.
Sensöre dayalı ve deri altındaki dokular arası sıvıda 5 dakika arayla sürekli glikoz ölçen sistemler ( CGMS olarak biliniyor) diyabetliler arasında giderek yaygınlaşıyor. Ülkemizde de daha ucuz ve kalibrasyon gerektirmeyen model daha çok kullanılıyor. Kongredeki konuşmalarda bu konu üzerinde de duruldu. Pompa kullanmayan ve hipoglisemi sorunu olmayanlarda bu yöntem pratik görünüyor. Bu yöntem, Avrupa’da 4 yaşından büyük çocuklarda ve erişkinlerde onay aldı. Amerika’da ise 12 saat başlama zamanı ve 10 günlük kullanım için erişkinlerde onay almış durumda; Amerika’da çocuklarda da onay alması için girişimler sürüyor. Sensöre dayalı sistemler kullanılırken ekonomik faktörler, sistemlerin özellikleri ve diyabetlilerin ihtiyaçları birlikte düşünülerek karar verilmeli.
Kan şekeri düşüklüğü korkusu ve burundan verilen Glukagon
Tip 1 diyabetli çocukların ailelerinin en büyük korkusu bilinç bozukluğuna yol açan kan şekeri düşüklükleridir. Bunun için evde kullanabilecekleri Glukagon iğneleri var ama aileler bu iğneyi yapmaktan da korkmakta ya da çekinmekteler. Bu yüzden de kabus gibi saatler geçirdiklerini biliyoruz. Onlara sakin olmalarını ve telaşla 112’yi aramak yerine glukagon yapmalarını ve glukagon yapmaktan çekinmemelerini söylüyoruz ama pek etkili olamıyoruz. Şimdi işte Viyana’daki kongrenin en önemli konuşması olduğunu düşündüğüm sunumda bütün bu sorunları çözecek burundan sprey şeklinde verilecek “Nazal Glukagon” yakında kullanıma gireceğini öğrendik. Bu arada nazal glukagon ile ilgili sunumu yapan Jennifer Sherr’in 1987’de Tip1 diyabet tanısı aldığını ve bu tanıyı aldıktan sonra çocuk endokrinoloji uzmanı olmaya karar verdiğini ve şimdi Yale Çocuk Diyabet Programı’nda çalıştığını ekleyelim. (https://medicine.yale.edu/pediatrics/endocrinology/people/jennifer_sherr.profile)
“Biyonik Pankreas”a doğru ve klasik hekimliğin önemi
Tip 1 diyabet tedavisindeki teknolojik gelişmeler esas olarak sürekli glikoz izlem sistemleri(CGMS) ile insülin pompalarımın belli algoritmalarla entegre edilmesine dayanıyor. Şu anda özellikle gece kan şekerinin hedef aralıkta kalma sorunu çözüldü ama gündüzleri yemek sonrası kan şekeri yükselmeleri hala önemli bir sorun. Yeni “Yapay Pankreas” modelleri yemek sonrası otomatik düzeltme bolusu veriyor ve bu sorunun bir kısmını çözüyor. Tam otomatik sitemlere hala uzağız ama Harvard Grubunun geliştirdiği ve iki hormon vermeye dayalı Biyonik Pankreas sistemi kolaylık, karbonhidrat saymayı gerektirmemesi ile heyecan uyandırıyor. (http://sites.bu.edu/bionicpancreas/) Benim izlenimim önümüzdeki beş yılda bu sistemler tam otomatik ve çok başarılı olacak. Tabi herkesin bu sistemleri satın alması pek kolay değil.
25 yıldır diyabetli çocuklara emek veren bir hekim olarak, teknolojinin açtığı yeni ufukları görmekten etkilendim. Öte yandan ise, toplantının havasında teknoloji firmalarının belirgin yönlendirme ve etkisini de görmek mümkün. Bu yaklaşım, diyabetlilerin ve ailelerinin sorunlarını teknolojinin ve bu kongrede çok konuşulan digital karar verme yazılımlarının sihirli bir şekilde çözeceği beklentisini öne çıkarıyor. Buna ise, Joslin Çocuk Diyabet Programı sorumlusu Lori Laffel gibi çocuk diyabet uzmanları güçlü bir şekilde karşı çıkıyor. Her dinlediğimde kendimi daha yakın hissettiğim Lori Laffel , bir tür klasik hekimliğin, yani duygusal zeka ile çocukların ve ailelerin sorunlarını ve ihtiyaçlarını duyarlı bir şekilde hisseden insani dokunuşun önemini anlattı kongrede. Koç Üniversitesi Çocuk Diyabet Ekibi olarak tam olarak bunu yapmaya çalıştığımızı ve doğru yolda olduğumuzu güçlü bir şekilde anlayarak, hissederek döndüm kongreden.