Ahmet Özer
Bu başlığı görünce, Ahmet Özer’in hayat yolculuğu ile ilgili bir yazı okumayacağınızı hemen başından söyleyeyim. Ben de herkes kadar onu tanıyorum ve uzaktan, işini iyi yapan, ciddi, dürüst, güngörmüş, sevdiğim Kürt abilerime benzettiğim birisi olarak içimde yer etmişti bugüne kadar. Yine ben de son iki günde sahneye konan, sanıyorum son yılların en büyük skandallarından gibi görünen bir süreç sonunda tutuklanmasını herkes gibi uzaktan izledim. İnsan böyle durumlarda işin siyasi yanlarını, yaşadığı ülkenin tutarsızlıklarını ve kadersizliğini (Boğaziçi Üniversitesi'ni yok edenlerle Ahmet Özer’i hapse atan aynı zihniyet sonuç olarak) düşündüğü kadar, sabahın köründe yatağından polislerce kaldırıldığı andan itibaren bir insan olarak yaşadıklarını, hissettiklerini, kendisinin bildiği kişi ile, savcılık iddianamesinin ona biçtiği “PKK üyesi terörist” damgası arasındaki o korkutucu farka karşı durmak için neler söylediğini, bu ülkede farkındalığı olan, düşünen bir Kürt aydını olarak yaşamanın ağır yükünü düşünüyor.
Gözaltı videolarında gördüğüm
İşte ben de biraz bu merakla Ahmet Özer’in gözaltına alınış videolarını izledim. Polis arabasına doğru yılların dertlerini yüklenmiş birisi gibi, yere incitmeden basarak Ahmet Türk’e benzer şekilde yürümesi dikkatimi çekti hemen. Hacettepe Merkez Yurdu'ndan, 1980 öncesinden arkadaşım, 1992’de Silvan’da öldürülen Dr. Mehmet Emin Ayhan da böyle yürürdü, Siverekli Dr. Mahmut Ortakaya abim de Diyarbakır sokaklarında böyle yürür hala diye düşündüm arkasından. Böyle durumlarda birçok şey insanın içine oturuyor ve bu zulüm bitse ve esenlik dolu bir ülke kurabilsek diyor.
Bu düşüncelerimi yazınca bir arkadaşım, 2012 yılında kaybettiğimiz ve mezar taşında “Kürtsever Kıymetli Kürt aydını, Mehmet ve Güllü oğlu, Memleketinin aşığı, Gençlerin ve herkesin gönlünde taht kurmuş insan” yazan Sait Bingöl’ün kızı Gülbin Bingöl’ün mesajı geldi beş on dakika sonra. “Babam da böyle yürürdü, zaten Ahmet Türk’e çok benzerdi hal ve tavır olarak. Böyle naiflikleri çok özlüyorum” yazıyordu mesajında. Sait Bingöl, 49’lar davası olarak bilinen davanın sanıklarındandır ve 1965 yılında Devlet Planlama Teşkilatı'nda göreve başlar, 1970 yılında DPT’ de çalışırken, hazırladığı “Doğu ve Güneydoğu” raporunda, Doğu sorununu etnik, kültürel, siyasal sorun olarak tanımladığı için görevine son verilir. O tarihten sonra tekrar devlet kurumlarında hiçbir şekilde çalışmaz, serbest muhasebecilik yapar.
“Herkesin yaptığı kötülük bir gün ayağına dolanır”
Ben bu şekilde yürüyüşün bir tesadüf olmadığını ve buna, görmüş geçirmiş, zorluklar ve bir halkın acıları ile yoğrulmuş Kürt erkeği yürüyüşü diyesim geliyor diye düşünürken, aradığım ve belki de Ahmet Özer’in yürüyüşünü anlatan tanım Gülbin’in annesinden geldi: “Herkesin yaptığı kötülük bir gün ayağına dolanır; dayan gönlüm dayan, dikenler ayıklanır, elbet bir gün der gibi yürürlerdi.”
Bu cümle üzerine düşünürken, hayattaki en yakınlarımdan, gördüğüm en dürüst, çalışkan, temiz yürekli insanlardan Silvanlı Dr. Selim Ölçer abim, Kocaeli yıllarımda bir dost masasında karşılaştığımda Dr. Mahmut Ortakaya abime benzettiğim, sonra candan dostum, abim olan Avukat Kemal Bingöllü ve bir derviş gibi çok uzun süredir kırtasiye dükkanında oturan Varto’lu öğretmen Kamer Gonca geçti gözümün önünden. Onların hayatlarında da Ahmet Kaya şarkılarında dile gelen, belki “Caz müziği hüznü” (Bazı Afrikalı Amerikalılar için caz, Afrikalı-Amerikalıların kültür ve tarihe katkılarına dikkat çekmiştir. Diğerleri için ise caz, "baskıcı ve ırkçı bir toplumu ve sanatsal vizyonları üzerindeki kısıtlamaları" hatırlatmaktadır) denebilecek bir hüzün vardı hep. Zaten Mahmut Ortakaya, “Biz Türkiye’nin zencileriyiz Şükrü” der bazen ve “Sibirya’da buzlar erirken, Ağrı’da kar durur mu?” sözlerindeki umutla yaşamaya devam ettiğini biliyorum onun. Öte yandan Ahmet Türk’e bakınca uzun zamandır bir caz müzisyeni karakteri gelir aklıma.
Birbirimizi tanımıyoruz ama size “Herkesin yaptığı kötülük bir gün ayağına dolanır” demek için bu mektup gibi yazıyı yazmak istedim sevgili Ahmet Özer. Güzel günlerde görüşmek üzere.
Prof. Dr. Şükrü Hatun kimdir?Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. Tıp eğitimini 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye'de tamamladı. Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu. 1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. Kocaeli Üniversitesi'nde Pediatrik Endokrinoloji programını kurdu. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı. 2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu. 2016 yılından beri İstanbul'da Koç Üniversitesi'nde Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. Şükrü Hatun ve ekibi 1996 yılından bu yana diyabetli çocukların tedavisi, eğitimi, hakları, toplumun bilinçlendirilmesi ve diyabetle barışık yaşamaya odaklanan "Arkadaşım Diyabet Programı"nı yürütüyor. Dr. Hatun, https://www.arkadasimdiyabet.com/ web sitesini kurdu ve 1997'den beri "Arkadaşım Diyabet İznik Kampı"nı yürütüyor, 2018'den beri de "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı"nı düzenleyen ekibe liderlik ediyor. Ekibinin de katkılarıyla diyabetli çocuklar, aileleri ve diyabet ekipleri için çok sayıda kitap yazdı veya çevirdi. Türkiye'de uzun süre "Pediatrik Diyabet Grubu"na liderlik eden Dr. Hatun, arkadaşları ile "Pediatrik Diyabet Ekip Üyeleri Eğitim Kursları"nı başlattı, "Ulusal Çocukluk Çağı Diyabet Programı"nı hazırladı ve az gelişmiş bölgeler için diyabet kampları düzenledi. Dr. Hatun'un diyabetli çocukların yaşamına yaptığı önemli katkılardan biri de "Okulda Diyabet Programı"nı başlatması. Bu program, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği ile iş birliği içinde geliştirildi. Bu proje ile çok sayıda öğretmen okulda diyabet bakımı konusunda eğitildi ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Okullarda Diyabetli Öğrencilerin Bakımı ve Desteklenmesine İlişkin Yönerge" yayımlandı. 1993 yılından itibaren Dr. Hatun ve arkadaşları tarafından diyabetli çocukların hakları ile ilgili savunuculuk çalışmaları başlatıldı ve bu çalışmalar sonucunda 1996 yılında glukometre stripleri geri ödeme kapsamına alındı. Dr. Hatun ve ekibinin başlattığı yeni bir kampanya ise "Sensörler için parmağını kaldır" sloganıyla sensörlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödenmesine odaklanmıştır. 2014 yılında "Diyabetli Çocuklar Vakfı"nı kuran Dr. Hatun, çalışma arkadaşlarıyla birlikte çeşitli illerde "Arkadaşım Diyabet Buluşmaları" adlı eğitim toplantıları düzenliyor. Dr. Hatun ayrıca, diyabetin evdeki yükünü paylaşmaya odaklanan "Diyabet İçin HeForShe Programı" ile, "Diyabetli Çocukların Tedavisi ve Esenliği İçin On Temel Öneri" adlı bir program başlattı (2021). Şubat 2023'te Türkiye'de yaşanan deprem felaketinin ardından Hatun, felaket bölgesinde yaşayan diyabetli çocuklar ve aileleri için bir destek ve dayanışma programı başlattı. Bu kapsamda ücretsiz kan şekeri ölçüm stripi desteği sağlandı. Ayıca deprem bölgesinden 51 diyabetli çocuk ve ailesi "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2023"e ücretsiz katıldı. İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır. |